Tasarım bir sorumluluktur
Ümit Ünal'ın için tasarım ciddi bir sorumluluk. Topluma ve bireylere hizmet eden nitelik kazandıran bir sorumluluk hem de. O yüzden hayattan besleniyor. Üretmekten çok neyi hangi nitelikte ürettiğini önemsiyor. Sessiz tasarımlar yaptığını anlatıyor. Zaten başarısının sırrı da modaya bu alışılmadık bir pencereden bakması.
Ümit Ünal tasarımı kurgu olarak algılıyor. Bazen bir fikir bazen de sonuç olarak görüyor. Şimdisinde geçmişin izleri var, yarın da bundan bağımsız değil. Eserlerine insanların tavırlarını işliyor. Tasarımlarının zamanla olgunlaştığını söylüyor. “Ben renkli insanlar için renksiz kıyafetler yapıyorum. Tasarımlarım sessiz” diyor ve ekliyor “tasarım bir sorumluluktur!”
Ümit Ünal'ın tasarımlarında üniseks bir anlayış hakim. Çünkü günümüz insanının sorumluluğunun kadın ya da erkek olmaktan çok “insan” olabilmek olduğunu anlatıyor. Defile ve moda haftalarına da mesafeli. “Defilelerde bir tasarımcının koleksiyonunu görmek, anlamak, üstelik ürünle ilişki kurmak için asal bir sebebiniz varsa katılırsınız. İnsanların sosyal yaşam sıkıntısını geçirmek için koleksiyonlar hazırlamıyorum” diyor.
-Tasarım tanımları ve yaratım süreçleri farklı. Sizin tasarım tanımınız nedir, yaratım süreciniz nasıl işler?
Tasarımı kurgu olarak algılıyorum. Nitelikli bir düşünce, kurgulanmış metodik bir önerge ya da bir fikrin olgunlaşmış yansıması, bazen de salt bir estetik teorisi, uzantısında pratiği. Bazen bir fikirdir tasarım bazen bir sonuç, bazen de ikisi arasındaki zaman. Benim süreçlerim bir döngü niteliği taşıyor. Her adımda ya daha fazla olgunlaşıyor ya da daha yalınlaşıp sadeleşiyor. İnsanlara ve insanların toplumların yaşamlarından aldığım tavırları işliyorum çoğunlukla. Nerede başlayıp nerede sonlandığı da paylaşımdaki bireye bağlı. Çok fazla üretmekten çok neyi hangi nitelikte ürettiğimi önemsiyorum.
-Modayla ilgili herkes konuşuyor, bazen bu ahkam kesmekten de öteye gitmiyor. Modayı bir ticari oyundan uzak algılamak için nasıl görmek gerekli?
Çoğunlukla sıkıcı ve abartılı ifadelerle ama asılsız bir içerikle önemsendiğini düşünüyorum modanın. Anlatımlardaki büyüklük durumu gerçekçi olsa, çok nitelikli yaşama biçimleri ve iyi üretilmiş tasarımlarla donatılmış olurdu yaşam. Eğer paylaşım için tasarım yapıyorsanız, alıcısını iyi tanıyan fonksiyonel ve faydalı olmalı ürün. En yalın haliyle moda bir ürün değil, kimin tasarladığını önemsediğimiz ve alıcısına ne kadar değer verdiğini tahlil etmemiz gereken bir sonuç.
Modanın hayattan kopuk tavırları da oluyor. Derinliği yakalamak için hem gündün hem de dünden beslenmeli. Belki de gelecekten. Siz bu noktada nerede duruyorsunuz?
Kişiyi anlatmıyorsa ya da saklıyorsa tasarım ilişkisi kuramıyorum. Bu yüzden belki , şiddetli dozajdaki tasarımlar ilgimi çekmiyor. Gerçekçiliği ve yaşanmışlığı önemsiyorum. Bir çoğunun kusurluluk olarak gördüğü benim için karakterli ifadeler.
Tasarımı da bir araştırma ve yaklaşım olarak algılıyorum çoğunlukla. Düne ait tüm deneyimler bugünü şekillendiriyor. Yarın da bağımsız değil. Bir boşluğu değil uzun bir evreyi temsil ediyor yaptıklarım. Tasarım bir sorumluluktur. Topluma ve bireylere hizmet eden nitelik kazandıran bir sorumluluk.
-Tasarımlarınız dünyanın pek çok yerinde seviliyor. Ama Türkiye'de daha az anlaşılıyor gibi. Nedir buradaki sıkıntı?
Ben renkli insanlar için renksiz kıyafetler yapıyorum. Doğal renkler, daha ara tonlarda, şehirli değil, kasabalı, yaşamı hatırlatan. Bireyin kendisindeki niteliğe aynı adımda eşlik etsin istiyorum. İyi hissettirsin ve kendisine daha fazla yaklaştırsın kendisini. Tabi bu noktada çok az bir grup öncelikli olarak tasarımı önemseyebiliyor. Ülkemin önceliklerinde tasarımı doğru okuma durumu yok. Nedeni belki daha trend olan ve “ben buradayım” diye bağıran şeyleri sevmek olabilir. Ben sessiz tasarımlar yapıyorum. Daha az bilinen ama doğru olanların, onlardan bir şeyleri kazanım olarak öğrenebileceğim bireylerle ilişki kurmak benim şifrem.
-Tasarımlarınızda özelle üniseks anlayış hakim. Kadın ve erkek koleksiyonları ortak paylaşımlı. Burada cinsiyetsiz ve ayrımsız bir dünya mı kuruyorsunuz, ya da burada vermek istediğiniz nedir?
Kadın ve erkeğin tamamen ayrı iki cins hatta gerçekte farklı yaşamların insanları gibi ayrıştırıldığı bir ülkede tasarım yapıyorum. Bir erkeğin bir kadından daha dişil, bir kadının bir erkekten daha eril olduğu anlar ve yansımalar olabilir. Moda insanı başkalaştırmamalı, nötralize etmeli hatta. Yeni dönemin insanın sorumluluğu kadın ya da erkek olmaktan çok “insan” olabilmesi. İnsanın kendi ifade ederken kullandığı mimik, jest ve beden dilinde ayrıştırıyorum kadınlığı erkekliği. Bir tavır olarak görüyorum.
-Defile ve moda haftalarında uzak duyuyorsunuz. Nedir olayın aslı?
Çok sıkıcı ve gerçek değil. Bunun eski bir metot olduğunu düşünüyorum. Daha öncesinde bu kadar özenerek giyinmeyen sadece o seans için fazlaca abartıyla giyinen olası olma durumu pek rastlanmayan bir hal içindeki insanların topluluğu korkutuyor beni. Sanırım yaşlanıyorum! Defilelerde bir tasarımcının koleksiyonunu görmek, anlamak, üstelik ürünle ilişki kurmak için asal bir sebebiniz varsa katılırsınız. İnsanların sosyal yaşam sıkıntısını geçirmek için koleksiyonlar hazırlamıyorum. Bir buluşma gibi algılanıyor ülkemde bu. Acı çekiyorum bu durumdan. Paris ve Düsseldorf'ta sürekli düzenli organizasyonlarla tanıtıyorum işlerimi, alıcılarla buluşuyorum. Los Angeles'dan Osaka'ya, Avrupa, Ortadoğu, Amerika, Afrika, Kanada'ya uzanan satışlarımız var. Oldukça yukarıda başarı çizgimiz, bunu sürekli kılmak için uğraşıyorum.
Renklerle ilişkiniz nasıl?
Doğal renkler. Ten rengine yakın, zorlamasız. İnsanın önüne geçmeyen ,ona eşlik eden renkler...
-En son koleksiyonunuzun hikayesi nedir ve ilerde neler var kafanızda?
Debutante; bir tanıştırma seansı. Bu ortak paylaşımlı hayat, daha duyarlı, geçmişle bağı olan Wittgenstein'a ait düşünceler, Sylvia Plath'ın bir parça öfkesi, Bruegel'in panayır resimlerine bir gönderme. Bir yaşam aslında gerçek, abartısız, zorlamasız. Yeni bir insanlık çizgisi Nu-manity; tüm yalınlığı ve çıplaklığıyla doğanın bir parçası olan nitelikli, yaratıcı, kabiliyetli bir insanlık tanımı. Son yıllarda her çalışmamın finali fotoğraflarıyla Barış Aktınmaz'a ait. Müthiş bir deha Barış ve onun gözünden anlatıyorum tüm hikayeyi. En çok İngiltere'de artıyor tasarımlarımızın yayılması. Amerika'da özellikle Los Angeles ve Şikago'da. İsviçre, Almanya'nın tüm kentlerinde, Kanada, Japonya, Hong Kong'da oldukça iyi. Ocak itibari ile Türkiye projemiz var. Gelecek yıl bir çok kentte Ümit Ünal tasarımları satışta olacak.
-Bu arada moda ve tasarım tüm hayatınızın bütünü mü, başka bir hayata zaman kalıyor mu?
Tasarım ve moda dünyamın içine taşıdım her şeyi. Yazıyorum mesela bitmeyen bir romanım var ve okuyorum çoğunlukla, filmler izliyorum. Daha dikkatli bakıyorum yaşadığım her ana, kontrol ediyorum kendimi. Var olmakla hiç olmak arasında egzersizlerim oluyor daha çok insanlaşabilmek için. Ömrümü uzatıyorum her anın farkına vararak. Sevdiklerime vakit ayırıyorum onlarla daha fazla bir arada olarak. Daha çok izliyorum bulutların süzülüşünü. Daha çok yağmur düşüyor üzerime uzun uzun yürüyüşlerimde. Yaşıyorum ötesini beklemeden.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Edirne'de korkunç kaza