Özerkliğin yol haritası çıktı

BDP “demokratik özerkliği inşa edeceğiz” diyerek girdiği seçimlerden belediye sayısını 102’ye yükselterek çıktı. Şimdi hangi adımlar atılacak? Hedeflenen demokratik özerklik tam olarak nasıl bir sistem?

Özerkliğin yol haritası çıktı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 28.04.2014 - 10:00

BDP'nin Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı, Muş Milletvekili Demir Çelik, Taraf gazetesine konuştu.

Taraf'tan Tuğba Tekerek'in röportajı şöyle:

Seçimler bitti. Şimdi özerkliğin inşası için hangi adımları atacaksınız?
 
Bugüne kadar attığımız küçük adımlara küçük yeni adımlar ekleyerek, öncelikle demokratik özerklik konusunda halkımızı ikna edeceğiz. İnsanlar bazen duyduğuna inanmaz, gördüğüne inanır. Bundan hareketle, bu projeyi ete kemiğe büründürmek istiyoruz.

Nasıl ete kemiğe büründüreceksiniz?
 
Mesela, demokratik özerkliğin siyasal boyutunda dört temel alan öngörüyoruz. 1- Bölgesel yönetimin sembolü olmalı; bayrak. Bugün devlet bunu kabul etmiyor. Uğraşmayacağız. Müzakere anına bırakacağız. 2- Bölgesel parlamento, onu da tartışmıyoruz. Ama bölgesel  parlamento görevini yürütecek kongreyi şimdiden kurduk, DTK (Demokratik Toplum Kongresi). Bütün kimlikler, halklar orada kendini ifade ediyor. 3- Bölgesel  yönetimin başkenti. Bunu da müzakere anına bırakıyoruz.  Ama dördüncü alan...

Nedir, o dördüncü alan?
 
Halkın kendi kendini yöneteceği öz  yönetim organları. Köy, sokak komünleri, mahalle meclisleri, kent meclisleri...  Bunları oluşturuyoruz. Halkın kendi bütçesini belirlemesinin yolunu açacağız. Ben, kimliğimle, kültürümle, dilimle varım. Bunları devletten istemek hakkım ama devlet ceberut, vermiyor. Ondan beklemeden, eğitim destek evlerinde anadilde eğitimi belediye üzerinden sağlamaya çalışıyorum. Anadilde, erişilebilir, parasız, nitelikli sağlık hizmetini devletten alamadım. Beklemiyorum. Belediye üzerinden sağlık destek evlerinde bunu sağlamaya çalışıyorum.

Eğitim destek evlerinde ne olacak?
 
Öncelikle anadilde kreşler, anaokulları açacağız. Çocuklarımız üç  yaşında, henüz annesinden doğru dürüst Kürtçe öğrenmemişken Türkçe öğrenmesin. İlköğretimde de anadilini kavratan bir  çalışma yürüteceğiz.  Ortaöğretimde Kürtçe’yle beraber Türkçe’yi vereceğiz. Çocuklarımızı hem üniversiteye hazırlayacağız hem de üniversiteye gittiğinde Kürtçe’ye hakim olduğu bir noktada tutacağız.

Bu eğitimi nerede vereceksiniz?
 
Özel okullarda... Bu okullar parasız olacak. Bunun için anaokul, kreş ve ilköğretim kitaplarını hazırladık.

Gelecek yıl Kürtçe eğitim veren okullar açılacak mı?
 
Mezopotamya Vakfı üzerinden, eğitimi tüm Kürdisitanî dillerde (Kürtçe, Arapça, Acem, Azeri...) verecek olan üniversite için müracaatımızı yapacağız. Arsayı aldık, mütevelli heyetimizi oluşturduk. Fethullah Gülen’in Selahaddin Eyyubi Üniversitesi izin almışken, biz de izin  almaya çalışacağız.

Özel okullar ne zaman açılacak?
 
Bizim dışımızda da, bizim niyetli olduğumuz da birtakım girişimler de var. İstanbul’da, Mersin’de, Diyarbakır’da anadilde eğitim veren özel okullar var. Van’da açılacak. Kürtçe’nin toplumsal karşılığını oluşturduğumuzda, para ettiği görüldüğünde bunlar daha da çoğalacak.

Belli bir sürede belli bir sayıda okul açma hedefiniz var mı?
 
Belediyelerimiz idari ve mali özerklikten yoksun. İller Bankası’ndan gelen paya muhtaç. Bu pay personel giderini bile karşılamıyor. Birçok belediyemiz borç yükü altında. Az borçlu ya da borçsuz belediyelerde başlattığımız eğitim destek evi, sağlık destek evi, kadın dayanışma evlerini çoğaltmak istiyoruz. Şu an 12  civarında belediyemizde kreş, anaokulu var. Eğitim destek evleri 30, sağlık destek evleri de 40 civarında belediyemizde sürüyor.

Netice itibariyle, şu anda demokratik özerkliğin hangi aşamasındasınız?
 
Maratona benzetirsek,  42 kilometrenin ilk iki kilometresini koştuk. Ama sıfırı çoktan geçtik.

Yüksekova’da köy komünleri
 
500 nüfuslu köyü niye üç kişi yönetsin? 500’ün tümü yönetecek. Hayvancılık  mı, tarım yapılacak? Buna köylü karar versin. Ne bağlı bulunduğu ilçenin ne Ankara bürokratına bağlı kalsın. Toprak analizi gibi konularda desteğini belediye olarak biz vereceğiz. Yüksekova’da sekiz köyde komün var, bu komünler arıcılık yapıyor. Köylünün tümünün üyesi olduğu kooperatifler kurdular.

BDP’nin hedeflediği modele göre Türkiye’de kaç bölgesel yönetim olmalı?

Türkiye’nin 26 civarında hidro havzası  var, yani sulak alanı... Seyhan, Ceyhan, Dicle, Fırat, Tuz Gölü, Van Gölü...  Bu 26 havzada onlarca medeniyet kurulmuş, her birinde halklar farklı bir kültür yaratmış. Her bölgenin, çiçeği, börtü böceği birbirinden farklı. Biz ekosisteme inanıyoruz. Ekosistemin biyo-bölgeciliğini esas  alıyoruz. O anlamda biz “25-26 bölgesel yönetim olmalı” diyoruz.
 
Doğu-Güneydoğu’da, Kürt nüfusunun yoğun olduğu coğrafyada, kaç bölgesel yönetim olacak?
 
Tek bölgesel yönetim, özgür özerk Kürdistan yönetimi.
 
Ama, hidro havzalar demiştiniz. Doğu-Güneydoğu, tek bir hidro havza mı?
 
Hayır, Dicle, Fırat ayrı hidro havza. Van Gölü ayrı hidro havza.
 
E, o zaman burada tek bölgesel yönetim olmamalı...
 
Olmayabilir.
 
Diyelim, 5 bölgesel yönetim var. Bunlar toplanıp, demokratik özerk Kürdistan olacak.
 
Siz burada etnik kökene göre oluşturulmuş bir bölgesel yönetimden bahsediyorsunuz, o halde?
 
Biz, etnik kimliğe indirgenmiş, coğrafi sınıra hapsedilmiş bir özerk yönetimden bahsetmiyoruz. Eski, kaba ulus tarifinden kendimizi sıyırmaya çalışıyoruz.
 
Ama “Kürdistan” diyorsunuz?
 
“Türkiye” de Türk ismini çağrıştırıyor ama Türkiye Türklerin midir? Kürdistan da bir coğrafyanın ismi. Takılmamak lazım. “Kürdistan” olmayabilir. “Mezopotamya” olur, “Anadolu” olur. Biz, tekçi, katı merkeziyetçi devleti ikna etmek adına da ısrarla “Kürdistan”dan bahsediyoruz.

Neden 'Kürdistan' coğrafyasındaki hidro havzaları biraraya getirip bir yönetim kurmak istiyorsunuz?
 
Kürdistan’ın kendine göre özgünlüğü var. Dağı, ovasıyla, İstanbul’a İzmir’e benzemiyor. Kürdistan’da yaşayan hayvan orada yaşamıyor. Bu, özgünlükler esasına dayalı bir bölgecilik. Katı etnik kimliğe ve coğrafi sınıra dayanmıyor.

Avrupa Konseyi’nin Yerel Yönetimler Şartı’ndan Türkiye’nin çekincelerini kaldırması, sizin hedeflediğiniz demokratik özerklik için yeterli mi?
 
Hayır. Çekinceler kalktığında, sadece belediyelere idari ve mali özerklik vermiş olursunuz. Belediyeler kaynaklarını oluşturmada ve kullanmada serbestlik kazanıyor. Anadilde eğitim yapan okullar açabilir, Kürt kültürünün  geliştirilmesinde fonksiyon sahibi olabilirler. Ama bunlar belediyecilikle sınırlı. Bununla, Kürdün kendi kendisini yönetmesi olmayacak. Yerel yönetimler şartının yanısıra bizim İsviçre gibi ülkelerdeki gibi siyasi özerkliğe sahip olmamız gerekiyor.
 
Biz bölgesel siyasal özerklik istiyoruz.
 
Türk bayrağıyla onur duyarız ama..
 
2011’de demokratik özerklik ilan ettiğinizde “öz savunma  güçleri” çok tartışılmıştı. Öz savunma halen, hedeflediğiniz demokratik özerkliğin bir parçası mı?
 
Önemli boyutlarından biri.  Öz savunma askeri alanda var ama bizim bundan anladığımız daha çok, devletin asimilasyonist  politikalarına karşı durmaktır. Kaplumbağa,  ona yaklaştığınızda nasıl refleks olarak kafasını içine çekip tepki veriyorsa, birisi beni asimile edip Türkleştirildiğinde de benim tepki vermem lazım. 20 yıl öncesine kadar Kürtçe romanımız azdı. Şimdi romanlar, ders kitaplar yazılıyor. Biz yerimizde otursak devlet bunu vermeyecekti. Öz savunmadan anladığımız budur.
 
Ama öz savunmanın askeri boyutu da gerekli, değil mi?
 
Gerekli tabii. Arkadaşlarımız, Hakkari’deki karakol yapımına karşı nöbetteler. Bu da bir öz savunma.
 
Peki, silahlı güç?
 
Demokratik özerkliği inşa ettiğimizde, mesela bölgesel yönetimin polisi olur ya da zabıtası olur. Bunlar öz savunmanın  parçasıdır. Ama, o mekanizmalardan henüz çok uzağız.
 
Bayrak da talepleriniz arasında mı?
 
Mutlaka. Türkiye’de birçok özerk kurum var. Karayolları müdürlüğü, DSİ, meslek odaları... Hepsinin bir sembolü,  bayrağı var. Türk bayrağının yanında bu kurumların bayrağı da dalgalanıyor. Türkiye bölünmüyor. Bezden ürkmenin bir anlamı yok. Türk bayrağı, hepimizin bayrağı. Geçmişi sorgulanabilir, eleştirilebilir, dayatılmış olduğu için bizim birtakım alerjilerimiz olabilir. Ama nihayetinde tüm Türkiye halklarının 90 yıllık değerler bütünüdür. Türk bayrağının yanında, 25 bölgeye mi ayrılacağız,  o 25 bölgenin bayrağı da dalgalansın. Onur duyarız.  Ama “Seninki olmayacak,  benimki olacak” ısrarı bizi inkar etmektir, kabul edilemez.

Belediye, bölgesel yönetim ve Ankara.. Bunların arasında nasıl bir iş bölümü olacak?
 
Belediye daha küçük ölçekte, hizmetin bireye en yakın birim tarafından karşılanmasının gereği olarak faaliyet gösterecek. İdari ve mali özerkliğe sahip olacak. Belediyelerin üstündeki bölgesel yönetimlerse, mesela Özgür Özerk Kürdistan siyasi özerkliğe sahip olacak. Eğitimini, sağlığını nasıl yapacağını, ekonomisini, ekolojisini nasıl koruyacağına kendisi  karar vermeli. Ankara’daki yasamaya  kendi meclisinden üyeler vermeli  ve oraya sadece maliye, uluslararası diplomasi  ve savunmada  bağlı olmalı.  
 
'Özerk Kürdistan'ın sınırlarını nasıl belirliyorsunuz? Kaç il var?
 
Şu an sınırlarla uğraşmıyoruz. Kendisini Kürdistan coğrafyası’nın, Mezopotamya’nın mensubu gören halklarla birlikte yönetim iddiasındayız. Bu 5 il olur, 50 il olur...
 
Hangi ilin 'özerk Kürdistan'a dahil olacağına nasıl karar verilecek?
 
O ilin halkının referandum gibi demokratik yollarla iradesini belirlemesini isteriz.
 
Diyelim ki, bir il 'özerk Kürdistan'ın parçası olmak istemiyor. Ne olacak?
 
Direkt demokratik cumhuriyete bağlanabilir.
 
Rojova’da kantonlardan oluşan yönetim modeli sizin için örnek teşkil ediyor mu?
 
Ediyor. Bizim de arzuladığımız yönetim ilişkisi bu zaten. Devlet yok, hiyerarşi yok. Kantondaki bütün halklar, kimlikler, inançlar;  bütçede, yönetimde karar ve yetki sahibi.
 
İdealinize en yakın model hangi ülkede var?
 
İsviçre başta olmak üzere İskandinav ülkeleri. İsviçre’de yönetim hiyerarşik olmaktan çok,  tabana yayılmış. Bölgelere ciddi düzeyde özerk yönetim hakkı verilmiş. İnsanlar hem mesleğini yapıp hem yönetime katılabiliyor.
 
Petrolden gelir istiyorsunuz. Bu da bayrak gibi ileriye attığınız bir mesele mi, yoksa bugünün meselesi mi?

Bugünün meselesi. Avrupa Konseyi yerel yönetimler özerklik şartının 9’uncu maddesinin 1’inci fıkrası der ki; yerel makamlar mali kaynaklarını oluşturma ve kullanma serbestisine sahip olmalıdır. Türkiye buna çekince koymuş. Kürdistan dediğimiz bölgede Türkiye petrollerinin yüzde 80’i çıkartılıyor, ülkenin enerji ihtiyacının yüzde 90’ı karşılanıyor. Ama bu süreçlerde o coğrafya tahribata uğruyor. Türkiye, bunlar sayesinde  dünyanın 16’ncı ekonomik gücü ama Kürdistan, ülkenin en yoksul bölgesi. Türkiye’de kişi başına milli gelir 15 bin dolar, Kürdistan’da 6 bin dolar. Kuzey Kürdistan’a, yukarı Serhad’a gittiğinde, Kars, Ardahan’da 3 bin dolar. Adaletsizlik! O petrol, sana zenginlik sağlasın yine. Ama kirlettiğin bu coğrafyayı sürdürebilmem için benim kaynağa ihtiyacım var. Benden bunu esirgeme.
 
Planladığınız hizmetleri yapmak için, yeraltı yerüstü zenginliklerden pay dışında bir talebiniz var mı?
 
Genel bütçeden yerellere aktarılan pay artırılsın. Bu payın AB ülkelerinde en düşük olduğu ülke Yunanistan ve oran yüzde 26! Türkiye dünyanın 16’ncı ekonomik gücü. Genel bütçeden İller Bankası’na gönderilen pay yüzde 6.  Komik! Yüzde 6’yla belediyeler personel ihtiyacını  karşılayamıyor. Petrolden pay verme, bu payı yüzde 30- 40’a çıkar. Belediye  kendi yağıyla kavrulur hale gelsin. Belediyelere eşit pay göndereceğim hevesi içine de girme. İzmir’de kişi başına gönderdiğinle Ağrı’dakine gönderdiğin eşit olduğunda adaletsizlik olur. Mesela, bu coğrafya dağlıktır, kar kışı sıkıntılıdır, 6 ayda kar altına mücadele etmenin bedeli ağırdır. İzmir’e bir veriyorsan Hakkari’ye iki ver.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler