Şakir Eczacıbaşı denizinde yüzmek
Altmışlı yıllardan başlayarak çektiği binlerce fotoğrafın önce kitabını yaptılar, ‘Benden kalacak son eser’ demişti. Bülent Erkmen, kitaptan sonra ustanın sergisini de yaptı, 300 fotoğrafıyla hareket halinde bir dünya yarattı.
Ara Güler, gazetecilik ve fotoğrafçılığı sanatçılık mertebesinde birleştirmiş, yaptığı işin kalitesinin de farkında, burnundan kıl aldırmayan biri. Kendisinden takvim yapmak için fotoğraf istemişler, bir tane yollamış. “Birkaç tane yolla da seçelim” demişler, “Siz kim oluyorsunuz da benim fotoğraflarımdan birini seçeceksiniz?” diye diklendiğini anlatırdı! Şakir Eczacıbaşı da sanata meraklı, ama Eczacıbaşı ailesinden, varlıklı, patron. Ara Güler’den bir iş için fotoğraf istemiş. Onun getirdiği fotoğrafları da eleştirmiş! Ara Güler çok sinirlenmiş. “Çok biliyorsan git sen çek!” deyince ne olmuş?
Şakir Eczacıbaşı hemen gidip bir fotoğraf makinesi almış ve fotoğraf çekmeye başlamış, yıl 1960! Ara Güler’i de saygı ve sevgiyle anıyorum, iyi ki de kızdırmış onu. Şakir Eczacıbaşı’nı da fotoğrafa sardığı için mesleğe fotoğrafçı olarak başlamış bir gazeteci olarak! Çünkü ikisi de fotoğraflarını aşkla, merakla, insana ve olaya odaklı olarak çekerken tarihe tanıklık ediyor ve bize belge bırakıyorlardı.
İstanbul Modern, Bülent Erkmen’in küratörlüğünde, Şakir Eczacıbaşı’nın 300 fotoğrafını, günün teknolojik olanaklarından da yararlanarak seriler ve videolar halinde düzenlediği bir sergiyle canlandırıyor. Bülent Erkmen, “Baktığı, gördüğü her şeyin fotoğrafını çekti, 100 de yetmez” deyip 300 fotoğrafı koymuş sergiye, ama 35 seri halinde ve o seriler bir biri ardına akarak değişirken sağınızdan solunuzdan görüntüler geçiyor, Eczacıbaşı’nın sesi duyuluyor ve siz sanki “Bir Şakir Eczacıbaşı denizinde yüzüyorsunuz!” Sergide Şakir Eczacıbaşı’nın çektiği portreler de birbiriyle konuşur gibi yerleştirilmiş ve bu kolajla sanki diyaloglar izliyorsunuz.
SERGİ GEZİLEBİLİYOR
Görmüş, gezmişim gibi anlatıyorum değil mi, teknoloji! Aslında sadece Zoom’da bir basın toplantısına katıldım. Benim gençliğimde sergilerin açılış toplantıları canlı yapılırdı, gider sergiyi gezer, sorular sorar, sosyalleşir, yer içerdik! Şimdi evde, üstümde eşofman, sporumu yeni bitirmişim, bilgisayarın karşısında, kamerayı da kapattım, çayımı içip üzüm yiyorum, ama öyle güzel anlatıyorlar ki sanki oradayım! Tabii ki gidip göreceğim, randevu alıp gezilebiliyor çünkü, üstelik fotoğraf sergisini mutlaka kendi gözümle görmek isterim.
Tıpkı Şakir Bey’in yaptığı gibi, o dünyayı kendi gözüyle gördüğü gibi çekti, en çok da insanları, estetiği değil, insanı anlamayı seçti, yerelden vazgeçmedi, çünkü insanın en iyi yaşadığı yeri anlayabileceğini, anlatabileceğini düşündü. 60’lı yıllarda insanla başladığı fotoğraflarına 80’li yıllarda hareket, devinim de girdi, flulaşma bundandır. Gördükten sonra da yazacak şey kalsın, bitiriyorum!
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin merak ettiği o firma ortaya çıktı
- THY kaptanı sefer sırasında hayatını kaybetti
- Psikopatları ele veren o işaret!
- Domuz eti skandalı: O köfteciden dikkat çeken paylaşım
- Kadına şiddetin nedenini buldu!
- Narin Güran cinayetinde yeni gelişme
- Özel kalemin valizinde 60 kilo kaçak altın bulundu!
- Erkan Baş'tan, Özel'in o sözlerine ilk tepki
- MSB acı haberi duyurdu: 1 asker şehit oldu!
- ‘Adımı o kirli ağzına almasın, Cem Garipoğlu ölmedi’