Konuşmaya bile yeni başladık
Ensest Atlası Projesi, Türkiye bir türlü yüzleşemediği için inanılmaz boyutlara ulaşan aile içinde cinsel istismar sorununu tartışmaya açıyor.
Bize çocukken hep aynı şeyi söylediler, biz de çocuklarımızı aynı şekilde uyarıyoruz: “Aman yabancılara dikkat et, bir amca sana şeker vererek kandırabilir, inanma!” Peki hiç soruyor muyuz; onu kandırmak isteyen yabancı biri değil de en güvendiği, onu her türlü kötülükten koruyacağını düşündüğü, başına bir şey gelse kanatları altına sığınacağı biriyse? Mesela babası, amcası, ağabeyi, dedesi, dayısı, her gün evlerine girip çıkan komşuysa? Hani Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam “Çocuklarınıza çığlık atmayı öğretin” diyor ya, çocuk kime doğru çığlık atacak o zaman, ellerini kime uzatacak?
Atamıyor ve uzatamıyor zaten. Yaşanan yaşanıyor. Hem de tahayyül sınırlarımızı çok aşan bir boyutta. Ve dahası, el birliğiyle gizleniyor, herkes üç maymunu oynuyor ve çocukken karartılan binlerce hayat, üzerinden yıllar geçse bile alacakaranlıkta kalıyor.
Yerel yöneticiler de itiraf ediyor artık, şehirlerindeki en önemli sorunlardan birinin bu olduğunu. Ancak Türkiye’nin her yanında çocukların attığı sessiz çığlıklar, yukarıda birileri duymak istemediği için, kendi sessizliklerinde boğuluyor. Doktorlar teşhis tedavinin yarısı der, Türkiye teşhisi reddettiği için tedavi aşamasına hiçbir zaman geçilemiyor.
BARİ TARTIŞMAYA AÇABİLSEK
Biz henüz 'tartışmaya açma' aşamasındayız, önce onu başarmamız gerekiyor. Bunu son olarak Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu denedi. Çocukluk çağında çok karşılaşılan ve istismar türleri içinde en zor fark edilen bu sorunun ele alınması için çaldığı devlet kurumlarının kapıları tek tek yüzüne kapanan Federasyon, Türkiye Ensest Atlası Projesi'ni başlattı. Geçtiğimiz kasım ayında Türkiye’nin her yanından konunun uzmanlarıyla Ankara’da bir yuvarlak masa toplantısı düzenledi ve hazırlanan raporu ilgisiz ilgililerin dikkatine geçtiğimiz günlerde sundu.
Şu anda rapor kitapçığı birkaç akademik çalışma dışında çok az araştırılmış sorunu 'konuşulur kılmayı' amaçlayabiliyor ancak. Gündeme getirmeyi, devlet kurumları ve sivil toplum tarafından sağlıklı bir bakış açısıyla tartışılabilmesi için bir çıkış noktası oluşturmayı hedefleyebiliyor. Bunda bile kendi kurumlarından destek göremediği için, Finlandiya Büyükelçiliği’nin finansal yardımıyla yapılan toplantıdan çıkan rapor ise gerçekten de sorunu tartışmaya başlayabilmek için iyi bir başlangıç.
Daha sorunu dillendiremezken hukuksal reformlardan, risk gruplarının tanımlanmasından, danışmanlık ve koruyucu hizmetlerden, eğitimsel faaliyetler ve çocuk haklarının eksiksiz uygulanmasından bahsetmek ne lüks değil mi! Üstelik bunlar sadece topluma yönelik birincil önlemler. İkincil önlemler arasında ise olayın gerçekleşmesinden sonraki süreçte yapılacaklar, yani travmanın en az zararla atlatılması için uygulanacak yöntem ve tedbirler yer alıyor. Ama yine başa dönüyoruz; hepsinden önce, toplumda 'çözülmesi gereken bir problem' olarak algılanmasının sağlanması gerekiyor.
YALAN ZANNEDİLEN GERÇEKLER
Rapor şu noktalara dikkat çekiyor:
- Aile içinde cinsel istismar çoğunlukla baba, kayınpeder, büyükbaba, erkek kardeş, ağabey, amca, üvey baba, üvey erkek kardeş, teyze, hala gibi birinci dereceden yakın akrabalar tarafından uygulanıyor. Ancak mağdurlar çoğunlukla kız çocukları, saldırganlarsa aileden bir erkek. Aynı evde birden fazla çocuk istismar edilebiliyor, çocuklar büyüdükçe saldırıyı küçük olan çocuğa yöneltip durumu uzun yıllar saklayabiliyor.
- Tabii ki sanıldığı gibi yalnızca eğitimsiz, belli bir coğrafi bölgeden ya da alt sosyo-ekonomik düzeydeki ailelerde yaşanmıyor; her düzeyde mevcut. Failleri ise herkesin 'iyi' bildiği, sıradan, ‘normal’ insanlar.
- Türkiye bu sorunun bütüncül bir tanımına dahi sahip değil. Daha doğrusu genellikle yanlış tanımlanıyor. Dolayısıyla nedenleri, sonuçları, yaşayanlar üzerindeki etkileriyle tarihsel gelişimi, psikolojik, sosyolojik ve hukuki boyutlarıyla incelenmesi ve yeniden tanımlanması gerekiyor. Bu tanımlama Ceza Yasası’nda da büyük bir eksik.
- Sorunun boyutları, nitelikleri ve yaygınlığının ortaya konabilmesi için periyodik araştırmalar yapılmıyor. Şu an en az veriye sahip olduğumuz alanlardan biri.
- Veri gibi yaklaşım eksikliğimiz de söz konusu. En uygun tedavi ve yaklaşım tıbbi, sosyal ve hukuksal, çok merkezli bir ekip çalışmasıyla mümkün. Oysa sosyal hizmetler ve diğer alanlar arasında işbirliği ve eşgüdüm yok. Mağdura yönelik koruma sistemi iyi çalışmadığından, tanı konması, koruma, tedavi ve takipte çok ciddi sorunlar yaşanıyor. Ve tabii ki diğer cinsel suç mağdurlarında olduğu gibi burada da mağdur tekrar tekrar hırpalanıyor. Sistemin iyi işleyebilmesi için tıp-hukuk-sosyal hizmetler işbirliği gerekiyor.
TÜRKİYE’NİN RUHU SAĞIR SULTAN
Yıllar önce Basın Savcısı hakkımda bir soruşturma açmıştı, ifadeye çağırdı. “Neden bu konuyu yazdınız?” diye hesap sordu. Ben de ona “Şu oturduğum koltukta asıl bu suçu işleyenlerin oturması gerekmiyor mu?” diye sordum. “O zaman önce bu yasanın değişmesi için yazın!” dedi. Oysa bu sorunu yazmayı engelleyen bir yasa o zaman da yoktu, şimdi de yok. Sadece mağdur çocukların kimliklerini açık etmek, fotoğraflarını yayımlamak, olayı/suçu teşvik edecek bir üslupla yazmak –haklı olarak- yasak. Ama belli ki çocuğuna, yeğenine, kardeşine, torununa her türlü şeyi yapmak daha az yasak. Olmasa, mahkemeye çıkan baba “Benim kızım değil mi, istediğimi yaparım!” cüretiyle savunabilir mi kendini!
Hakimler burada tekrarlanamayacak daha ne cümleler duyuyorlar da Türkiye’nin ruhu duymuyor. Ensest Atlası Projesi işte bu yüzleşmenin daha fazla geç kalmadan yaşanması için kurgulandı. Desteğe ihtiyacı var.
Raporu hazırlayan Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü “Ensest fiziksel, ruhsal ve sosyal sonuçları en ağır şiddet türlerinden biri ve mağdur üzerindeki etkileri bir ömür sürer” diyor: “Sorunun çözümü için sağlık ve sosyal hizmet, kolluk kuvvetleri ve adalet sisteminin işbirliğinin yanı sıra medyanın sorumlu ve duyarlı yayınlar yapması gerek. Çalışmaların toplumsal cinsiyet eşitliğini esas alması, ahlakçı bir yaklaşım içermemesi de şart.”
Türkiye’de tanı konulan vaka sayısı, bildirilmesi gerekenden çok daha az. Çocuğun bunun bir istismar olduğunu fark etmesi, korkmadan ifade edebilmesi, kolay olmadığı gibi söylese de inanılmaması, inanılsa da gizlenmesi gibi nedenlerle suyun altındaki dağ, aşılması zor bir engel durumunda.
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı
- Kayıp Amerikalı Suriye'de bulundu: 'Hacıyım' dedi...