'Madde âleminden mana âlemine doğru ...'
Şenol Turan'ın romanı "Alaturka Münzevi", boşluğa düşmüş kahramanının hayatına yeni bir anlam, bir başlangıç arama çabasından doğuyor. Bir gazetede çalışan kahramanımız, 'kış turizmi' yazacağına klavye sürçer, 'kız turizmi' yazar ve işsiz kalır. Sonrasında ise bir rüyanın peşinden başka âlemlere dalar. “Alaturka Münzevi”, gerçek ve düşün birbirini beslediği bir roman.
Şenol Turan'ın ilk romanı Alaturka Münzevi modern zamanlarda geçen bir arayış hikayesi. Bu arayış ise tıpkı romanın adı gibi “alaturka” bir zemin üzerine inşa edilse, köklerini kadim inanışlara uzatsa da aslında oldukça güne dair ve tanıdık. Bu arayış içine yabancı unsurlar da giriyor elbet ancak bunlar, günün bizde uyandırdığı tanımsızlıkların bir resmi gibi yer alıyor adeta romanda ve yazar da bunları kahramanı üzerinden tanımakta, tanımlamakta zorlanıyor. Ancak bu tanımlayamama, öne sürülen fikirlerin altını dolduramama durumu roman matematiği içinde boşlukta kalmıyor. Aksine, romanın anlatmak istediği derdi dahilinde kendine gerçekçi ve mantıklı bir zemin de açıyor.
Çünkü roman halihazırda bir boşluktan doğuyor.
Kahramanının yaşamında yolunda gitmeyen durumlardan bir anlamda bunalıp kendine sağlam bir zemin bulabilmek adına çıktığı yolculuğun hikâyesi Alaturka Münzevi. Fakat ilerleyen hikâye boyunca yaşamından bir parçasına tanıklık edeceğimiz adsız, adını öğrenemediğimiz kahramanımız, bu yolculuğun zeminini de kendi bilincinde oluşturamadığı, taşları yerine oturtamadığı için bazı savruluşların kendisini yakalamasına mani olamıyor. Bu savruluşlar üzerinden de bir modern zaman eleştirisine doğru kollarını açıyor metin.
Buna bakarak Turan'ın bu romanı aynı zamanda bir arayışın olduğu kadar bulamayışın da romanı.
Bu bağlamda içinde günün nizamına karşı eleştirel nüveleri barındırıyor roman az önce de dile getirildiği gibi. Ancak arayışın hiç bitmeyeceği esas vurgulanmak istenen. Bulunmak istenene ulaşıldığında dahi bir başka arayışın gelip ortaya çıkacağı bu arayışın ise yine başka bulunamayışlarla taçlanacağı...
Şenol Turan'ın bunları kaleme getirmek için çıktığı yoldaki referansları oldukça geniş bir alana yayılıyor. Bu arayışın temellerinde yatan ve romanın esas çıkış noktasını veren fikirlerin ise tasavvuf, bir adım ötesine de geçersek Mevlevilik üzerinden baş verdiğini söylemek mümkün. Alaturka Münzevi'yi farklı kılan da bu oluyor zaten. Pek çok referans noktasının Mevlevilik üzerinde birleşmesiyle.
MEVLANA VE MEVLEVİLİK
Mevlevilik, özellikle son dönemde edebiyat için de ciddi bir malzeme haline dönüştü. Fakat bu dönüşümde bazı şeylerin zedelendiğini de söylemek gerek. Ki üstelik bu sadece burada dile getirilen bir şikayet değil. Mevlevilik ya da fikirlerini romana yedirerek farklı bir okur kitlesi de meydana getirildi hatta ancak bu, yapılanın doğruluğunu kanıtlamıyor elbet. Dahası; iş değerleri basitleştirmeye kadar gidiyor. Tam da bu nedenle içinden Mevlevilik ya da Mevlana'nın kendisinin geçtiği kitaplara şüpheli gözlerle bakılmaya başlandı. Tuğla kalınlığında sayfaların arasından Mevlevilik ya da Mevlana'ya dair bilindik birkaç sözden başka bir şey çıkaramıyor çoğu kitap. Hal böyleyken böylesi kitaplara da şüpheyle bakılmasını olağan karşılamak gerekir.
Doğrusunu söylemek gerekirse Şenol Turan'ın romanını da az önce anlattığım gözle okumaya başladım. Buna sebep elbette ki etrafa yayılan kirlilik. Ancak neyse ki son kalemde okunduğuna pişman etmeyen bir roman çıktı karşıma.
Şenol Turan, dünya edebiyatından Türk edebiyatına, felsefe, siyaset ve bilime kadar uzanan geniş bir yelpazenin dilinden konuşarak farklı bir bakışla ele alıyor romanında konuyu ve amaç ortaya Mevlana'nın güzel sözlerinden bir demet sunmak değil sadece. Turan, kahramanı aracılığıyla bizi davet ettiği arayışın içinde "gerçek bir hayatın" kodları üzerinden yürüyor ve bu gerçek yaşam romanda; acıları, aksilikleri, tebessüm ettiren anları ve tüm bir ironisiyle var oluyor. Kahramanımız aynı zamanda bu sıralananları üzerinde taşımakla görevli. Bu bağlamda tüm bir roman onun bakışı ve ağzından ilerlerken kendisini tanımamak olmaz.
Hemen yukarıda da belirttim. İsmi öğrenemiyoruz kahramanımızın. Ben dilinde ilerleyen hikâye boyunca başına gelen pek çok aksiliğe tanık oluyoruz, hüzünlü kederli hallerine eşlik ediyoruz, zaman zaman düştüğü komik durumlarda eğleniyoruz... Ancak ne kadar anlatsa da açmadığı, anlatmadığı, göstermek istemediği bir tarafı var gibi hep. Bunu düşündüren sadece ismini açmaması değil. Romanın ilerleyen sayfalarında karşısına çıkacak gizemli bir elin ona değmesiyle değişmeye başlayacak hayatıyla görüyoruz bunu...
Bu da zaten romanın anahtar noktalarından biri olarak karşımıza çıkıyor.
'Z HARFİ HARİÇ'
Romandaki her şey ise kahramanımızın işsiz kalmasıyla başlıyor.
İşsiz kalması da tam ona yakışacak, sadece onun başına gelebilecek türden bir olayla gerçekleşiyor. Bir gazetede çalışan kahramanımız, “kış turizmi” yazacağıma klavye sürçer, “kız turizmi” yazar. Kıyamet kopar ve sonuçta kahramanımız işsiz kalır.
''Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum. Ama 'z' harfi hariç" diye anlatıyor bu durumu kahramanımız.
Bundan sonra ise iş bulamaz. İstanbul sokaklarındadır artık. Bugüne kadar yaşadığı silik hayatı yine aynı siliklikte devam eder. Etrafında yaklaşmak istediği kadınlar hep olur ancak hiçbirine uzanamaz bir türlü. Hep içinden konuşur onlarla. Hayali tanışma sahneleri yazar kafasında. Ancak biri var ki işte onun için harekete geçer. Âşık olduğu kadına yakın olabilmek için kadının garson olarak çalıştığı lokantada o da garson olarak işe girer.
Peki talihi döner mi?
Elbette hayır. Çünkü o daha en başından "münzevi" olmaya, bu hayatı tek başına ve tüm dertleriyle kucaklamaya yazgılıdır. Ama bunun bir gün değişebileceği hissini Galata Mevlevihanesi'nde izlemeye gittiği bir sema ayini sırasında duyar. Semazenleri izlerken büyülenir adeta. Fakat o büyülenirken onu izleyen birilerinin olduğunun farkına varmaz. Sema bittikten sonra eline tutuşturulan ve şifreli bir şiirin bulunduğu kâğıt parçası eline tutuşturulur. Kahramanımızdan kendilerini bulmasını isteyen birileri vardır. Daha öncesinde gördüğü garip birkaç rüyayla bir ilgisi var mıdır bunun peki?
Bunlar romanın, okurun eline verdiği merak uçları. Bu merak uçlarını elimize aldığımızda ise roman, farklı bir noktaya taşınıyor. Metnin içinden polisiye kokular yükselmeye başlıyor fakat şimdiden söylemekte yarar var; bunlar sadece koku olarak kalıyor. Bir üst noktaya, polisiye olaylara dönüşmüyor.
Romanın önemli figürü olarak karşımıza çıkacak Ahmet Selim de bu sıralar devreye girer. Kahramanımızla birlikte hayatı sorgularlar, tasavvufa dalarlar... Ama hikâye bu ya; günün birinde Ahmet Selim geldiği gibi kaybolur ortadan.
Romanın bir diğer önemli merak ucu da bu...
Kahramanımız Ahmet Selim'i yeniden bulacak mı, yaşamını istediği düzlüğe oturtabilecek mi, dahası yüzü gülecek mi?
Tüm bu soruların yanıtlarına romanın sonunda kavuşacağız. Ancak roman boyunca beraber olduğumuz Şenol Turan'ın göndermelerle yüklü ironik dili ve bakışı güzel bir iz olarak bizi bırakmayacak.
Alaturka Münzevi / Şenol Turan / Doğan Kitap / 210 s.
erayak@cumhuriyet.com.tr
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti