'Merkez Bankası ürkekliği bir kenara bırakmalı'

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, "Gerek mart ayı gerekse ilk çeyrek cari açık rakamları; endişe edenlerin, korkanların ve korkutanların düşüncesinin tam tersi olarak gerçekleşti" dedi.

'Merkez Bankası ürkekliği bir kenara bırakmalı'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 13.05.2013 - 11:37

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Ekonomi Direktörü Erdal Tanas Karagöl ve Araştırma Asistanı Ahmet Semih Bingöl tarafından hazırlanan "Türkiye-IMF İlişkilerinde Yeni Dönem" başlıklı analize ilişkin düzenlenen panele katıldı.

Panelde, cari açık verileri konusunda değerlendirmelerde bulunan Çağlayan, "Gerek mart ayı gerekse ilk çeyrek cari açık rakamları endişe edenlerin, korkanların ve korkutanların düşüncesinin tam tersi olarak gerçekleşti" diye konuştu.

Türkiye'nin IMF'nin karşısındaki tutumunun değişmesinin altında ihracatın ve Türkiye ekonomisinin son yıllardaki büyüme rakamlarının yattığını ifade eden Çağlayan, şunları söyledi: "Türkiye'nin daha fazla büyümesi, ihracatını daha fazla artırması gereken bir dönemdeyiz. Böyle bir ortamda Türkiye'nin artık iç piyasasını ciddi canlandırması lazım. Faiz konusunda Merkez Bankası'nın geç de olsa aldığı kararların Türkiye ekonomisine nasıl doğru yansıdığını gördük. Şimdi Merkez Bankası ürkekliği bir kenara bırakmalı, gideceği daha çok yol var. Türkiye'nin gelmiş olduğu faiz seviyesi ülkenin gerçeklerini yansıtmıyor. Para Politikası Kurulu'nun faiz indiriminin Türkiye'ye sağlamış olduğu kazançları görmesi gerekir."

 

'IMF'ye değil, ona muhtaç edenlere kızmıştım'

IMF ile ilişkilerin tarihi bir konu olduğunu belirten Çağlayan, "Ben IMF'ye karşı bir adam değilim. Yıllarca IMF'ye karşı çok ağır söylemlerim oldu. Ama ben geçmişte Türkiye'yi IMF'ye muhtaç hale getirenlere kızmıştım" diye konuştu.

Türkiye'nin IMF ile 19 stand-by anlaşması imzaladığını hatırlatan Çağlayan, IMF'nin son 52 yılının 32 yılının, Türkiye'nin stand-by anlaşmalarının olduğu yıllardan oluştuğunu kaydetti. Sonuçta ise ülkenin koca bir hüsranla karşı karşıya kaldığını dile getiren Çağlayan, "IMF niye size gelip polislik yapar? Yüzsüz hükümetlere, siyasi ve ekonomik karar almakta zorlanan hükümetlere 'sen bu işi yapamazsın' der. Hükümetler de, 'gel, ben bu işi yapamam sopayla, dikteyle bir şekilde yaptır.' IMF-Türkiye ilişkisi hep bu anlamda olmuştur" değerlendirmesinde bulundu.

 

'Krizde IMF'siz başarılı olduk'

Türkiye'nin, AKP hükümetleri döneminde IMF'ye ihtiyaç duyulmaksızın küresel krizde başarılı olduğunu anlatan Çağlayan, ülkenin siyasi, ekonomik istikrar ve kamu borcu ile bütçe açığı gibi alanlarda başarılı olmasının bu sonucu doğurduğunu dile getirdi.
AKP hükümetleri öncesinde topladığı vergiler ile borcunun faizini ödeyebilen bir Türkiye bulunduğuna işaret eden Çağlayan, 52 yıllık IMF döneminde Süleyman Demirel'in 7, Bülent Ecevit'in 5 kez başbakanlık yaptığını belirterek, anılan dönemlerde ekonomik anlamda çok önemli kayıplar yaşandığını söyledi.

Küresel krizin başladığı dönemde Türkiye'nin de IMF ile görüştüğünü anımsatan Çağlayan, şöyle devam etti: "Böyle bir ortamda, MÜSİAD'ı ayrı tutuyorum, STK'ların başkanları bana gelerek, 'Siz, bizim içimizden geldiniz. Ne olur IMF ile anlaşma yapın' demişlerdi. Ben de kendilerine durumun Hükümet tarafından izlendiğini ve kimsenin endişe etmemesi gerektiğini söylemiştim. O günün şartlarında Türkiye de IMF ile görüşmeler yaptı. Her ne olursa olsun, ihtimal bile olsa böyle bir ihtimalin değerlendirilmesi açısından Hükümetimiz görüştü ancak tüm dünyanın değiştiği bir ortamda değişmeyen iki tane şey var. Bir tanesinin IMF'nin, bir diğeri de kredi IMF etkisi altında kalan kredi derecelendirme kuruluşlarının çifte standartlı davranışları. Bunların bu davranışları genelde Türkiye'ye karşı oluyor."

 

'Oturma düzeni değişiyor'

Türkiye'nin IMF çıpası yerine Ekonomi Koordinasyon Kurulu, kendi müteşebbisi ve toplumun birlik ve beraberliği sayesinde bugünkü seviyelerine geldiğini anlatan Çağlayan, böylece Türkiye'nin, rakiplerinden pozitif olarak ayrıştığını kaydetti.

"IMF ile Türkiye'nin rolleri değişiyor. Masanın oturma düzeninde ciddi bir değişiklik yaşıyoruz" diyen Çağlayan, IMF'ye olan borcun son taksiti ile ilgili ödeme talimatını bugün itibarıyla verdiğini bildirdi.

Türkiye'nin artık veresiye satandan peşin satan konumuna geldiğini ifade eden Çağlayan, "Herkese 'değiş' diyen IMF'ye ben de Ekonomi Bakanı olarak 'gel, sen de değiş' diyorum" ifadesini kullandı.

Geçmişte Türkiye'nin, IMF'den 1 milyar dolar borç almadığı takdirde memurunun maaşını ödeyemeyeceği bir pozisyonda olduğunu kaydeden Çağlayan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD'de küresel bir lider gibi karşılanacağını belirterek, "Şimdi IMF'den 1 milyar dolar isteyen bir ülke değil, IMF'ye 5 milyar dolar verecek bir ülke olarak ABD'ye gidiyoruz" dedi.

Çağlayan, IMF ile ilişkilerde Türkiye lehine oluşan bugünkü ortamın meydana gelmesinde özel sektörün payının önemli olduğunu söyledi.

ABD'de başlayan 2008 krizinin yaşandığı dönemde toplanan bir Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sözlerinin kulağından hiç gitmediğini anlatan Çağlayan, Başbakan'ın o dönemde IMF olsa da olmasa da Türkiye'nin bu işin altından başarıyla kalkacağını söylediğini anımsattı.

Çağlayan, Türkiye'nin o dönemde ilk kez IMF reçetelerine karşı kendi reçetesini koyabildiğini vurgulayarak, o günün şartlarında hükümetin, STK'lerin gazına gelmiş olunması durumunda bugün elde ettiği başarıları yakalayamayabileceğine işaret etti.

Türkiye'nin o dönemde böyle bir sıçramaya ihtiyaç duyduğunu kaydeden Çağlayan, "Türkiyede geçmişte üzerindeki baskılardan dolayı bir özgüven eksikliği vardı. Geçmişimizde hep çeşitli sıkıntı ve problemlerle karşı karşıya kaldık. Ama 2008 krizi Türkiye açısından şerlerden hayır çıkartılan bir dönem oldu. Özel sektörümüz kendisini denedi ve gördü, biz ekonomi ve devlet yönetiminin nasıl olacağını test ettik ve gördük. Tüm dünya Türkiye'yi test etti ve gördü" ifadelerini kullandı.

 

'Çözüm süreci keşke 15 yıl önce yapılsaydı'

Çağlayan, Türkiye'de sadece ekonomik değil demokratik standartlar konusunda da ciddi bir değişim ve dönüşüm yaşandığını söyledi. Zenginliğin tek başın yeterli olmayacağının altını çizen Çağlayan, "Zenginlik eğer tek başına yeterli olsaydı bugün Afrika ülkelerinde Tunus'ta Arap Baharı başlamaz ve bu ülkelerdeki bu değişim gerçekleşmezdi" dedi.

Bakan Çağlayan, insanların insan gibi, kardeşçe yaşadığı bir ülkeyi tesis ettiklerini belirterek, "Hükümetin ortaya koyduğu çözüm süreci keşke 15 yıl önce yapılsaydı. Keşke o tarihlerde var olan Kürt realitesini dışlamamış olsak veya pas geçmek için halının altına koymamış olsaydık. Keşke geçmişin liderleri bundan korkmasaydı, Tayyip Erdoğan kadar başarılı ve cesur olsaydı" diye konuştu.

Türkiye'nin geçmişte tabu olan konuları konuşur hale geldiğini söyleyen Çağlayan, bu konudaki kararlılıklarının devam edeceğini belirtti.

 

'Türkiye'de uzun vade yarındı'

Ekonomi Bakanı Çağlayan, bundan 10 yıl önce her 100 kişiden 30 kişinin günlük gelirinin 4,3 doların altında olduğunu anımsatarak, bugün bu sayının 100 kişiden 2 kişiye düştüğünü dile getirdi.

Gelmiş oldukları noktanın yetmeyeceğini vurgulayan Çağlayan, "Bizim 2023 hedeflerimiz var. Tam buna adapte olmuşken Başbakanımız hedefi tekrar büyüttü bu sefer önümüze 2071 hedefi koydu. Bundan gurur duyuyorum. 2002 yılında bir televizyon programında bana yılı nasıl gördüğümü sordular. Dedim ki ben 10 dakika sonra ne olacağını dahi bilmiyorum dedim. Türkiye'de o zaman uzun vade yarındı ama bugün Türkiye 2023 projeksiyonu ve 2071 hedeflerini ortaya koyan bir ülke haline gelmiştir" değerlendirmesinde bulundu.

Çağlayan, 30 Mart 2001 tarihinde Merkez Bankasının kasasında 18,4 milyar dolar toplam rezerv olduğunu, bugün ise söz konusu rakamın 135 milyar doları aştığını söyledi.

 

Teşvik sistemimiz dünyanın en iddialı sistemlerinden biri

Bakan Çağlayan, geçen yıl açıkladıkları teşvik sisteminin dünyanın en iddialı teşvik sistemlerinden biri olduğunu belirterek, "20 Hazirandan günümüze geldiğimizde 159 bin 402 kişiye istihdam, 68,3 milyar liralık sabit yatırım öngören 4 bin 269 teşvik belgesi Bakanlığımız tarafından verildi" bilgisini verdi.

Bu yılın ilk 3-4 ayına bakıldığında geçen yılın aynı dönemine göre karşılaştırılmayacak oranda önemli bir yatırım hamlesinin özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde görüldüğünü kaydeden Çağlayan, "Doğu ve Güneydoğu Anadolu'ya ilk 3 ayda 2 milyar lira sabit yatırım tutarı öngörülüyor. Bunun 1,1 milyar lirasını sadece Bingöl'e. İstihdamda Diyarbakır'a, Siirt'e, Şanlıurfa'ya baktığımız zaman 6 katlık 10 katlık artış görüyoruz. Bu da bize çözüm süreciyle birlikte o bölgelere kayabilecek yatırımlar hakkında önemli müjde getiriyor" diye konuştu.

 

Pazar çeşitlendirmesi 42 milyar dolar getirdi

Çağlayan, dünyadaki ekonomik eksenin kaydığına dikkati çekerek, gelişmiş ülkelerin yerlerini yükselen pazarlara bıraktığını kaydetti. Türkiye'nin de aralarında bulunduğu yükselen pazarların dünya ekonomisindeki payının de 50'ye geldiğini ifade eden Çağlayan, eskiden mal akımları kuzeyden güneye olurken, bugün ise güneyden güneye veya güneyden kuzeye olduğunu söyledi.

Çağlayan, gelecek 10 yılda Türkiye'nin de aralarında bulunduğu grubun dünya milli gelirinin 60'tan fazlasını oluşturacağını belirtti. Kriz döneminde Türkiye'yi eksenini kaydırmakla suçlayanlar olduğunu hatırlatan Çağlayan, "Türkiye batıdaki varlığını her zaman korudu ve dünyanın her tarafıyla entegre oldu. Böyle olmasaydı geçen sene 152,5 milyar dolarlık ihracatı gerçekleştirebilir miydik, 97 ülkeye ihracat rekoru kırabilir miydik. Son 4 yılda pazar çeşitledirmesinin ihracatımıza getirmiş olduğu katkı 42 milyar dolardır. Böyle bir ortamda bizim eksenimiz belli" dedi.

 

Tüm kurum ve kuruluşlar senkronize olmalı

Bakan Çağlayan, ortaya konulan teşvik politikalarının olduğu bir dönemde Türkiye'nin tüm kurum ve kuruluşlarıyla senkronize olması gerektiğini dile getirdi. Faizlerin düşmesini ısrarla söylerken, amacının Merkez Bankası'nı hedef almak olmadığını söyleyen Çağlayan, "Merkez Bankası bu yanlışı 1 yıl sonra düzeltti ve 1 ayda bunun etkisini gördü. Ancak tek başına Merkez Bankası'nın faizleri düşürmesi yetmez. Bunun ekonomiye nasıl yansıdığını görmek lazım. Bunun için de sadece Merkez Bankası değil, BDDK'nın da rol almasını, görevini yerine getirmesini söylemiştim. İyi ki söylemişim. BDDK şuanda doğru bir sürece girdi ama keşke ben söylemeden bunu yapabilseydi" ifadelerini kullandı. Çağlayan, böyle bir ortamda BDDK'nın ve bankaların bu konuda senkronize hareket etmesi gerektiğini dile getirdi.

Çağlayan, IMF için nasıl kendisini yeniden yapılandırması gerektiği söyleniyorsa, hatalı uygulamalardan dolayı itibarları azalmış olan bankacılık sisteminin, yeniden derleme ve toparlama için önünde bir fırsat olduğunu söyledi.

 

Bu durum IMF için bir şans

Çağlayan, IMF'nin Türkiye gibi yükselen pazarların daha fazla temsilcisinin içinde yer aldığı bir yapıya dönüşmesi gerektiğini vurgulayarak, "188 ülkenin üye olduğu bir kuruluş aradan geçen 66 yılda Batı Avrupa dışında bir başkan getirmemiş. Dünya ve Avrupa eskisi gibi değil, 5-10 yıl sonra bile kriz öncesine dönemeyecek şekilde olan Avrupa'nın yapısını, sistemini ve yönetim tarzını yeniden değerlendirmeli. Bu belki IMF açısından da bir fırsata olacak. IMF bu anlamda kendi yapılanmasını yeniden gözden geçirecektir" ifadelerini kullandı.

 

Reyhanlı'daki patlamalar

Çağlayan; panelde gazetecilerin sorularını yanıtladı. Reyhanlı'daki patlamalarda çok sayıda işyerinin hasar gördüğü hatırlatılarak, ekonomi yönetimi olarak ne gibi adımlar atacaklarının sorulması üzerine Çağlayan, patlamada hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet yaralılara acil şifalar diledi.

Saldırıların kendilerini hiçbir şekilde yollarından döndürmeyeceğini dile getiren Çağlayan, Türkiye'nin yakalamış olduğu çözüm süreci fırsatından geri adım atmayacaklarını söyledi.
Çağlayan, Türkiye'nin gelişmesini ve çözüm sürecini istemeyenlerin bu tür saldırıları geçmişte de gerçekleştirdiğini belirterek, bundan sonra da bu tür sorunların yaşanabileceğine dikkati çekti.

İşyerlerindeki hasar konusunu, ilgili bakanların değerlendireceğini ifade eden Çağlayan, "Sayın Başbakanımızın bu konuda vereceği direktiflerle, yapılması gerekenler neyse mutlaka yapılacaktır. Vergi, SSK borçları konusunda geçmişte ne yapıldıysa... Bu bir mücbir haldir" diye konuştu.

 

ABD-AB arasında imzalanacak STA

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyareti kapsamında gündeme gelmesi beklenen ABD-AB arasında imzalanacak "Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı" anlaşmasına ilişkin soruyu da yanıtlayan Çağlayan, ziyaretin temel gündem maddesinin anlaşma olmadığını belirtti.

Ziyaretin siyasi boyutunun önemine işaret eden Çağlayan, "Dünyada birçok dönüşümün yaşandığı, çözüm sürecine girildiği, Türkiye'nin, dünyadaki istikrarı ve barışı koruması noktasında Sayın Başbakanımızın ciddi roller aldığı bir ortamda, ziyaret ve ABD'de yapılacak tarihi karşılama aslında Türkiye'nin dünyadaki farkını bir kez daha ortaya koyacaktır" değerlendirmesinde bulundu.

Çağlayan, siyasi ve diplomatik ilişkilerin geliştirilmesinin yanında iki ülke arasındaki ticaretteki dengesizliğin bir dengeye getirilmesi açısından da ziyaretin önemli olduğuna vurgu yaptı. Anlaşmaya ilişkin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin, Türkiye ile sürece paralel bir çalışma yürütüleceğini söylediğini anımsatan Çağlayan, bu açıklamaların sabit kalacağı kanaatinde olduğunu dile getirdi.

 

Kızılderili bölgelerinin imarı

Kızılderililerle imtiyazlı ticarete ilişkin bir soru üzerine Çağlayan, bu konunun önemli bir proje olduğunu söyledi. ABD devletinin geçmişte Kızılderililerin yaşadığı bölgelerin ticari ve sosyal altyapısının geliştirilmesi için bütçeden kaynak ayırdığını anlatan Çağlayan, bu bölgelerin imarı konusunda Türk müteahhitlerinin rol almasına ilişkin yoğun çalışmalar gerçekleştirildiğini ifade etti.

Konunun Temsilciler Meclisinin gündemine geldiğini ancak yeterli oyun çıkmadığını belirten Çağlayan, "Türkiye'nin, böyle bir durumda ön plana çıkmış olması bile son derece önemliydi. Önümüzdeki dönemde farklı çalışmalar söz konusu olacak" dedi.

 

'Özel sektör parayı gazinoda mı yedi?'

Türkiye'nin borcu konusundaki bir soruyu da yanıtlayan Çağlayan, muhalefetin zaman zaman gerçekleri saptırdığını söyledi. Çağlayan, 2002 yılında Türkiye'nin 230 milyar dolar milli gelire sahip bulunduğunu, iç ve dış borçlarını milli gelire oranının da yüzde 75 olduğunu hatırlatarak, 2012'de milli gelirin 786,3 milyar dolara ulaştığını, borçların milli gelire oranının da yüzde 36 seviyelerine gerilediğini kaydetti.

Aynı oranın Avro Bölgesi'nde yüzde 85,3 olduğuna işaret eden Çağlayan, Türkiye'nin bu anlamda AB'nin 27 üyesinin 24'ünden daha iyi durumda bulunduğunu vurguladı. "Bunun aksini söyleyecek babayiğit varsa çıksın karşıma söylesin" diyen Çağlayan, Türkiye'nin oranının Maastricht Kriterleri ile belirlenen seviyelerin altında olduğunu dile getirdi.

Özel sektörün borcuna ilişkin eleştirileri de yanıtlayan Çağlayan, "Özel sektör bu borcu alırken ne yaptı? Affedersiniz gazinolarda, eğlence hayatında mı yedi? Özel sektör borç alabiliyorsa bu özel sektörün borç alma kredibilitesinin çok net bir göstergesi" değerlendirmesinde bulundu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler