Melissa Mohr'dan Küfür Etmenin Kısa Tarihi

Melissa Mohr, “Küfür Etmenin Kısa Tarihi”nde günlük yaşamdan edebiyata, küfrün geçirdiği evrimi inceliyor. Yazar, hem kendi uzmanlık alanı edebiyattan örnekler veriyor hem de bir anlamda kültür tarihçiliği yapıyor. Ali Bulunmaz'ın değerlendirmesi.

Yayınlanma: 20.07.2015 - 14:33
Abone Ol google-news

Melissa Mohr'un tarihi araştırması

Nükteden küfre yolculuk

Dedikodu gibi küfür de ruhun gıdası. Kimileri buna katılmayabilir ama sözlü geleneğin önemli bir parçası olan küfrü yok saymak mümkün değil. Yeryüzünde sayısız küfür bulunuyor ve bunların hem kutsalla hem de bizzat yaşamla bağlantılı bir tarafı var. 

Küfür rahatsız edici, tamam fakat beri yandan da bir gerçek olarak karşımızda. Melissa Mohr, Küfür Etmenin Kısa Tarihi'nde bu gerçeği toplumsal, tarihsel ve kültürel bağlamda inceliyor.

“BABANIN/ TANRI'NIN KEMİĞİ...”

İlk başta dilde veya zihindeki bir kaçak gibi görülse de küfür, zekânın seyrelmiş halinin kelimelere dökülüşü biçiminde ya da nüktedanlığın yansıması diye de algılanabilir. Ancak Mohr'un çalışmasında yer alan ırkla ilgili hakaretler, konunun hakikaten en aşağılık tarafı. Mohr, bu iki ucu; nükteyle hakareti bir kitapta topluyor.

Nazik kimi insanların, uygarlığa zarar vereceğini düşündüğünden küfrü yadsıdığını biliyoruz. Gelgelelim, ifade etmekte zorlandığımız pek çok şeyi küfür yoluyla anlatıyoruz. Mohr, bu yüzden “dil alet kutusuysa küfür çekiçtir” diyor.

Küfrün her şeyden önce bir iç dökme eylemi. Mohr bunun, en başta ele aldığı Eski Yunan ve Antik Roma'dan bize kalan miras olduğunu söylüyor. Tabii insanların önem verdiği şeyler üzerinden küfür türetmek de. Bu anlamda Mohr, Romalıların dobra konuştuğunu ve küfrü, imparatorluğun dört bir yanına yaydığını söylüyor. Latincenin zengin dağarcığından bugüne uzanan müstehcen kelimelerden yaratılan küfürlerden sıkı örnekler sunuyor yazar. Erdemli Romalılar ve küfürleri; hayli ilginç ve eğlenceli. Romalılardaki küfürlerin, imparatorluğun askeri gücüne atıf yaptığını da not etmek lazım.

Elbette dilden “pis kokular yükseldiği” ya da “duvara işeyenlerin” bulunduğu tek yer Antik Roma değil. Her ne kadar dinin egemen olduğu, Kilise Babaları'nın sözünün geçtiği bir dönemse de Ortaçağ'da, İncil çevirilerinde edepsiz kelimeler kullanmak gelenekselleşmişti. Özellikle Latinceden İngilizceye çevrilen İncillerde, bariz ve o gün için olmasa da bugün galiz sayılan ifadelerin yer aldığını görüyoruz. Bu, yalnızca İncille sınırlı tutulamaz elbette; Ortaçağ'daki ilkokul ders ve tıp el kitapları, edebi metinler, kişi ve sokak isimleri de bugünün edepsiz kelimeleriyle dolu. “Babanın/ Tanrı'nın kemiği” üstüne ant içilen ve bu yeminin rahatlıkla başka yerlere çekildiği bir dönemden bahsediyoruz. Mohr'a göre, İncil modelini takip eden yemin, içindeki ifadeler nedeniyle müstehcenliğin dini yorumuna da karşılık geliyor.

“ÇIPLAK GERÇEK”

Müstehcenliğin hızını aldığı dönem Rönesans. Mohr, kötü ve müstehcen kelimelerin, uzun yıllar boyunca insanları günaha sokacağına inanıldığını belirtiyor. On altıncı yüzyılın sonlarında ise dilde, eskiye oranla gözle görülür bir rahatlama yaşanıyor; daha pornografik ifade tarzları gelişiyor. Mohr'un, konunun ağırlık noktası olarak dili ve edebiyatı seçmesi son derece doğal çünkü uzmanlık alanı İngiliz edebiyatı; özellikle de Ortaçağ ve Rönesans dönemi. Kitabında bu nedenle kitabında yakası açılmadık edebi metinlerden parçalar var. Mohr'un deyişiyle Rönesans, “ahlaksız kelimelerle alem yapılan, utanç eşiğinin aşıldığı” bir zaman dilimi. Günlük konuşmanın yanında, tiyatro oyunlarında, şiirde ve romanda da küfür kendini gösteriyor.

1650'lerde, Holy (kutsal) ve Shit (bok) bileşimini Ranterler adlı dini grubun yeminleri en iyi şekilde özetliyor. Ranterler, Mohr'a göre kişinin dürtülerinin tümünün kutsal olduğuna inandığından “on yedinci yüzyılın koyver gitsincileri” diye anılıyordu.
Mohr, on sekizinci yüzyılla beraber boş bedduaların yerini “yoğun duyguları dışavuran küfürlerin aldığını” hatırlatıyor: “Küfür kelimeleri, bir bakıma bedduaların hakikatle olan ayrıcalıklı ilişkisini de yüklendi, bir kişinin hakikati söylemek istediğinde kullandığı kelimeler haline geldi.” Mohr'a göre bu durumu karşılayan deyim “çıplak gerçek.”

Çatışmayla başlayan, gerilim ve işgallerle süren yirminci yüzyılda küfrün, nokta ve virgül gibi kullanıldığını görüyoruz. Mohr, bunu “taşı gediğine koymak” diye niteliyor. Öfke, bir bakıma dil yoluyla ve kontrollü şekilde ortama salınıyor.

Mohr, bugün geldiğimiz noktada küfrün bilimsel olarak incelendiğini; nörolinguistlerin, psikologların, linguistlerin ve sosyologların sıkı çalıştığını söylüyor. Küfrün yelkenini şişiren din, insan bedeni, kutsal olan ve olmayan gibi değerler de bu çalışmanın konusu haline geliyor. Bilim insanlarının araştırmaları, nükteden bedduaya, oradan saf ve sınırları zorlayan küfre uzanan süreci açığa çıkarıyor. Mohr'a göre yozlaşan ve ırkla ilgili hakaretlere de dönüşen biçimlerini dışarıda tutarsak küfrün, dilin bir zenginliği olduğu gerçeği değişmiyor.

[email protected]

Küfür Etmenin Kısa Tarihi/ Melissa Mohr/ Çeviren: Zeynep Dörtok Abacı/ Aylak Kitap/ 332 s.

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler