‘Tiyatroyla söyleyecek sözümüz var’

Ödenekli tiyatroların baskı altında olduğunu söyleyen Kazankaya, “Kültürel ve ahlaki bir çürüme yaşıyoruz. Kavgacı, otoriter bir tavır, bir hastalık gibi, siyasetten ödenekli kurum yöneticilerine bulaştı. Özel tiyatrolar ise mekân ve destek sıkıntısı içinde izleyicisiyle buluşmaya çalışıyor. Kuşkusuz bu dönem geçecek, insanlık tarihi bunu kanıtlıyor” diyor.

Yayınlanma: 28.09.2015 - 10:47
Abone Ol google-news

Oyuncu, yönetmen, çevirmen ve eğitmen Nesrin Kazankaya... Çalışmadığı, üretmediği zamanlarda büyük bir boşluk hissettiğini söyleyen Kazankaya, her yeni sezon için yeni bir oyun yazıyor, sahneliyor ve oynuyor. Kazankaya’nın kurduğu Tiyatro Pera’da yeni mevsime hızla başlayan ekip, perdeyi Kazankaya’nın kaleme aldığı ve yönettiği “Ben Senim” adlı oyunla açacak.
“Yazarlığımı, çevirmen yanım da tetiklemiş olabilir” diyen Kazankaya, “Yazarken oyuncu kimliğimle figürleri içimde hissediyorum. Yönetmen olarak da sahnesel çözümlerle barışığım. Tiyatroyla söyleyecek sözümüz var. Yaşadığımız günü, düne bakarak algılamaya ve aktarmaya çalışıyoruz. Tabii tiyatro diliyle, her oyunda yeni estetik anlatımlar oluşturup, sanatsal risk alarak. Hem kendi ekibimize uyan, hem de içerik olarak derdimizi aktaran oyunları ben yazıyorum. Yazmak, tiyatro yapmak kadar bir tutku oldu benim için” diyor.
Tiyatro Pera bu yıl 15. yılını kutluyor. Bu süreç içinde 2 uyarlama, 10 yetişkin, 2 çocuk oyunu yazmış Kazankaya. Yazdığı oyunlar dışında, Shakespeare, Çehov, Brecht gibi tiyatro klasikleri ve çağdaş yabancı oyunlar da sahneliyorlar Tiyatro Pera’da. Tiyatronun ileriye yönelik projelerinde ise Rus ve Alman edebiyatından klasik uyarlamalarında yer alacağını söylüyor.
Türkiye’nin içinde bulunduğu süreci kaleme almayı düşünüp düşünmediğini soruyoruz Kazankaya’ya “Şu anda tarih yazılıyor” diyor ve ekliyor: “Güncel olayları anında sahneye taşımak zor, iddialı ve riskli bir yaklaşım olur bence... Belli bir mesafeden sanatla bakabilmek için zamana gereksinim var. Tiyatroda, seyircinin de kendi düşünceleriyle tamamlayacağı göndermeler yapmayı seviyorum. Örneğin Brecht’in yazdığı ‘Arturo Ui’ oyunu Hitler’i anlatır ama kendi üslubuyla, metaforlarla. Biz de oynadık bu oyunu. İzleyicinin kendi algısıyla köprüler kurduğunu, benzerlikler bulduğunu gördük. Sanatın asıl gücü burada. Oyuncularla canlı bir iletişim içinde, bir daha tekrarlanmayacak bir ‘an’ yaşamak; düşüncelerin paylaşılıp yeni sonuçlara varıldığı ve yeni düşünceler üretildiği bir an.”
Kazankaya’nın üç yıl önce yazdığı ve hâlâ sahnelenen “Cumhuriyet İstasyonu” oyunu, günümüz olaylarından yola çıkıp, gelecekte geçen, soyut ve hayali bir olayı anlatıyor. Oyunun bir distopya olduğunu söyleyen Kazankaya, “Oynadığımız bir yıl içinde, ülkemizdeki olaylar, oyunla büyük bir benzerlik taşıyınca, izleyici kadar biz de şaşırdık. Karanlık bir gelecek hayalinin bu kadar çabuk gerçekleşeceğini düşünemezdik. Böyle tuhaf ve üzücü çakışmalar da oluyor tabii. ‘Arturo Ui’nin güncelliğini yitirmemesi gibi” diyor.

 

‘Matem tutmak, kültür yaşamını durdurmakla olmaz’

Terör olaylarından dolayı sanat etkinlerinin iptal edilmesinin kesinlikle doğru olmadığını söyleyen Kazankaya, “Klasik müzik konserlerinin iptalleri, çektiğimiz acılara nasıl bir karşılık olabilir ki? Samimiyet konusunda hepimizde büyük kuşkular oluştu. Ne ilgimiz olduğunu anlayamadığımız bir Suudi kralına üç gün yas tutarken, Suruç katliamı gibi pek çok ulusal acımız görmezden gelindi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’da öncelikle sanat merkezleri onarılıp, devreye sokulmuştur. Saraybosna’da savaş sırasında müzik festivali düzenlenmişti. Örnekler çoğaltılabilir. Matem tutmak, kültür yaşamını durdurmakla olmaz. Kuşkucu bir bakışla hep başka nedenler arar olduk. İnsanların bir araya gelmeleri mi istenmiyor?” diyor.

 

 

‘AKM bir mezar gibi meydanın ortasında duruyor’

Sanata baskının arttığını bunun tiyatroyu da, izleyiciyi de çok kötü etkilediğini söyleyen Kazankaya, “Tiyatromuz Taksim’de. Taksim bir savaştan çıkmış gibi. Tiyatro binaları kapatıldı, AKM bir mezar gibi meydanın ortasında duruyor. İnsanlar polis kuşatması altında sanat etkinliklerine gelmek zorunda bırakıldı, köklü sanat tarihiyle Beyoğlu yoz bir kültür dayatmasıyla karşı karşıya. Ödenekli tiyatrolar baskı altında. Kültürel ve ahlaki bir çürüme yaşıyoruz. Kavgacı, otoriter bir tavır, bir hastalık gibi, siyasetten ödenekli kurum yöneticilerine bulaştı. Sanatın, ancak insani ilişkiler çerçevesinde, yeterlilik ve uygunluk bazında yapılabileceği unutulup, makam masaları ardından, emir komuta zinciriyle gerçekleştirmeye çalışan insanlar türedi. Atılmalar; zorla, cezalarla korkutarak görev dayatmaları... Özel tiyatrolar ise mekân ve destek sıkıntısı içinde izleyicisiyle buluşmaya çalışıyor. Kuşkusuz bu dönem geçecek, insanlık tarihi bunu kanıtlıyor. Ve gerçekten sanat yapmaya çalışanlar bizim kültür tarihimizi yazacak ve orada yalnızca onlar yer alacak. Ama tüm tiyatroların zor bir dönemden geçtiği açık. Direnmek ve üretmek zorundayız. Sanat özünde mücadeleci bir ruh taşır ve toplumların aydınlık yarınlarının güvencesidir” diyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler