Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi kuruyor

Temel tıp bilimleri bütün dünyada temel bilimler, biyoloji ve hatta mühendislik bilimleri ile giderek kaynaşıyor. Koç Ü. Tıp Fakültesi modelinde klinik açıdan aktif bir fakülte yanında, eğitim ve araştırma fonksiyonları öncelikli ve ağırlıklı olarak yer alacak.

Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi kuruyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 18.09.2009 - 09:00

Ülkemizde hekim sayısının yetersiz olduğu açıktır ve sıkça dile getirilir. Bu bakış açısının doğal sonucu olarak tıp fakültelerinin temel işlevinin hekim yetiştirmek ve ileri düzeyde sağlık hizmeti vermek olduğu düşünülür hep. Oysa bu düşünce tek başına eksiktir. Ülkemizin esas olarak sadece “hekim açığını” değil, “bilim” açığını kapatacak tıp fakültelerine gereksinimi var.

Tam da bu gereksinimden hareketle ülkemizde hem bilim üretmek, hem kaliteli ve üst düzey sağlık hizmeti vermek, hem de tıp eğitiminde önder olmak iddiasıyla yeni bir tıp fakültesi kuruluyor.

Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi…


Bu yeni tıp Fakültesini sürecin iki önemli ismi Koç Üniversitesi yeni rektörü Sayın Prof. Dr. Umran İnan ve Vehbi Koç Vakfı Sağlık Kuruluşları CEO’su (üst yönetici) Doç Dr. Evren Keleş ile konuştum.

İlk yanıtını bilmek istediğim “neden yeni bir tıp fakültesi” sorusuydu. Öyle ya, sayıları 70’lere ulaşan tıp fakültesi sayısına sahip bir ülkede yanıtlanması gereken bir soruydu bu.

Rektör İnan, bu soruyu Koç Üniversite’sinin 15 yıllık geçmişinden söz ederek yanıtlamaya başladı. Gerçekten de Koç Üniversitesi kısa geçmişine rağmen ülkemizin hatırı sayılır üniversitelerinden biri haline gelmişti. Nesnel ölçütler olan öğretim üyesi başına üretilen bilimsel yayın sayısı, bu yayınların kalitesi, atıf sayıları ile bulunduğu konumu fazlasıyla hak ediyordu. Prof. Dr. İnan, TÜBİTAK tarafından sağlık bilimleri dışında dağıtılan 11 teşvik ve bilim ödülünün 4 tanesinin Koç Üniversitesi’ne geldiğinin altını çiziyor ve şunları söylüyordu:
 

Tıp diğer temel bilimlerle bütünleşiyor

“Temel tıp bilimlerinin bütün dünyada temel bilimler, biyoloji ve hatta mühendislik bilimleri ile giderek kaynaştığı açıktır. Nitekim ABD’de Stanford, Cornell, Duke gibi önemli üniversitelerde son beş yıl içinde yepyeni biomühendislik bölümlerinin kurulduğu, tıp fakülteleri ile fen fakültelerinin, mühendislik fakültelerinin ve hatta sosyal bilimler fakültelerinin giderek daha yoğun bir işbirliği içinde çalıştığı izlenmektedir. Bu süreçte Koç Üniversitesi’nin sağlık alanında yer almak istemesi, yeni bir tıp fakültesinin kurulması kaçınılmazdı.”


Sayın İnan önümüzdeki 10 yıl içinde mühendislik ve fen fakültesi olmayan bir tıp fakültesinin veya tıp fakültesi olmayan bir mühendislik ve fen fakültesinin eksik olacağını belirtiyor. Umran İnan, Koç Üniversitesi’nin dünyadaki bu yeni eğilimi iyi süzdüğünü söylüyor ve buna kanıt olarak üniversitenin en son kurulan bölümünün Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü olduğunu gösteriyor. Yani tıp fakültesi projesi dünden bugüne hemen oluşmuş bir proje değil, tam tersine uzun bir zaman sürecinde bilinçli biçimde tasarlanmış, olgunlaştırılmış bir proje.

Doç. Dr. Evren Keleş ise yeni kurulan tıp fakültesini öncelikle ülkemiz bakış açısıyla yorumluyor.

“Evrensel anlamda, bir tıp fakültesi ve eğitim hastanesi sisteminin üç temel fonksiyonu eğitim, araştırma ve hastalara sunulan sağlık hizmetidir. Türkiye’deki yetmişe yakın tıp fakültesinin ortak özelliği anlaşılabilir ve haklı nedenlerden dolayı daha çok birer hizmet hastanesi olmalarıdır. Bu zorunlu durum tıp fakültelerinin eğitim ve bilimsel üretim ayağında kimi zaman ciddi aksaklıklar yaratabilmektedir. Kurgulanan Koç Ü. Tıp Fakültesi modelinde klinik açıdan aktif bir fakülte yanında eğitim ve araştırma fonksiyonları öncelikli ve ağırlıklı olarak yer alacaktır.”
 

Kendine özgü eğitim

Sadece bu nokta bile başlangıç için heyecan verici. Koç Üniversitesi’nde tamamen akademik üretkenliğe dayalı nesnel ölçütlerin uygulanacak olması bu heyecanı daha da arttırıyor. Evren Keleş, tıp fakültesinde eğitim programı olarak da farklılıklar olacağını dile getiriyor. Ders programının hiçbir kurumu taklit etmeyeceğini, evrensel ölçütlere uygun ancak ülkemiz gerçeklerini de göz ardı etmeyen bir eğitim programı olacağını söylüyor. Hatta bu amaçla hem Türkiye hem de Kuzey Amerika’da önde gelen tıp fakülteleri ve dekanları ile görüşüldüğünü söylüyor.

Sayın Keleş her bir dekana temel bir soru yönelttiklerini belirtiyor. “Tamamen sıfırdan başlayacak olsanız eğitim programınızı nasıl kurgulardınız?” Bu kritik soru aslında şu soruya yanıt istiyor.  “Elinizde önemli bir parasal güç ve sıfır noktasında bir tıp fakültesi projesi olsaydı nasıl ilerlerdiniz?”

Yani “yerimizde olsanız ne yapardınız?”

Bu bile önemli bir ilk adım. O derece nesnel ve evrensel ölçütlerle ilerlemek istiyorlar ki, sistem her şeyin üstünde olsun istiyorlar, dekanların, bölüm başkanlarının herkesin… Aslında iyi organize olan ve bozulmayan(aksamayan) bir sistem yaratmak istiyorlar. Bu nedenle onlar için dekan seçimi, öğretim üyesi seçimleri çok kritik.

Sohbet sırasında Rektör Prof. Dr. Umran İnan’ın altını çizdiği bir nokta kanımca çok önemli. Sayın İnan, özellikle ABD’de üniversiteler tarafından yönetilen tıp fakülteleri yanında, hastaneler tarafından yönetilen tıp fakülteleri olduğunu da söylüyor. Yani öncesinde hastanedeyken sonrasında yapısından tıp fakülteleri çıkartan oluşumlar. Sayın rektör bu örneklerin bir kısmının ciddi başarısızlıklara uğradığını anlatıyor.

Buna benzer örnekler ülkemizde de var. Aslında ülkemizdeki örnekler hakkında yorum yapmak için henüz erken. Kaldı ki, hem İnan hem de Keleş ülkemizdeki bu örneklerin olumsuz olmadığı görüşünde. Ancak her ikisi de bir hastanenin bünyesinden doğacak bir tıp fakültesi fikrine mesafeli duruyor.
 

Temel bilimlere önem

Sayın Evren Keleş’in altını çizdiği önemli noktalardan biri de yeni oluşturulacak tıp fakültesinde görevlendirilecek öğretim üyesi kadrolarının belirlenmesinde izlenecek yol. Sayın Keleş, ülkemizdeki yeni kurulan özel tıp fakültelerinde öğretim üyesi kadroları oluşturulurken klinisyenlerin ve özellikle cerrahi bilimlerin öncelikli ve ayrıcalıklı biçimde yer aldığına dikkat çekiyor. Bu durumun kurulan hastanelerin eğitim ve araştırma fonksiyonlarından çok “hizmet” fonksiyonunu öne çıkarttığını belirtiyor.

Dolayısıyla “temel tıp bilimleri” için ne gerekli altyapı ne de kapsamlı bir eğitim kadrosu kurulamıyor. Bu nedenle klinik uygulama öncesi temel eğitimler başka fakültelerden derslere gelen öğretim üyeleri tarafından veriliyor veya öğrenciler başka fakültelere giderek oradaki öğrenciler ile beraber ders alıyorlar.

İnan ve Keleş, farklıklarının önemli bir göstergesi olarak temel bilimlere verdikleri önemi gösteriyorlar.

Söylediklerine göre yeni tıp fakültesinde temel bilimler öncelikli kabul edilecek. Bu alandaki öğretim üyelerinin akademik üretkenlikleri her açıdan desteklenecek, gerekli tüm teknolojik yatırımlar, kârlılığına bakılmaksızın ve sadece akademik kaygılarla yapılacak.

Kabul etmek gerekir ki, sadece bu fark bile yeni kurulacak tıp fakültesini oldukça özel bir konuma taşıyor. Ülkemizin akademik ortamını tanıyanlar, temel bilimcilerin olanaksızlıklar içinde ne kadar zorlandıklarını da çok iyi bilirler.
 

Klinik bilimler

Sayın Keleş’in dediğine bakılırsa benzer bakış açısı klinik bilimler için de söz konusu olacak. Yani ekonomik açıdan kendi ayakları üzerinde durması istenen bir anlamda “özel” bir hastane formatı, Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin eğitim hastanesi için geçerli olmayacak.

Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin eğitim amaçlı kullanacağı, başka amaçla inşa edilmiş binalardan devşirme olmayan yeni bir hastane yapılacak ve bu hastane Koç sağlık sistemi tarafından ekonomik anlamda desteklenecek. Öğrenciler ve uzmanlık öğrencileri eğitim amacı akılda tutularak planlanmış, tüm teknolojik donanıma sahip yeni bir hastanede öğrenim görecek.

Rektör İnan, tıp eğitimi, akademik performans ve ülke koşullarına uygun ve üst düzey bir hizmet hastanesi kavramlarının tıp fakültesinin vazgeçilemez bileşenleri olduğunu söylüyor. Özellikle iyi hekim yetiştirmek ile bilim üretmek arasında sanıldığından sıkı bir ilişki olduğunu vurguluyor. İnan, bu amaçlara ulaşmak için temel koşulun nitelikli öğretim üyeleri ile yola çıkmak olduğunu söylüyor. Başlangıçta yola çıkılacak öğretim üyelerinin seçimi fakültenin geleceği açısından da son derece önemli.
 

Öğretim üyelerinin performansı

Hem İnan’ın hem de Keleş’in söylediklerinden çıkarttığım kesin bir sonuç var. Bir kere öğretim üyelerinin her yıl yayın sayıları, akademik aktiviteleri, eğitim ile ilgili performansları objektif bir biçimde değerlendirilecek. Atama ve yükseltme ölçütlerinde Kuzey Amerika ve Avrupa standartları kullanılacak ve çıta oradakiler kadar yüksek olacak. Sayın İnan, fakültenin sıfırdan kurulacak olmasının büyük bir avantaj olduğunu ve öğretim üyesi seçiminde ellerini rahatlattığını söylüyor.

Sayın Keleş’in altını çizdiği gibi; benim iyi bir hastanem, bu hastanede çalışan iyi doktorlarım mevcut, ülkenin de hekim açığı var, neden ben de bir üniversite ve tıp fakültesi kurup çözüme destek olmayayım?” düşüncesi yok…

Evren Keleş, sözü edilen bu yaklaşıma saygı duyduğunu belirtiyor ama kendi fakültelerinin sadece böyle bir noktadan yola çıkmadığını belirtiyor. Temel bilimlere verilen önem ve alınacak öğrenci sayısının sınırlı tutulması kararı düşünüldüğünde fakülteden beklentinin çok daha yukarılarda olduğu anlaşılıyor.

Sayın İnan, tıp fakültesinin hem ülkemizdeki hem de Batıdaki tıp fakülteleri ile yakın işbirliği içinde olacağını da ekliyor. Genç bir tıp fakültesi olarak ülkemizde deneyimleri on yılları bulan fakültelerin deneyimlerinden yararlanmak, birçok ortak projede yer almak istediklerini belirtiyor.

Vakıf bunu başarabilir

Özetle: Yeni kurulan ve yakın bir gelecekte hayata geçirilecek olan Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi projesi kaliteli, çağın farkında, bilgiye ulaşmanın yollarını bilen, bu ülkenin gerçeklerinin farkında hekimler yetiştirmeyi, akademik anlamda Avrupa ve Kuzey Amerika ile yarışabilmeyi, yüksek kalitede ve herkesin ulaşabileceği modern bir hizmet hastanesi oluşturabilmeyi hedefliyor.

Eğitim ve Sağlık Vehbi Koç Vakfı’nın üç temel faaliyet alanından ikisi olup, vakıf hem eğitim hem de sağlık alanında son derece deneyimlidir. Aslına bakılırsa tıp fakültesi bu iki aktivite alanının mükemmel bir birleşim noktasıdır. Dahası Vehbi Koç Vakfı, sağlık alanındaki yatırımlarının büyüklüğü kadar, temsil ve teşvik ettiği kalite anlayışı ile de ülkemizin ilklerinden biridir.

Dolayısıyla, Keleş’in de belirttiği gibi bu vakıf, uzak görüşlülüğü ve ekonomik gücü ile yukarıda anlatılan niteliklere sahip bir tıp fakültesi rahatça oluşturabilir. Akademik kimliği, tutarlılığı ve deneyimi yüksek bu iki heyecanlı adamı dinlediğinizde etkilenmemek mümkün değil. Kurulacak olan bu yeni fakültenin ülkemiz tıp ve bilim tarihinde önemli bir köşe taşı olacağına yürekten inanıyorum.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon