Milliyetçiliğin ırkçılığa dönüşme riski yüksek
Göç konusu üzerine çalışan Doç. Dr. Murat Erdoğan işveren cephesini yorumluyor.
Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden Doç. Dr. Murat Erdoğan’la görüştüğümüzde Unicef ve Kızılay’ın çocuklar için yürüttüğü proje için Suriyelilerin kaldığı kamplardaydı. Telefondaki sohbete dışarıdan çocuk sesleri eşlik etti hep. Bugün itibarıyla Türkiye’deki Suriyelilerin sadece yüzde 10’u kamplarda; yoğunluk değişse de artık Suriyeli yaşamayan kent yok.
Erdoğan, yıllardır göç mevzuu üzerine çalışan bir akademisyen. Hacettepe Üniversitesi Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi’nin (HÜGO) de müdürü. Suriyelilerin Türkiye’deki emeği, geçici koruma statüsündeki Suriyelilere çalışma izni konularında kendisiyle görüşmemizin önemli bir nedeniyse Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) için “Türk İş Dünyasının Türkiye’deki Suriyeliler Konusundaki Görüş, Beklenti ve Önerileri” başlıklı raporu hazırlayanlardan olması. Bu konuda işveren cephesinden ilk kez bir yaklaşım sergilenmesi ve akademinin uyarılarını içermesiyle rapor mühim.
‘Ahlaksız teklif’
Raporda genç Suriyeli nüfusun büyüklüğünün, nitelikli işgücünün tespit edilerek istihdam alanları yaratılması gerekliliğinin, sıkı denetim ihtiyacının altı çiziliyor. İş dünyasının Suriyeliler konusunda ‘güvenlik’ çerçeveli ikircikli bir bakışı var. Yarattığı rekabet nedeniyle kayıtdışı ekonomiden yakınılıyor ve her aşamasında devletten aktif bir rol bekleniyor.
Murat Erdoğan, iş dünyasının konuya gerçekçi yaklaştığını düşünüyor. Gerçekçilik, kapitalist bakış açısını da getiriyor elbette; risk ve fırsat aynı cümlelerde geçebiliyor.
“Şu an Suriyeli işçilerin cazip gelmesinin nedeni 500-600 liraya çalışmaları. Bence asgari ücretle çalıştırma yükümlülüğüyle iş dünyası açısından cazibeleri kalmayacak. Bu yeni düzenleme üst düzeydeki, nitelikli Suriyelileri etkileyecektir.
Bu da önemlidir. Türkiye’de yeterince mühendis, doktor var, isterlerse Avrupa’ya gitsinler, sorun değil. Mesele şu, burada kalan, kırsaldan gelen, eğitim seviyesi düşük, köylü bir kitle. Bu kitlenin entegrasyonunda, Suriyelilerin entelektüel kesimine ihtiyacımız var. Onlar bizim için köprü” diyor Erdoğan.
Öncelikli vurgusu ise bu dev krizi yönetmenin güçlüğünü teslim ettiği hükümetin “Suriyeliler gidecek mi, kalacak mı?” konusunda kafasını netleştirmesi. Tüm politikaları etkileyen bu kararsızlık sorunların da kaynağı ona göre. Entegrasyon öncelikli hamlelere öncelik verilmesinin ardında da bu kafa karışıklığı yatıyor.
Vatandaşlık konusu
Murat Erdoğan’ın “Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum” isimli kitabı ise İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan geçen yıl çıktı. Kitapta yer verdiği anketler Suriyelilerin Türkiye’ye uyum sağlamayacağını düşünenlerin oranının yüzde 67 gibi çok yüksek bir rakam olduğunu ortaya koyuyor. “Göç kendi başına iyi ya da kötü değildir, iyi yönetileni vardır. Bu süreç iyi yönetilemezse Türkiye’de milliyetçiliğin ırkçılığa dönüşme riski çok yüksek. Uzun yıllar yurtdışındaki Türkler üzerine çalıştım.
Çifte vatandaşlık oralarda gündeme gelen bir konuydu. Öyle ya da böyle bu insanlar için vatandaşlık konuşacağız, başka türlü birlikte yaşayamayız. Göçmenler, hele böyle büyük kitleler halindeyse, ötelendiklerinde, hakları ihlal edildiğinde, zaten travmatik deneyimler yaşamış gruplar olarak bulundukları topluma karşı tavırları da değişecektir” diyor.
Hükümetin durumun ciddiyetini kavrayamadığından, sivil toplumdan gelen her öneriyi tehdit olarak algılanmasından yakınıyor. Bu rapor da hükümet çevrelerince ‘algı operasyonu’ olarak tarif edilmişti zaten.
‘Uluslararası camianın umrunda değil’ Türkiye’deki Suriyelilere yönelik benzeri olmayan bu yeni işçilik statüsüne uluslararası çevrelerin suskunluğunu da eleştiriyor Murat Erdoğan: “Örneği yok, bu bir modelse, kendimiz yaratıyoruz. Bunun uluslararası mevzuatta nereye oturduğu açıkçası uluslararası camianın da umrunda değil. Türkiye’ye şunu niye eksik yapıyorsun diyemiyorlar. Uluslararası Af Örgütü’nün sınırdışı etmelerle ilgili raporu açıklandı. Geri dönmeme ilkesine rağmen dışarı, ülkesine gönderilen insanlardan söz ediliyor; neredeyse hiç ilgi görmedi. Batı bunun ahlaksız bir teklif olduğunun farkında, hatta Türkiye’de bir biçimde çalışma hakları tanındı diye mutlular. Benim liberal bir çizgim vardır, AB ilişkilerine önem veririm, bu konuda da çalıştım. Ama bakın son dönemde AB’nin Türkiye’ye yönelik öncelikleri değişti. Türkiye’de demokrasi, insan hakları değil, ‘Aman bize insan göndermeyin’ derdindeler. Güneydoğu’da yaşananlar, bu imza kampanyaları vs, bütün bunlarda eskiden kıyamet kopardı. Şu anki tepkinin cılızlığını görüyorsunuz.
|
Yazı dizisinin birinci bölümü:Suriyelilerin Kaybolan Emekleri... 7 Kişilik aile haftalık 250 TL ile geçiniyor
Yazı dizisinin ikinci bölümü: ‘Çalışma izni değil insanlık istiyorum’
Yazı dizisinin üçüncü bölümü: 'İki yıla insan olduğumu bile kanıtlayamam'
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi