Kieslowski’den 10 Emir (1)
Dünya sinemasının en önemli yaratıcı yönetmenlerinden Krzysztof Kieslowski, Polonya Devlet televizyonu için yorumladığı On Emri’nde çağdaş insana güç sorular soruyor.
Krzsztof Kieslowski, Polonya televizyonu için hazırladığı Dekalog serisinde çağdaş insana yaşam, ölüm, rastlantı, bilim, din, mantık, bellek,inanç, iyilik, kötülük, günah, özveri, fedakarlık, ihanet, sezgi, umut, umutsuzluk, suç, kibir hakkında zorlu sorular soruyor. Ahlak dersi vermekten sakınıyor.
Agnostik, karamsar Kieslowski her öyküde izleyiciyi şaşırtıyor, şoke ederek beklemediği bir noktaya doğru götürüyor. Rastlantı, tanımlanamayan kaza, beklenmedik karşılaşmalar, gerçeğe dönüşen yalan, yalana dönüşen gerçek, iyilikten doğan kötülük, kötülükten çıkan iyilik, acımasız mantık, ihanet eden hesaplar, bunların her biri suskun, varlığı belirsiz Tanrı’ya soruluyor.
Kieslowski bireylerin gizemini gözler önüne seriyor, insanı belirlenimciliğin, gerekirciliğin değil öngörülemeyenin kurbanı olarak görüyor. Kendini feda etme olgusundan söz eden yönetmen günah kavramını reddediyor.
Zaman ve mevsimler değişirken aynı hüzünlü bloklarda oturan karakterler 10 öykü boyunca birbirleriyle karşılaşıyorlar, yolları kesişiyor. Hepsini sessiz, hiç konuşmayan bir gözlemci izliyor. Bu karakterler arasındaki bağlantılar nedir ? İçimize bir sıkıntı düşüveriyor, gerilim iyice artıyor. Öyküler adeta tinsel polisiye öykülere dönüşüyorlar.
1–Tek bir Tanrı’ya tapacaksın:
Onbir yaşındaki Pavel (Wojciech Klata) bilişim tutkunu dil profesörü babası Krzysztof’la (Henryk Baranowski) birlikte yaşar. Pavel dünyayı inceleyerek sürekli sorular sorar: Ölüm nedir, ölümden sonra geriye ne kalır ? Babası ona “Ölümden sonra insanın anıları, eserleri, yaptıkları kalır” der. Pavel’in zekası, içgüdüleriyle birlikte çalışır. Bilgisayarıyla gündelik yaşamını organize eder, muslukları, kilitleri uzaktan kumandayla açar. Babası Krzysztof ona herşeyi açıklar, salt ölümü, ruhu açıklayamaz. Pavel’in koyu Katolik teyzesi İrena (Maja Komorowska) hiçbir şeyi açıklamaz, ona göre inanınca herşey çok basittir. Tanrı’ya inanmayan Kieslowski için hiçbirşey basit değildir.
Masum, genç Pavel saf bakışıyla gerçeği aramaktadır.Tanrı var mıdır, yok mudur ? Kieslowski kahramanlarına sevecenlikle yaklaşır çünkü onlar yalnızca insandırlar, ne prototiplerdir, ne de düşünce taşıyıcıdırlar, sadece yaşamda kalmaya,yaşama tutunmaya çalışan bireylerdir. Bu öyküde mantıkla önsezi çatışır. Bilim adamı kendi bilgisinden şüphe duyar.
2–Yalan yere yemin etmeyeceksin:
Filarmonide müzisyen olan Dorota Geller’in (Krystyna Janda) kocası Andrzej (Olgierd Lukaszewicz) hastanede yatıyordur, durumu ağırdır. Hastanenin başhekimiyle (Aleksander Bardini) Dorota aynı binada otururlar.
Dorota kocasının yaşayıp yaşamayacağını öğrenmek istiyordur, ihtiyar doktor genç kadının bu sorusunu yanıtlamaktan kaçınır. Sonunda Dorota, doktora başka bir adamdan bebek beklediğini, Andrzej iyileşecekse bebeği aldıracağını söyler.
Dorota, doktora “Aynı anda iki erkeği sevmek mümkün mü ?” diye sorar. Doktor tuzağa düştüğünü duyumsar, Andrzej iyileşecek derse bebeğin yaşamını tehlikeye atacaktır. Yemin etmek Tanrı’nın yerine geçmek, onun ağzından konuşmak demektir.
Dorota yaşlı hekime, ölüm yaşama karşıdır. Kieslowski, neden–etki ilişkilerini arar. Kötülükten iyilik, iyilikten kötülük doğacaktır. Kieslowki’ye göre hiçbir ideoloji bir çocuğun yaşamı kadar önemli değildir. Kürtaja karşı değildir, herkes seçimlerinde özgürdür, her türlü fanatizm zararlıdır.
“Beni yaşamın karmaşası ilgilendiriyor. Etik açıdan doğru seçim gerçekten yana olandır. Buradaki gerçek doğru seçim değil çünkü Dorota insan yaşamına saygı duymuyor. Bu durumda yemin etmek en doğrusu” der.
3–Tanrı’nın Günü’ne saygı duyacaksın:
Noel gecesi. Janusz (Daniel Olbrychiski) Noel Baba kılığına girmiş çocuklarına hediye dağıtmaktadır. Sonra karısı (Joanna Szczepkowska), annesi ve çocuklarıyla birlikte Noel ayinine gider. Ayinde eski aşkı Eva’yı (Maria Pakulnis) görür.
Janusz mantığını dinlemiş, tutkusunu bastırmış Eva’dan ayrılmıştır. Eve dönerler, telefon çalar, arayan Eva’dır, kocası Edward kaybolmuştur. Janusz’tan yardım etmesini ister.
Birlikte Varşova’nın ıssız sokaklarında Edward’ı ararlar. Aradan uzun bir zaman geçmiştir, aşkları bitmiş, yazgıları kesişmemiştir. Noel onlar için doğum değil ölümdür. Son bir kez geçmişteki duygularını yeniden yaşamaya çabalarlar, son bir kez yazgıyla oyun oynarlar.
Eva, Janusz’a yalan söylediğini itiraf eder, Edward’la bir yıl önce ayrılmışlardır. Janusz, Eva’ya yardım ederek onu kurtarmıştır. Janusz sabah evine döner, karısı onu beklemektedir. Janusz karısıyla risksiz, tutkusuz uzun bir ömür sürmeyi seçmiştir. Bu sorumluluk öyküsünde karısını Eva’dan çok daha az seven Janusz dingin bir aile yaşamını yeğlemiştir, karısı Janusz’un onu ve çocuklarını terketmeyeceğinden emindir.
4–Anneni ve babanı onurlandıracaksın:
Michal (Janusz Gajos) hoşgörülü bir baba, Anka (Adrianna Biedrzynska) dikkatli, sevecen bir kızdır. Anka’nın annesi ölmeden önce kızına bir mektup bırakmıştır. Ne Michal ne de Anka bu mektubu okumaya cesaret edemezler. Bir gün Michal iş yolculuğuna çıkar, Anka’nın mektubu okuması için çekmeceyi kilitlemez. Michal eve dönünce Anka onun kızı olmadığını söyler. Birbirlerini seviyorlardır ama aralarında kan bağı yoktur.
“Evlat sevgisi bilindiği gibi saf bir duygu değil. Günümüzde genelde herkes ebeveynlerini yaşlılar yurduna götürüyor ya da onları unutuyor. Ensest ilişkiyle yasak bir bölgeyi keşfettim. İzleyiciye herşeyi açıklamak istemem, karakterler arasındaki ilişkiler önemlidir benim için. Ne baba ne de kızı gerçeği bilmek istemiyor çünkü kan bağı olmadan da birlikte mutlu olabilirler” diyor Kieslowski.
5–Öldürmeyeceksin:
Yirmi yaşındaki Jacek Lazar (Miroslav Baka) Varşova sokaklarında dolanmaktadır. Bir taksiye biner, şoförden (Jan Tesarz) nehrin kenarına doğru gitmesini istedikten sonra şoförü iple boğarak öldürür. Ölüm cezası alan Janusz asılacaktır.
Öykü, idam cezası, rastlantı, yalnızlık, suçluluk öğelerini işler. Taksi şoförü, Dorota ve Andrzej’i ya da sarhoşları arabasına alsaydı yolu Jacek’le kesişmeyebilirdi. Jacek’i savunan genç avukat Piotr (Krzysztof Globisz) çay salonunda Jacek’le konuşsaydı belki de Jacek bu cinayeti işlemeyecekti. Rastlantılar, davranışlarımızı, yazgımızı yönlendirir.
“Bu öyküde çok sayıda yansımalar var, vitrinlerde, kapılarda, bu korkunç öykü aslında dünyamızın yansımasıdır. Çok sayıda yeşil filtre kullandım, üzerinde yaşadığımız yerküre gün geçtikçe çirkinleşiyor. Sinemacının sosyal bir rolü olduğuna inanmam, bu film idam cezasından söz etme gereksiniminden doğdu. İdam cezası, tüm insanlığın taşıdığı ağır bir yük, hepimizi suçlu kılıyor. Geleceği de içine alan geçmiş hiç bitmez, hep sürer, yazgımızı belirleyen bir seri küçük rastlantılardan oluşur. Kimse canavar olarak doğmaz” diyen Kieslowski idam cezasını özgün, yetkin anlatımıyla eleştiriyor.
Dekalog Yönetmen: Krzysztof Kieslowski Senaryo: Krzysztof Kieslowski, Krzysztof Piesiewicz Müzik: Zbigniew Preisner Oyuncular: Henryk Baranowski, Wojciech Klata, Maja Komorowska, Krystyna Janda, Aleksander Bardini, Daniel Olbrychski, Maria Pakulnis, Adrianna Biedrzynska, Janusz Gajos, Miroslav Baka, Jan Tesarz, Krzysztof Globisz / 1988, 563 dakika, BirFilm.
Format: Dvd.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- Colani’nin arabası
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması
- 'Bıyık altından gülüyorsunuz'