Mumcu: Sır olmayan 'failsiz' cinayet
Ölümünün üzerinden onca zaman geçti. Okurları, sevenleri, meslekte onu takip edenler hala müthiş bir boşluk duyuyorlar. Dağlarca’nın dizesinde dediği gibi, “sen gidersin yokluğun kalır”. Mumcu’nun kaybının bende yarattığı duygu da budur.
Elinde kaleminden başka mücadele aracı olmayan biri olarak, toplumda etkisi büyüktü Uğur Mumcu’nun. Özalizm’in başladığı yıllarda “artık Mumcu tarzı gazetecilik öldü” diyerek, sanki yerine daha iyisini getirmişler gibi “analizler” döktürenlerin aksine, “araştırmacı gazeteciliğin” hakkını vermiş müthiş bir gazeteciydi Mumcu.
Toplumsal duyarlılık, bilgi birikimi, eşit yurttaşlık, hukukun üstünlüğü gibi dindışı erdemlerle donatılmışlığının yanı sıra kuşkusuz herkeste olmayan bir cesarete de sahipti. Öldürülmesine yol açan da bu cesareti oldu aslında. Onun gibi düşünürsünüz ya da düşünmezsiniz, yazdıklarının hayatına mal olmuşluğuna saygı duymalısınız.
Üzerinde bir sır perdesi olduğuna inanmakta hep zorluk çektim ben bu cinayetin. Dönemin DGM Savcısı Ülkü Çoşkun’un “bu işi devlet yaptırmıştır” demişliği var bir kere. Mehmet Ağar’ın saygıdeğer Güldal Mumcu’ya “soruşturmanın önünde tuğla tuğla duvar var, birini çekersem duvar yıkılır” demişliği de. Ne sırrından sözediliyor hala? Bu zatların bu sözlerine rağmen, sır olan nedir?
İRAN: YANILTMAK İÇİN
Cinayetin anında İran’a yüklenmesi, bölgede istikrarsızlık yaratılması için en muhteşem kapışmaya, İran-Türkiye kapışmasına yol açacak bir gerekçe yaratma çabasıydı elbette. “Türkiye, İran’la Mumcu öldürüldü diye mi kapışacaktı yani?” diyenler elbette haklıdır. Tabii ki Mumcu için kapışmış olmayacaktı. İran’ın Türkiye’de operasyon yapıyor iddiasına gerekçe için iyi bir fırsat oldu Mumcu’nun katledilmesi. Dönemin iktidarının başta Irak olmak üzere bir çok konuda ABD payandalığı yaptığı sırada, İran’a özellikle yüklendildiğini unutmamalıyız.
Tetiği çeken radikal İslamcı olabilir. İslamcı olmayan bir başkası da. Her zaman böyle birileri bulunur cinayet için. Sorun artık tetikçinin kim olduğu değil, Mumcu’nun kim tarafından, neden hedef seçildiğidir.
Bir gazeteci neden tehlikeli olabilir? Yanıtı basit; Mumcu “rahat duran” bir gazeteci değildi. Kaleminden yolsuzlukları da okurdunuz, devletin tuhaf bağlantılarını da. Cunta yönetiminin Türkiye Cumhuriyeti’nin imamlarının parasını Suudi Rabıta örgütüne ödettiğini ancak Mumcu sayesinde duyabilirdik, duyduk da.
Namus, ahlak vs gibi şimdi nedense dinle özdeşleştirilen ama benim ısrarla dindışı olarak değerlendirmeyi seçtiğim bu kavramlarla cinayete yaklaşanların sözlerini anımsamak gerek. Eski İçişleri Bakanlarından İsmet Sezgin’in “bu cinayeti aydınlatmak devletin namus borcudur” deyişi, öncekiler de sonrakiler de olmak üzere tüm “devlet sorumlularını” bağlayıcı bir “borç”tur. Ödemekle yükümlüler, “devletin namusu” için.
Tercihini, kimilerinin solculuğuna uymayabilir pekala, soldan yana yapmış sorumluluk sahibi bir gazeteci olarak kurcalamadığı hiç bir konu yoktu. Ağca adlı uğursuzun kimler tarafından silahlandırıldığını, Papa suikastının uluslararası bir organizasyon olduğunu da ondan öğrendik örneğin.
O GAZETECİLİK BİTMESEYDİ
Uyuşturucu kaçakçılarının devletle bağlantılarını da. “Artık bitmiş bir tarz” denen Uğur Mumcu gazeteciliğinin ürünleriydi bunlar. Ortaya çıkarılmaları az şey değiştirmemiştir. “Kutsal”lık atfedilen ne varsa aslında hiç de öyle olmadığını, “devlet vs” gibi kavramların “insan marifetiyle” pekala kutsallıkdışı olabileceğini kendi adıma Mumcu’dan öğrendim.
Ölümünün üzerinden onca zaman geçti. Okurları, sevenleri, meslekte onu takip edenler hala müthiş bir boşluk duyuyorlar. Dağlarca’nın dizesinde dediği gibi, “sen gidersin yokluğun kalır”. Mumcu’nun kaybının bende yarattığı duygu da budur.
Bunca yıl geçti aradan, herkesin “bir şeyler bildiği” ama “sır perdesi”yle örtülü sandığı, sadece tetiği kimin çektiğini bilmediğimiz bir cinayetti bu. Bu cinayeti kim çözerdi peki? Özalizmin yancısı gazetecilerin “artık öldü” dediği Mumcu tarzı gazetecilik çözerdi elbette.
Evet, Uğur Mumcu bu tür bir cinayeti çözerdi. “Artık bu tarz gazetecilik bitti” diyenler, eğer bittiyse, “neyin bittiğini” görüp meslekleri adına utanç duymalılar. Çözmeyi niyeti olanlar varsa yazsınlar şunu bir tarafa:
“Dava 2023’te zamanaşımına uğruyor.
Vicdanınızı aşındırmayın bari.
En Çok Okunan Haberler
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Emekliye iyi haber yok!
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi