Monogami
Kaset olayları toplumu anahtar deliğinden yatak odasını gözleyen psikopatlar veya çocuklar düzeyine düşürüyor.
A. C. Grayling, Londra Üniversitesi’nde İngiltere’nin tanınmış filozoflarından biri. Sıradan bir okumuşa 21. yüzyıl felsefesi dediği konuları, anlaşılabilir ve felsefe jargonundan uzak, kısa yazılarla açıklayarak felsefi bir ‘common sense’ söylemi üretiyor. Çok sevimli yazılar yazıyor. Son kitabı “The Heart of Things”de (Nesnelerin Kalbi, 2005) ‘Monogami’ diye bir küçük bölüm var. Son günlerde adı politika olan tartışmalar (!) içinde köy çocuğu psikolojisini yansıtan bir kaset edebiyatı gürültüsü var. Politikayla ilişkisi olmayan bu tartışmaların akla getirdiği bazı düşünceleri okuyucularla dertleşmek gereksinmesi duydum.
Politika dünyada eskimiş kurallarla çalışan en geri kurumdur. Kanımca bu alanın bütün söylemi ve uluslararası kurumları miadını doldurdu. Dünyanın geleceği ile dünyanın politik söylemleri arasında bağlantı yok.
Eğirdir’de ilkokulun 4-5 yıllarını okurken 9-10 yaşındaki köylü arkadaşlarımın seks hakkındaki fikirleri sonradan anımsadığım kadar, çok gelişmişti. Horoz ve tavuklarla, keçi ve eşeklerle birlikte yaşayan ve ana babalarıyla aynı odada yatan köylü çocuklar, seks bağlamında olağanüstü bilgiliydiler. Buna o çocuklar için çok önemli olan ‘namus’ kavramını da eklerseniz, sosyal ve psikolojik olarak üzerinde çalışılması gereken ciddi bir toplumsal veri çıkar.
Bizim toplumun geçmişini düşünelim. Sultanların harem denen bir kadın ambarı vardı; büyük idarecilerin de. Ve kimsenin adını bile anımsamadığı erkek ve kız çocuklar; ara sıra düpedüz öldürülen. (Bu utanç verici pratik üzerinde düşünce üretildiğini hiç görmedim.)
Kuran erkeğe dört kadın alma hakkı vermiş, fakat hepsine eşdeğerde davranma koşulu koymuştur. (Nisa suresi üçüncü ayetinde dörde kadar eş alınabileceği, fakat hepsine eşdeğerde davranılamıyorsa, bir tane ile yetinilmesi yazılıdır.) Müslüman toplumda kapatma ve esir harem izni de var. Bereket esir kalmadı. Fakat dünyada erkek ve kadın nüfusu birbirine yakın. Bir erkek dört kadın alırsa toplumda dört kat kadın olması gerek. Yani Türkiye’de herkesin dört karısı olursa bize yüz on milyon daha kadın gerek. Zaten sultanlar, zenginler dışında dört eşli insan bulmak eskiden de söz konusu olamazdı. Demek ki evlenme bağlamında kadın erkek eşitsizliği tanrısal ya da doğal olamaz. Kuran’da izin var, buyruk yok. Anadolu’da kırk çocuklu bir ağa hikâyesini gazetelerde okumuştum. Çocuklarının bazılarının adını bilmiyordu.
Monogami: insan icadı
Öte yandan çağdaş toplum tek erkek, tek kadın diye bir düzen icat etmiş. Grayling bunu tarihi ve biyolojik verilere dayanarak şöyle özetlemiş: “Monogami de insanın icadıdır. Günlük yaşamda tarih boyunca monogami hiç olmamıştır.” diyor. Monogaminin Grekçe kökeni, yaşam boyunca bir kez evlenmek anlamına geliyor. Kadın ya erkeğin evlilik dışında seksüel davranışlarına ilişkin bir şey içermiyor. Hıristiyanlar kilisede, ölene kadar birlikte yaşama sözü veriyorlar. Bizde ise erkeğin ‘boş ol!’ demesi yetiyordu. Demek ki bütün bunlar özel tarihi koşullarda ortaya çıkmış farklı kabullerdir.
Amerika’da yapılan araştırmalarda, herkesin tahmin edebileceği sonuçlar var. Erkeklerin %70’i, kadınların %40’ı evlilikleri dışında kaçamak yapıyorlarmış. Doğada hayvanlar âleminin %98’inde monogami yokmuş. Bazı kuşların öyle olduğu düşüncesi de son araştırmalarla yalanlanmış. Öte yandan erkeklerin doğal poligamik eğilimleri nedeniyle kadınlardan farklı oldukları savı da çürütülmüş. Böyle istatistikleri kafalarına takan erkeklerin ne kadar cinayet işleyebileceğini hiç düşünmeyin.
Kısaca ne tarihte ne de doğada, ne erkek ne de kadın için tekeşlilik yok. Yahudi ve Hıristiyanların ölene kadar tek eş ideali de onları başka eşler aramaktan hiç uzaklaştırmamış. Serbest hayat kadınları, courtisanlar, harem gibi yaygın olgular, bugünkü yaşamın gerçekleri, ve bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar, aslında gerçek tekeşliliğin aşkla, sevgi ile, toplumsal ahlak kurallarıyla ilgisi olabileceğini, fakat doğada olmadığını gösteriyor. Gerisi söz.
Günlük yaşam deneyimleri, sinema, tiyatro, romanlar, dergiler ve gazetelerde sosyete haberleri, ara sıra istifa eden bakanlar, hatta başkan Clinton olayı, Berlusconi olayı ve insanların her fırsatta birbirlerine anlattıkları hikâyeler kadın-erkek ilişkileri ve namus bağlamındaki düşüncelerin sahte olduğunu ve bunu savunmanın nedeninin içi boş bir şey olduğunu kanıtlıyor.
Kaset türü olaylar neden olmamalı? Çünkü bütün toplumu anahtar deliğinden yatak odası gözleyen psikopatlar ya da çocuklar düzeyine düşürüyor. Oysa her şey açıkta değil mi? Bu iler tutar yanı olmayan kaset ve ona göbeğinden bağlı monogami olayı, çağdaş dünya toplumlarının artık aştığı bir kültür ve davranış basamağıdır.
Tonla sorunlarımız var
Bizim daha ciddi sorunlarımız yok mu? Tarım, enerji, susuzluk, ileri teknoloji, açlık, borç, işsizlik, eğitim, özgürlük, sağlık, şiddet, zorbalık gibi sorunlardan söz etmek daha doğru değil mi? Bu hastalık sade Türkiye’ye ait değil, evrensel. Çağdaş politika insan haysiyeti kavramını hasıraltı etmiş görünüyor.
Dünyada içi boşalmış, güncel yaşamla ilgisi kalmamış kavramların seçim dönemlerinde ısıtılıp ısıtılıp toplumlara sunulması, çağdaş politika kurumunun utanılacak bir zayıflığıdır. Bu evrensel hastalığı politikacılar birbirlerine bulaştırıyorlar. Amerika’da ya da İtalya’da olan bitenin, cahil ülkelerde denenmesi şaşılacak bir şey değil.
Seçim döneminde politikacılar halkların az düşünen kesimlerindeki oyları kendi lehlerine çevirmek için düpedüz dedikodu mekanizmalarını harekete geçiriyorlar. Bu konuda ne çok Amerikan filmi seyrettik. Bunlar belki insanların geleneksel insanlık duygularını tedirgin ediyor. Aslında işlevsel olarak yersiz olgular.
Dünyanın açlığa tokluğa oynadığı bir çağda hiçbir toplumun sorunu bunlar değil. Kaldı ki bunlar ortaya döküldü diye, dünya alıştığı davranışlardan vazgeçmiyor. Gazete ve te-levizyonlarda anlatılan ve güncel yaşamlarında herkesin tanık olduğu kadın ve erkek ilişkileri, toplumların büyük bir çoğunluğu için önemsiz. Asıl ilginç olan bu ilişkilerin politika pratiğindeki sürekliliğidir. Ara sıra haberlerde Avrupa’da falanca bakanın aşk yaşamı ve istifası ile ilgili haberler okuruz. Bir zamanlar Clinton, özellikle seçimlerde, şamar oğlanı olmuştu. Şimdi Berlusconi şamar oğlanı. Oysa artık birbirleriyle evlenen homoseksüel politikacılar var. Seçimler geldiği zaman karşıt politikacılar onları da şamar oğlanı yapacaklar.
Sevgili Okuyucular,
Politika dünyada eskimiş kurallarla çalışan en geri kurumdur. Kanımca bu alanın bütün söylemi ve uluslararası kurumları miadını doldurdu. Dünyanın geleceği ile dünyanın politik söylemleri arasında bağlantı yok. Politikanın bilimle, teknoloji ile, eğitimle, toplumun geleceği ile, iklim değişikliği ile enerji sıkıntısı ile ilgisi sadece sözde kaldı. Dünya politikacılarının sera etkisi bağlamındaki tepkilerine bakın. Türkiye’de ARGE’ye ayrılan ya da ulusal eğitime ayrılan bütçe dilimlerinin ulusal gelire göre oranına bakın.
Gerçi kimilerinin benim gibi düşünmesi ne Putin’, ne Merkel’i, ne Amerikalıları, ne Çinlileri ne de bizimkileri, hiçbir politikacıyı değiştirmeyecek. Ama, insanların bunu öğrenip başka politik söylemlerin gelişmesini yeni politikacılardan istemesi gerekiyor. Nutuklarda ara sıra patlatılan yeni kavramlar berbere kuaför, bakkala market demek türünden içeriksiz kullanımlar.
Peki halkları kim aydınlatacak? Başka tür politikacılar mı gelecek? Bu iki ucu pis çomağın neresinden tutsun bu dünyanın zavallı insanları? Bu çözümsüzlük politika kurumunu politik deyimiyle ‘caduc’ yapıyor.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!