Öncü aydınımız Sabahattin Eyüboğlu’nu saygı ve teşekkürle anıyoruz
13 Ocak 1973’te uğurladığımız öncü aydınımız Sabahattin Eyüboğlu’nu saygı ve teşekkürle anıyoruz.
Sabahattin Eyüboğlu denince akla ilkin çevirmenliği geliveriyor, gelebilir elbette, göz nurunu dökmeseydi Hamlet’i böyle bilir miydik? Evet, severdik Hamlet’i de böyle sever miydik? İyi kitap okumak yoluna girenlerin bazı çeviri insanlarımızı izlemesi iyi yöntemdir, onlar ne çevirdiyse iyi kitaptır çünkü. Rekin Teksoy, Azra Erhat, Sait Maden gibi değerlerimizle oluşacak listede başı çekenlerdendir Eyüboğlu. Dünya döndükçe, insanlık birikimi ürünlerini ortaya koydukça, her doğan insanın anlamını kendi varoluşuyla aramak zorunluluğu sürdükçe yeni çeviriler yapılacak, yapılmalıdır da. Yine de “İlahi Komedya” Rekin Teksoy’dan okunduğunda, “Cyrano de Bergerac” Sabri Esat Siyavuşgil’in, Hamlet ise Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirisiyle oynandığında başka... Böyle çevirmenlerimizin telif eserleri, kültür sanat uğruna başka uğraşıları da izlenmeli diye önermek en doğrusu aslında, nitelikli bir düşünsel, yaratımsal yolculuk rotası için.
ATATÜRK’ÜN GÜR ALEV ÇOCUĞU
Sabahattin Eyüboğlu, Atatürk’ün yurtdışına kıvılcım olarak gönderdiği gür alev olarak dönen çocuklarından. Işığın, hem başka kültürlerden taşıyıcısı oldu hem kendi toprağını kazıp çıkarıcısı hem de varoluştan beslenerek üreteni. Kültüre ilişkin neredeyse her şeye kafa yoran, Anadolusu’nu, halkını çok seven, daha da önemlisi sayan bir aydın oldu. “Halk, senin, benim, bütün teklerin buluştuğu damlaların göl, elin ayağın beden, akılla duygunun kafa olduğu, değişik renk, ses ve kokuların kaynaştığı, birliğe vardığı yerdir” der Eyüboğlu. Onun halkı Karagöz’ü oynatmış, Yemen türküsünü yakmış, Türkçe gibi güzel ve matematiksel bir dili yaratmıştır. O halk, çorak bir yeri yemyeşil etmenin, bir bataklığı kurutmanın, susuz yere su götürmenin ahlak eğitiminin ta kendisi olduğu, yurt, insan, bilim sevgisinin bu işler içinde kendiliğinden oluştuğu Köy Enstitüleri’ni de kurmuştur. Hitit Güneşi’nden Kırkpınar’a, Yunus Emre’den Roma mozaiklerine Anadolu’nun ışıltısını toplayıp hem yine Anadolu’yu aydınlattı hem de dünyayı ışıttı Eyüboğlu. Toprağını severek serpilebilen, köklerinin suyundan, tuzundan beslenerek meyvesini, dalını, gövdesini, oksijenini evrensel göğe esenlikle sunan ağaçlar benzeri.
SANATA BAŞVURMA ZORUNLULUĞU
Yazar, çevirmen, belgesel sinemacı, denemeci, akademisyen, bir dolu sıfatla anabileceğimiz öncü düşünürümüzün şu yazdıklarından bile insani yönleri dahil ne çok özelliği okunabilmekte. “Sorarım size, en yoksul insanın, bir dilencinin bile yaşamasına bir anlam katan, günlerini birer boş zaman kırıntısı olmaktan çıkaran çok kez bir türkü, bir oyalı mendil, bir güzel söz, şiirli bir coşku değil midir? Yalnız karnını doyurmak, çiftleşmek, ev bark edinmek için mi yaşar insan? İnsanın hangi mutluluğu, hangi inancı, hatta hangi acısı sanatla sarmaş dolaş değildir? Ölülerimizi bile sanatsız uğurlayabiliyor muyuz? En aşağılık savaşlarımızda bile sanata başvurmazlık edebiliyor muyuz? Hayır. İnsanlık adına konuşmağa başladığınız anda sanata başvurmak zorundasınız.” (Yeni Ufuklar, Ekim 1965). Günümüz yaşam alışkanlıklarımızda iyice palazlanan, hükmü de geçen yüzeyselliğe bir çözüm önerisi olarak da alabiliriz salt şuncacık sözlerini, değil mi? Dünya gezegeninden geçişine saygıyla. Sanata evet.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza