'Öğrenmek için çekiyorum'

Sezgin Güvel, 'Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?'sorusunu, 'Çok çeken bilir' diye yanıtladı. Fotoğraf çekerek öğrendiğini, öğrendikçe değiştiğini anlatan Güvel, sorularımızı yanıtladı...

'Öğrenmek için çekiyorum'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 06.05.2010 - 09:01

-Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? \t\t

- 1963 yılı, Adana doğumluyum. Asıl mesleğim doktorluk, üroloji doçentiyim. Yaklaşık 12 yıldır Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde çalışıyorum. Evliyim, 5 yaşında bir oğlum var. Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden 1988 yılında mezun olduktan sonra mecburi hizmet olarak Trabzon'da çalıştım. Daha sonra uzmanlığı kazanınca İstanbul'a gittim. 1998'den beri de Adana'dayım. Adana Fotoğraf Amatörleri Derneği (AFAD) üyesiyim. Bugüne dek 'Gözlerimdeki Karadeniz' adlı bir kişisel fotoğraf sergisi açtım. Bunun dışında pek çok gösteri, karma sergiler, yurtiçi, yurtdışı yarışmalara katıldım. Yaklaşık 20 civarında ulusal ve uluslararası fotoğraf yarışmalarında ödülüm var.

- Fotoğrafla ilgilenmeye ne zaman ve nasıl başladınız? Niçin fotoğraf çekiyorsunuz?


- Yaklaşık 20 yıldır amatör olarak fotoğrafla ilgileniyorum. Trabzon'da Foto Forum adlı bir fotoğraf derneği var. İlk görev yerim olan Trabzon'da o derneğin kursuna giderek fotoğrafa başladım. Uzmanlık için İstanbul'da olduğum sürece İFSAK (İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği) üyesi olarak çalışmalarıma devam ettim. Fotoğrafa filmli makinelerle başladım. Şimdiyse dijital makine kullanıyorum. Dijital size çok büyük kolaylık sağlıyor. Çektiğiniz fotoğrafı görüp yaptığınız hatayı gerek teknik gerek kadraj olarak anında düzeltme imkânınız var. 'Nasıl olsa istediğim kadar çekiyorum' düşüncesiyle, sınırlama olmadığı için çekim aşamasında eskisi kadar özenli davranılmadığını düşünüyorum. Filmli makinelerden aldığım hazzı dijitallerden almıyorum. Sonuçta yaşayarak, hissederek öğreniyorsunuz, yaşamları, olayları. Derler ya, 'Çok gezen mi bilir, çok okuyan mı?' diye. Bence 'Çok çeken bilir.' Yani biraz bencilce olacak belki ama temel olarak kendim için, öğrenmek için fotoğraf çekiyorum.

- Fotoğrafla ilişkinizi biraz anlatabilir misiniz?

- İnsanın mesleği ne olursa olsun, ne ile uğraşıyorsa uğraşsın, hedefleri olması gerektiğini düşünüyorum. Örneğin bir doktor olarak doçentlik gibi bir hedef seçtim kendime. Bunun için çeşitli bilimsel araştırmalar, çalışmalar yapıp bunların gerek yurtiçi, gerek yurtdışı dergilerde yayımlanması gerekiyor. Sonrasında belli bir birikim olunca müracat edip sınava giriyorsunuz. Şimdi 4 yıllık üroloji doçentiyim. Sırada profesörlük var. Fotoğraf için de böyle. Çekiyorsunuz, bir şeyler yapmaya çalışıyorsunuz, sergi, gösteri, yarışmalar... Bir çaba içerisindesiniz. Burada da yaptığınız işlere göre, Uluslararası Fotoğraf Sanatı Federasyonu (FIAP) tarafından verilen ödüller var. 2007 yılında da bana Uluslararası Fotoğraf Sanatı Federasyonu Sanatçısı (AFIAP) unvanı verildi. Bu unvanları elde edebilmek için belli kriterleri yerine getirmeniz gerekiyor. Sonuçta 'bir hedefiniz olmazsa yaşam enerjiniz kaybolabilir' diye düşünüyorum. Yani tüm bunlar benim kendimle olan yarışım.

- Yunus Nadi Ödülü'nü alan fotoğrafınızı nerede çekmiştiniz? Öyküsünü anlatabilir misiniz?


- 20 yıl önce niçin fotoğraf çektiğim sorulsaydı başka yanıt verirdim. Yıllar geçtikçe niçin fotoğraf çektiğimizin yanıtı değişiyor. Ukalalık etmek istemiyorum ama son birkaç yıldır sıradan fotoğraf çekmek beni tatmin etmiyor. Fotoğrafla uğraşıyoruz. Bunun bir amacı ve hedefi olmalı. Bir proje olarak dökümhanede bir yıl boyunca dökümcüleri çektik. Çok uzun süredir, Hatay'daki Ortodoks Hıristiyanlarla ilgili bir çalışma yapıyorum. Birlikte yaşadığımız bir grup, pek çok ortak noktamız var. Onları fotoğrafla anlatan bir proje üzerinde çalışıyorum. Yatak üzerine oturan gelinlik giymiş küçük bir kız çocuğunu gösteren bir fotoğrafla ödül aldım. Bu fotoğraf 2009 yılının yazında Hatay Samandağ'da yaşayan Ortodoks Hıristiyanların düğün törenlerinde çekildi. Şimdiye dek çok sayıda ödül aldım ama bütün samimiyetimle, bu ödülün yerinin ve anlamının çok farklı olduğunu söyleyebilirim. Ulusal kurtuluş hareketinin sözcüsü olması, cumhuriyetin kurulması ve belki daha da önemlisi cumhuriyetin savunulması yani korunması konusunda yaptıkları göz önüne alındığında Yunus Nadi'nin ilkelerini yaşatma amacıyla verilen Yunus Nadi ve Atatürk'ün ismini verdiği Cumhuriyet gazetesinin ismini barındıran bu ödüle layık görülmek benim için bir gurur kaynağı.
 

YUNUS NADİ FOTOĞRAF ÖDÜLÜ: CEM TURGAY

'Kasvetli havaları severim'

Cem Turgay, Kocaeli'nin ünlü fotoğrafçısı olan babası Cemal Turgay'ı izleyerek, ona hayran olarak başladı fotoğrafçılığa. Belki de manuel fotoğraf makinelerinin deklanşör sesine tutkundu. Ne de olsa o zamanlar, dijital fotoğraf makineleri yoktu ve manuel makinelerin deklanşör sesleri 'an'ı durdurduğunuzun sesli kanıtıydı. Matbaa çalışanlarının kâğıt kokusuna tutkusu gibi Cem Turgay da bu sesin peşinden gitti. Turgay'la fotoğrafı konuştuk.

Yani, yurtiçinde ve yurtdışında birçok başarı kazanan Cem Turgay, kendini yaşamın hızlı akışına kaptırmadı. Fotoğrafları izleyicisinde kimi zaman resim etkisi yaratıyor. Turgay, bunun sırrını da şöyle veriyor:

'Ben genelde siyah beyaz ağırlıklı ve de kurgusal olarak çalışmalarıma devam ediyorum. Kimsenin etkisinde kalmadım ve de kimseyi etkilemek istemiyorum. Kâğıt üzerinde kurar ve çizerim, daha sonra fotoğrafımı çekerim.'

Siyah-beyaz fotoğrafları için de kasvetli havaları tercih eden Turgay, 'Genelde güneşin gözükmediği, kapalı, gri ve de kasvetli havaları severim. Benim için takvim 6 aydır' diyor.

Turgay, fotoğraf çekmek için bir yılı 6 ay yaşarken, her gün her an elinden dijital fotoğraf çekme hastalığına kapılanları da eleştirmeden duramıyor.

Dijital makinelerin yaygınlaşmaya başladığı 2000'li yılların başını milat kabul eden Turgay, '1999 öncesi ve sonrası' diye ayrıma gidiyor:

'1999 öncesi fotoğrafın kendine has bir gizemi, dokusu ve bekâreti vardı. 2000 ve sonrası dijital fotoğrafa geçene kadar gerçekten de bu sanata emek veren kişiler tarafından uygulanıyor ve de saygı duyuluyordu. Karikatürist kalemini, ressam fırçasını, fotoğrafçı da yaratıcılığını yalın şekilde deforme ve mutasyona uğratmadan kâğıt üzerine karanlık odada saatler süren çalışmalarından sonra baskısını alıyordu. Artık bu böyle değil. Pazartesi köşe başındaki bir marketten dijital makinenizi alıyorsunuz, salı günü Kapalıçarşı'da fotoğraf çekiyorsunuz, çarşamba internetten photoshop programını indiriyorsunuz, perşembe günü 'fotoğraf sanatçısısınız'. Bu kadar basit. Günümüz fotoğraf dergi editörleri de sırtınızı sıvazladıktan sonra bitti bu iş. Artık ustasınız. Sanıyorum yalnız benim yaşadığım şehirde, İzmit'te cep telefonu abonesinden çok, fotoğraf sanatçısı var. Ne yazık ki bunun engellenebileceğini sanmıyorum.'

Cem Turgay, fotoğraf dünyasına bu eleştirileri getirirken bir yandan da Cumhuriyet gazetesi gibi ciddi kuruluşların fotoğraf sanatına bakış açısına büyük saygı duyduğunu da dile getiriyor.

Yunus Nadi Ödülleri'nde uzun bir aradan sonra yeniden fotoğraf dalında ödül verilmesini sevinçle karşıladığını anlatan Turgay, şöyle devam ediyor: 'Fotoğraf uzun zamandır ara verilen bir daldı. Yeniden başlamaları sevindirdi beni. Yunus Nadi Fotoğraf Ödülü, Türkiye'de neredeyse yok olmakta olan fotoğraf sanatını özellikle dijitalden sonra ayakta tutmaya çalışan iki-üç kuruluştan bir tanesidir. İzmit'te bunu henüz uygulayan ne bir dernek ne de bir kuruluş var.'


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler