Müzisyenin ölümü
Belki “Artık benim içim kaldırmıyor” diye okumayı bıraktınız. Belki kendi kızınıza tanıdığı tanımadığı tüm erkeklerden mümkün olduğunca uzak durmasını, kimseciklere güvenmemeyi tembihlediniz. Çünkü tedirginlik ve güvensizlik bir kadın için yaşam biçimi olmalıydı. Çünkü öbür türlüsü, yani yaşamın herhangi bir yerinde var olma hevesi ölümcüldü.
Çukurcuma Caddesi’nin paralelinde, en yakın arkadaşımın beş sene boyunca oturduğu eve kuş uçuşu 60 adım mesafede, 10 numara önünde dikiliyoruz. Selen ve ben... Bir de Kadın Cinayetleri Platformu’ndan, ellerinde papatyalar iki kadın daha. Selen çıldırasıya öfkeli, yarım saat önce kahkaha ile gözyaşı arasını yedi saniyede kat ediyordu, şimdi kendine hakim oluyor. Toplanacağız ve biricik müzisyen arkadaşı Değer Deniz’i anacağız. Bizi duymak isteyen herkese, bu ölümün hesabını soracağımızı bildireceğiz. Cenazede Değer’i alkışlarla uğurlamak isteyen arkadaşlarına çıkışan, ‘bunun dinimizde yerinin olmadığı’nı sertçe hatırlatan cami cemaatinden kişilere, Değer’in ölüm haberini verirken o tanıdık ‘başına geleni hak ediyordu’ manalı manşetleri atan medyaya, ‘eyvallah’ımız olmadığını haykıracağız.
İkişer üçer Değer’in müzisyen kadın arkadaşları geliyorlar. Gazeteciler sokağın başında, mahallenin tamamı erkek esnafın ise gözleri üzerimizde, birkaç metre ötemizde tedirgin bekliyorlar. Aramızda serin, küflü bir sessizlik… Az kişiyiz, hele Kadın Cinayetleri Platformu elf okçu takımı gibi tam tekmil, ellerinde karanfil ve Değer’in posterleri, yakaya iliştirilen resimleri ile belirmese azlığımız neredeyse yalnızlık sınırında. “Bu kadar kadın öldürülürken nasıl bu kadar yalnız olabiliriz ki?” diye sormama vakit kalmadan oldukça hoş, bahar renkleri giymiş bir hanım topukluları üzerinde arzıendam ediyor. Elinde cep telefonu, sessiz ve yalnız çemberimize kararlılıkla dahil olup bir başsağlığı dilemeye gerek görmeden söze giriyor: “Ben artık buna cinayet değil, katliam diyorum!” Ben o cümleden sonra, siyasetçi olduğunu öğrendiğim kadını bir daha dinlemiyorum.
HANGİ BİRİNİN YASINI TUTALIM
Hangisine daha ziyade kahrolacaksın mesela? Gencecik bir kadının, pırıl pırıl bir müzisyenin, 17 yaşında bir hırsız tarafından 164 lira için boğulmasına mı? Yoksa çocuklarını hırsız, tecavüzcü ve katil olarak yetiştirebilen bu ülkeye mi?
Hangisine öfkeden kuduracaksın? Değer hakkında kafası rahat bir biçimde “Sabetay ayininde öldürüldü” haberi yapan iktidar kaynaklı yayın organına mı? Yoksa kameralara şovlanan konuşması Değer’in en yakın arkadaşı tarafından kolundan tutulmak vasıtasıyla ancak bitirilebilen, bize bir başsağlığı dilemeyi zul gören, ‘siyasi figür’ hanımefendiye mi?
Hangisinin yasını tutacaksın? Hangisini taşlayacaksın? Hangisine lanet okuyup, dönüp kızına yine “Aman evladım” diyeceksin? “Aman evladım… Bak müzisyen kadınlar sürünüyor, bak yalnız yaşayanlar ölüyor, bak Beyoğlu’nda gezenlerin hali duman. Sen en iyisi müzik yapma, sanattan uzak dur, yalnızlıktan veba gibi kaç, tek başına birey olma… Aslında çok da var olma… Saklan…”
Ve daha ne kadar yapmaya devam edeceksin bunu? Kadınlar (özellikle Ortadoğu kadınları) evrim geçirip ölüm tehlikesi altında zehirli gaz saçan varlıklara dönüşene kadar mı mesela? Yoksa biri en yakın arkadaşını, kız kardeşini, anneni ya da seni, tüm o önlemleri aşarak öldürene kadar mı?
TÜM REZİLLİĞE İNAT KUTLAMA
Anma eylemi sonrası, Değer’in arkadaşlarıyla Firuzağa’da oturup çay içtik. Çoğu limonata içti gerçi, simit de aldılar. Hatta ‘siyasi figür hanımefendi’ye laflar hazırlayıp bir-iki gülüştük bile. Sonra tamamı siyah giyimli kadınlar, yüreklerine yakın yerlerinde Değer’in birer suretini taşıyarak öpüşüp kendi yollarına gitti. Ben de eve döndüm işte; kulağımda müzik. Çalan her parça için “Değer bunu sever miydi acaba?” diye düşündüm. Kadıköy’e varınca yakamdaki Değer’e baktım, “Kız” dedim “Çarşı’dan mı çıkalım, Muradiye’den mi?” Sanki “Fırtına çıkacak, Muradiye’den vur, manzara olur” der gibi geldi. Ben yokuşu yeni bitirmiştim ki fırtına da tüm heybetiyle tepemizde belirdi.
Toz havalandı, insanlar kaçıştılar gözlerini ovuşturarak. Denize bakan boş sokakta kulağımda Doors, göğsümde Değer’le baş başa kaldık. Kovalarca yağmur aniden indi üstümüze sonra, hiç iplemedik. Çantayı kenara savurup yağmurda hem sövdük, hem dans ettik, hem ağladık.
Çünkü bir müzisyen uğurladık evrene.
Ve onu aramızdan çekip alan şeylerin rezilliğine inat, var oluşunu elbet kutlayacaktık.
En Çok Okunan Haberler
- Op. Dr. Dericioğlu başında poşetle ölü bulundu
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Suriye'nin yeni başbakanından ilk açıklama
- ‘Hepinize test yapalım, bakalım kim ne kadar geçiyor!’
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt