Spagetti Kız’ın kelimeleri
Sharon M. Draper İçimdeki Müzik (Out of My Mind) adlı romanında, spastik kuadripleji (beyin felci) hastası bir kız çocuğunun zihin, beden ve sosyal çevre zindanlarından çıkışlarını ve çıkamayışlarını, olumluyu ve olumsuzu ayırmadan umutla anlatılıyor.
Afro-Amerikan
Draper öğretmenlik deneyimlerini ve gözlemlerini çocuk edebiyatına başarıyla
katabilen, ender meseleler seçen ve dil üzerinde titizlikle duran bir yazar.
Bol ödüllü ve çok satan olması onun eserlerine mesafe koymamıza ya da onu
keşfetmeye geç kalmamıza neden olmuş olabilir, bunu telafi etmenin tam zamanı.
Karışık
adlı romanında boşanmış anne babanın çocuğu olmakla ırkçılığı birlikte işleyen
Draper, İçimizdeki Müzik’te bizi hep acıtan, kahramanı acındıran “özel çocuk”
hikâyelerini başka bir bakışla anlatmayı örnekliyor.
Acımak
ve acınmakta bir sorun yok ama okurda doğan duygusal yoğunluk kurulacak bağı
teke ve kendimize doğru tek yöne indirebilir; üzülmeyle varılan bir şükredişe.
Empati karşımızdakini anlamamız için en iyi ve tek yol değildir. Empati
kuramasak da karşımızdakini belli bir mesafeden görebiliriz. Hatta bazen daha
açık.
Draper
empatiyi kırmayı üstelik birinci tekil şahısla (ben anlatıcıyla) başarıyor.
Konuşamayan, yürüyemeyen, tutamayan, kalkamayan, doğrulamayan beyin felçli
Melody’nin iç sesini dinlerken (romanı okurken) kendimizi onun yerine koymadan
ama sözgelimi üniversiteli, gönüllü yardımcısı Catherine gibi onun yanında
olabiliyoruz. Melody’ye dönüşmeden Melody’yi dinliyoruz, zaten onun tek
istediği de bu, gözlerine bakılması ve doğrudan onunla iletişim kurulması.
ZİHİN
Okuduğumuz
roman aslında on bir yaşındaki, konuşamayan Melody’nin bir okul ödevi için özel
bir bilgisayar (Elvira) yardımıyla yazdığı otobiyografisi... Bedenini
kullanamazken üstün bir zekâya, fotografik bir hafızaya ve sineztezi (kişinin müziği
duyduğunda onu renk ve tat olarak hissetmesi) becerisine sahip Mello Yello
(komşuları ve bakım destekçileri hemşire Bayan V.’nin ona taktığı isim) eve
kapalı, televizyon karşısındaki tutsak hayatında gördüğü ve işittiği her şeyi
depoluyor. Hiçbir şeyi unutmuyor. “Bazen kafamda bir sil tuşu olsun istiyorum.”
(sayfa 17). Tam burada yazar, ekranlardan öğrenilen “şeylerin” sahteliğini ve
yanlışlığını göstermek için fırsatı kaçırmıyor. Aslında Mello Yello sadece
izleyerek milyonlarca şey öğreniyor ama bir gün bir bilgi yarışması için çekime
gittiğinde sahne arkasını gördüğü zaman bilgiyi edindiği yerin nasıl bir
kurmaca olduğunu fark ediyor. Yazar, bilgiyi edinme biçimimizin, bilginin mekânının
önemli olduğuna işaret düşüyor.
BEDEN
Mello
Yello kendini sürekli bir şeylere benzetiyor; bazen yemek sandalyesinden kayıp
düştüğü için spagetti bazen “diğer normallerle” kaynaştırıldığı sınıfta göl
yosunu, bazen bir kaydedici bazense şurada ifade ettiği gibi hissediyor: “Sanki
biri bana bir yapboz verdi ve üzerinde büyük resmin olduğu kutu bende değil. Bu
yüzden bittiğinde resmin neye benzeyeceğini bilemiyorum.” (sayfa 254).
İstese
de yapboz yapamaz, anne ve babasına “sizi seviyorum” diyemez ve o hep istediği
“normal” ve “sıradan” kız olamaz. Başparmakları hariç. “Vücudumun geri kalanı,
düğmeleri yanlış iliklere geçirilmiş bir ceket gibi. Ama başparmaklarımda en
ufak bir kusur yok. Sadece başparmaklarım. Gel de anla!” (sayfa 45).
Yazı tahtasındaki
kelimelerle sınırlı, tahtaya sığmayan kelimelerle dolu iç dünyasında müzik onun
zindanından tek çıkış merdiveni. İyi ve fedakâr ailesiyle kurabildiği en sıkı
bağ, müzik… Bu yüzden müziği beş duyuyla kavrayabiliyor ve dünyasını
zenginleştiriyor. Zihninin emdiği sınırlı şeyi yine zihninde dönüştürerek
bedenini diri tutabiliyor, hiç hareket etmeden. Kendi kendine bir “içbeden”
inşa ediyor. Mello Yello zihnimizin gücünü hepimize hatırlatıyor. Kelimeler
kadar şeylerin de, sözgelimi üzerine yuvarlanılacak halı, itilecek bir pelüş
oyuncak, bütün nesnelerin merkezinde o var, çünkü izleyen o. Bir perdeyi
çekememek, eşyayı oynatamamak, tüm hareketsizliği zihninde bir enerji kaynağı
olarak kalıyor. Onun olduğu mekânda, onun atan kalbiyle nesneler de bedenleniyor.
SOSYAL
ÇEVRE
Mello
Yello’nun eve bağlı hayatı sıradan bir okulun H kategorisindeki özel
öğrencilerin eğitildiği sınıfta değişiyor. Draper öğretmene göre değişen eğitim
sistemini eleştiriyor bu kısımlarda. İyi öğretmen iyi eğitim demek. Mello Yello
sınıfa göre ileri olan zekâsı nedeniyle çokça sıkılıyor çünkü kimse onun ne
kadar zeki olduğunu bilmiyor ta ki özel bilgisayarı Elvira gelene dek. Bu
sayede daha çok kelimeyle ve sesli olarak iletişim kurmaya başlıyor. Ancak iletişim
kurdukça kurdukça yeni yeni sorunlar çıkıyor.
“Diğer
normallerle” kaynaştırıldığı sınıfta akran zorbalığı, ayrımcılık,
ötekileştirmeye maruz kalıyor. Çok sevdiği Rose ile bir türlü “kanka” olamıyor.
Elvira ile bunu aşmaya çalışsa da her yeni gün yepyeni bir sorun çıkabiliyor. Mücadele
hiç bitmiyor. Ama yine de buna olumsuz bir hayat ya da olumlu bir hayat demek
mümkün değil, Draper buna izin vermiyor. En mutsuz andan gülüşlerle
çıkıveriyoruz.
Mello
Yello, anne ve babasına bakım desteği veren komşuları, muhteşem Bayan V.
sayesinde kendisine acımamayı, bulunduğu durumu suistimal etmemeyi, gereksiz
agresifleşmemeyi, hırçınlaşmamayı ve yılmamayı öğreniyor. Okumayı da onunla
söküyor ve çocuk kitaplarını çok seviyor, sözgelimi Maurice Sendak’ın Vahşi
Şeyler Ülkesinde’sini…
Bir
gün Bayan V. soruyor: “Melody seçme şansın olsaydı konuşabilmeyi mi isterdin
yoksa yürüyebilmeyi mi?” Mello Yello’nun tercihi belli; “konuşmak”. Çünkü
iletişim kurmanın ne kadar önemli bir ihtiyaç olduğunu biliyor. Doymak ve
uyumak kadar… Elvira’yı kullanmaya başladıktan sonra sınıfta bir gün şöyle
diyor: “Umarım karlı bir gün olur ve okullar tatil edilir.” (s. 129). Sınıf
arkadaşları da ona katılıyor ve spagetti kız ilk kez tüm sınıf adına, başkaları
adına da konuşmuş oluyor.
Beşinci
sınıfa geldiğinde artık gönüllü bir eşlikçisi de oluyor, Catherine… Draper
kahramanının şanslı olduğunu da sezdiriyor. Ne ki beyin felçlilerin yaşadıkları
genel sorunlara eğilmeden, yarattığı belli bir “çevre” ile sınırlı kalıyor
romanında. Mello Yello’nun yakın çevresiyle yaşadıkları bize birtakım toplumsal
sorunları gösterse de sosyolojik olandan eksik kalıyoruz. Başka Melody’ler
neler yaşıyor bilemiyoruz.
Mello
Yello’nun Japon balığı Ollie ve köpeği Butterscotch ile ilişkisinin daha derin
işlenmesi gerektiği fikrinin yanına, yazarın hayvanat bahçelerine olan
sorunsallaştırmayan bakışını da eklemeliyiz. Ollie’nin bir akvaryuma kapalı
dünyası ve Mello Yello arasında bir ilişki kurulsa da, hayvanat bahçelerinin
kötü koktuğu satır aralarında geçse de tüm bunlar eleştirel olamıyor.
Büyük
akvaryum gezisinde Mello Yello çok mutlu olup, Ollie’nin de burada yaşadığını
hayal ediyor. Ollie için bir denizi düşlememesini nasıl değerlendirmeliyiz? Ya
da Ollie’nin akvaryumdan atladığında kurtulamamasını? Altıncı hissi olan bir
insanın hayvanlarla kurabileceği özel bağları ve daha farklı türden ilişkilenme
olanaklarını es geçiyor yazar. Mello Yello’nun sosyal hayatındaki evcil
hayvanlar, genelgeçer Amerikan ailesi gündelik hayatından çıkamıyor. Ya da
belki de Melody bizden daha gerçekçi.
İçimdeki Müzik / Sharon M. Draper / Çeviren: Zeynep Kürük / Editör: Sevinç S. Erzurumlu / Timaş Yayınları / 256 sayfa.
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti