Tekmeleşelim, dirsekleşelim...
Virüs buralarda ilk hızını kaybetti, eğer şimdilik gizli planlar yapmak için saklanmadıysa, afra tafrası da sanki alaşağı oldu! Zaten hiçbir sahte heybetten korkmamalı, fakat tedbiri de elden bırakmamalı.
Kanada’da işyerlerini tekrar açmak, ekonomiyi tedricen harekete geçirmek üzere hükümet düzeyinde hazırlıklar, yeni kurallar gündemdeyken, asıl biz insanların nasıl el sıkışacağı meselesi unutuluyor. Oysa bu mesele, biz Homo sapiens’ler için önemlidir. Bundan sonra nasıl el sıkışacağımız halledilmemiş bir şey olarak ortada kalıyor.
Geçen haftaya kadar, bitişik bahçeli evlerimizin tahta perdesi ardından benimle uzaktan selamlaşan komşum Mr. Harold, artık virüsle senli benli olduğumuz için buna güvenip kapı önüne çıkmaya da başladı. İlk defa sokağa adım atıyor gibiydi. Harold, toplumsal bir panik atağın pençesinde; farkındayım, çok korkmuş, haklıdır, üzerine varılmaz.
İngiliz göçmeni, aslen Liverpoollu Mr. Harold ağzında maskesi, ellerinde patlıcan moru tek kullanımlık bir çift eldivenle geldi, ben de çıktım ve aramızdaki mesafeyi tayin edip karşı karşıya durduk. Sanki düello yapıyoruz. Baktım, ayağını kaldırıyor, bana uzatıyor, şaşırdım, meğer tekmeleşir gibi ayakkabılarımızı birbirine değdirecekmişiz.
El sıkışmak yerine tepik atacağız yani; yaptık, ben memnun kalmadım, bu bana çok ayıp bir şey gibi geldi. Daha başındayız; alışırız tabii. Tibet’te dil çıkarıp merhabalaşanların, Yeni Zelanda’da Maori yerlilerinin burunlarını değdirerek selamlaşmasının bundan farkı yok; Rus erkekleri de dudak dudağa öpüşür. Yakın zamanlarda icat edilmiş kafa tokuşturmayı, bu listeye eklemeli.
Hoşnutsuzluğumu anlayan Mr.Harold, “Alternatifi var” dedi, bu kez dirsekleşmeyi önerdi, onu da denedik. Bilimcilerin araştırmasında sınır yok. Kanadalının tokalaşmasını da incelemişler: Bugün köken itibarıyla Avrupa göçmeni olanların el sıkışmayı tercih oranı, nasıl saydılarsa, virüsten evvel yüz kişide 13 kişiye aitmiş; seksen yedi kişi el uzatmıyor yani.
Salgın sonrası beyazlardan el sıkışanı, tesadüf ve kaza eseri sayılmazsa, neredeyse sıfıra yakın: “0.4”. Bu rakamları nasıl bulurlar, anlaşılmaz şey. Asyalı göçmenler ise tokalaşmaktan vazgeçmiyor, sarılıp yanak yanağa kucaklaşmaya devam ediyorlar. Ancak buna nasıl inanalım, rakam verilmemiştir.
TOKALAŞMA LİSTESİ
Ne var ki, Edmontonlu komşum Mr. Harold’la tokalaşmam bir iki kere, kucaklaşmam belki onlarca defadır. Beatles’ın çıktığı şehir Liverpool’da delikanlıyken gitara başlayan, şimdi yetmişlerindeki Harold iyi gitar çalar. Benim de İtalyan mandolinim var, eskiden buluşur tıngırdatırdık; kucaklaşma samimiyetimiz oradan kalma.
Ne var ki, tokalaşmak başlı başına ayrı bir mesele. Kanada Göçmen Dairesi’nin ülkeye yeni gelen göçmenlere ilişkin yayımladığı broşür tarzı kılavuzlarda el sıkmaya ait “etiket kurallar” sıralanıyorsa, mesele resmi olarak ciddi... Göçmen Dairesi tokalaşmayı 8 kategoriye ayırmış, uyarıyor, Kanadalılar ‘toka’dan hoşlanmaz, bunları yapmayın diye: En önemlisi, “Dead Fish” tokalaşmasıdır; ben de haz etmem.
Avcunuzda ölü balık gibi pörsümüş bir el bırakır karşınızdaki, işte buna dikkat çekiyor Göçmen İdaresi. Bir de “Hand Crusher” var ki, onu da sevmem: Hasmını bilek güreşine davet ediyor gibi kemik kıran bir tokalaşma. Göçmenler bu kurallara uyar mı, rakamları görmeden cevaplaması zor. Fakat virüs bizi tekmeleşmeye, dirsek temasına mecbur bıraktı; bunun istatistiği de gün gelip yapılacaktır, bekleyelim. Selamlaşmak binlerce yıldır bir tarafın ötekisine “elimde silah yok, ben dostum” dediği bir işaret dili aslında.
İnsanın insana dokunuşu eliyle başlıyor. Bugün dokunmak tehlikelidir, gizli silah taşıyoruz ve ellerinizi sık sık yıkayın demekle olmuyor. Kanada Sağlık Bakanlığı’nın son raporuna göre, ne kadar yıkasanız bir bakıma su, sabun israfı. Zira insan ortalama olarak 1 saatte en az 36 kez yüzünü, ağzını burnunu, kulağını elliyor; oturup bunu da hesaplamışlar. Kiliseler de tepkili! On eyaletin ve özerk bölgelerin papazları el sıkışmayın diye tembih ediyor cemaate ama İncil’de aksine sürekli el sıkışın diye talimat var; işleri zor.
Kanada’nın Anglikan ve Roma Katolik Kilisesi, İncil’e rağmen tekmeleyip, dirsek atalımdan yanadır. Kanada’da tokalaşmaya duyulan soğukluk artıyor ve zaten “The Journal of Dermatological Science” gibi akademik dergilerdeki makaleleri okuyan kendi elinden bile iğrenir hale geliyor. Meğer elimiz neler taşımıyormuş ki! Refik Halid Karay, bir vakitler yazmıştı, “Tokalaşmayın, zaten ellerinizde meymenet yok, sevginizi gözlerinizle ifade edin” diyordu. Bu sözler İspanyol gribi ve veremli zamanların kıymetli lakırdısıdır; bugün lazım oldu. Uzay Yolu dizisinin meşhur karakteri Mr. Spock’un serçe ve yüzük parmaklarını birleştirip ötekilerden ayırarak yaptığı V işaretini tavsiye edenler de çıkıyor.
Simonetta Falasca’nın İtalyan faşizminin estetik anlayışını yazdığı “Faşizmin Görünüşü” kitabında okuduğumuz gibi, tekmeleyip dirsek atmaktan daha tehlikeli olanı var; evlere şenlik: Sağ kolu omuzdan 40 derecelik açıyla öneyukarıya doğru dimdik uzatıp verilen faşist selamı! Mussolini faşizan selamın çok daha hijyenik, hatta estetik, el sıkışmanın ise burjuvazinin menfaatperest davranışı olduğunu söylüyordu. Aman, iş oraya uzamasın! Zira biz bu Covid’den önünde sonunda kurtuluruz lakin faşizm virüsü geldi mi gitmek bilmez!
senolasenola@gmail.com
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama