Köprüden önceki son çıkış
Görevi haber yapmak olan gazetecinin kendisi habere konu oluyorsa, ortada ters giden bir şeyler var demektir.
İzmir Gazeteciler Cemiyeti önünde buluştuğumuz gazeteci dostlarımızla Çağlayan'a doğru yola çıkarken, ortak dileğimiz böylesi bir "tersliğin" sona ermesiydi. Çünkü, her nefsin ölümü tadacağını duyuran mezarlık tabelalarında yazdığı gibi, ülkede işini doğru dürüst yapmaya çalışan her "gazeteci" adliye koridorlarını "sanık" sıfatıyla arşınlıyordu. Bu kez bizi Çağlayan Adliyesi'ne sürükleyen, "gazetecilerin ikinci adresi"ne dönüşen Silivri'deki zoraki konukluğu 6 aya yaklaşan İzmirli gazeteci Gökmen Ulu'nun tutuklu yargılandığı Sözcü davası. İki günlük duruşma maratonunda dimdik ayakta duran Ulu, bir gazetecinin işini, yani haber yaptığı için neden tutuklanmaması gerektiğini "tane tane" anlattı, bıkıp usanmadan. Mahkeme heyeti kararını açıklamadan hemen önce, eşine döndü:
"Siz bana değil Ege'ye odaklanın!"
SEVGİ YUMAĞI
Bir yandan eşini teselli etmeye, diğer yandan oğluna duyduğu özlemi bastırmaya çalışıyordu. İşini yapmanın suç olmadığını kanıtlayan onlarca sayfa delilden sonra, mahkeme salonunda "tahliye" kararı yankılanınca, resmi çizilmese de mutluluğun gözyaşları akıyordu.
Artık geriye Silivri'ye gidip zoraki konukluğa son vermek gerekiyordu. Cezaevi yönetimi, Kınalı gişelerinde serbest bıraktığında, yine bir "sevgi yumağına" tanık oldu Silivri. Bu kez başrolde Kadri Gürsel ve eşi değil, Gökmen Ulu ve oğlu yer alıyordu. Ege'nin özlemi öylesine büyümüştü ki, babasının kucağına atladığında onu yere devirdiğinin farkında bile değildi. Zaten oğlundan başkası onu deviremezdi!
Önceliği, doğal olarak ailesine bırakıp, biz bir sonraki gişelerde kucaklaştık meslektaşımızla. Oğluna sarılmaya devam ederken, biraz da dertleştik. İçeriden gönderdiği mesajlarda olduğu gibi "Gazetecinin, gazetecilik faaliyeti nedeniyle tutuklanması, o ülkede adalet ve demokrasinin can çekiştiğinin göstergesidir" sözleri dökülüyordu ağzından. Silivri'deki "Cumhuriyetçileri" ve diğer meslektaşlarımızı düşününce , hak vermemek elde değildi. Üstelik dönüş yolu, bizi İzmire değil, yine Çağlayan'a getiriyordu. Çünkü mahkeme sırası, "Türkiye'den Suriye'deki cihatçı gruplara sarı gazı yapımında kullanılan hammadde gönderildiği" iddialarını haberleştirdiği gerekçesiyle bu satırların yazarına gelmişti. İzmir-İstanbul hattında gidip gelirken görülüyordu ki, hükümetin her fırsatta öğündüğü duble yollar, otobanlar gideceğimiz yerlere daha hızlı ulaşmamızı sağlıyor, ama "adalet yolunda" yaratılan tahribat öylesine büyük ki," köprüden önceki son çıkışı" kaçırmamak gerekiyor!
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!