Türey Köse'den “Edebiyat Parçalayan Nutuklar”
Araştırmacı-gazeteci Türey Köse'nin yeni kitabı “Edebiyat Parçalayan Nutuklar”, ülkemizin en büyük yazar ve şairlerinin, halk oyuyla seçilen milletvekillerinin ağzından nasıl aşağılandığını anlatan bir dizi ibret belgesini ortaya koyuyor.
"Dün Nâzım'ı yasaklayanlar, bugün Twitter'ı yasaklıyor"
Araştırmacı-gazeteci Türey Köse'nin yeni kitabı “Edebiyat Parçalayan Nutuklar” yayımlandı. Köse kitabında, Meclis tutanaklarını edebiyat tarihimiz açısından inceleyip tarihe “siyasetçinin edebiyatla imtihanı”yla ilgili notlar düşüyor. Köse, ülkemizin en büyük yazar ve şairlerinin, halk oyuyla seçilen milletvekillerinin ağzından nasıl aşağılandığını anlatan bir dizi ibret belgesini ortaya koyuyor. TBMM çatısı altında Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, bir zamanlar “komünist yuvası” olarak anılan Köy Enstitülü yazarlar Fakir Baykurt, Talip Apaydın ile Mahmut Makal'ın yanı sıra Bülent Ecevit, Aziz Nesin, Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk'la ilgili yaşanan atışmalar, tartışmalar, kavgalar gözler önüne seriliyor. On bölümden oluşan kitapta “Sağ'ın Gözde Şairi Necip Fazıl Kısakürek”, “Gizli Tutanaklarda Edebi Tehlike” ve “Takibat ve Tevkifat Listelerinde Kadın Yazarlar” başlıklı bölümlerde de meclis tutanaklarındaki edebiyat tarihinden sayfalar aktarılıyor. Köse'yle “Edebiyat Parçalayan Nutuklar”ı konuştuk.
- Yılların araştırmacı gazetecisinin, kaleminde siyaset ve edebiyat nasıl bir potada buluştu?
- Yirmi yılı aşkın süre parlamento muhabirliği yaptım. Bu kitapta okurluğumla, edebiyat sevgimle gazeteci kimliğimi, işimi birleştirdim. 19 Kasım 1951 günü TCK'nin bazı maddelerinin değiştirilmesine ilişkin tasarı görüşülürken gizli oturum yapılmış. 1996'da bu görüşmeler yayımlandı. O günlerde bu tutanakları okurken dehşete kapılmıştım. Ne çok korkmuşlar egemenler kelimeler ve kelimelerin kudretinden. Bu gizli tutanaklardan yola çıkıp Meclis'te yazarların, şairlerin nasıl anıldığını araştırdım. Gazete için bir yazı dizisi hazırladım. Daha sonra bu çalışmayı genişlettim.
“YAKILSIN ONLAR YAKILSIN DİYEN BİLE VAR”
- Tutanaklarda, edebiyat tarihinin mazisinde hükumetler eliyle açılan karanlık dönemler nasıl yüze çıkıyor? Ne menem bir dil söz konusu? Örneklersen kimler için ne ifadeler döşenilmiş?
- Yazara, şaire hapishane, işkence, sürgün, ölüm düşmüş hep. Meclis tutanaklarında adları da küfür, hakaret, linç girişimleriyle anılmış. Tutanaklarda Nâzım Hikmet adını taradığınızda “Komonist Nâzım Hikmet tevkif edildi”, “Gebermiş kızıl şair”, “Vatan haini, din haini”, “Nazım, kalbinin uzakta bir yıldızla, yani Moskova ile beraber vurduğunu söylüyor”, “Allah belasını versin Nâzım’ın”, “Allahsız komünisti methettirmem!” gibi cümleler geliyor. Sabahattin Ali'yi ararsanız “Hudutu geçerken geberen Sabahattin Ali....”, “Sabahattin Ali’nin piçi” gibi cümleler... Saldırgan, küfürbaz, hoyrat bir dil. 1950'de gündemdeki af yasasından Nâzım Hikmet'in yararlanıp yararlanamayacağı konusunda sert tartışmalar yaşanmış.
DP’li Şevket Mocan “komünistin siyasi mahkûm değil, vatan haini” olduğunu söylerken tüm komünistlerden kurtulmak için toptancı bir öneri getirmiş: “Hükümet bu af kanunuyla beraber bir satırlık ‘komünist haini vatandır. Cezası idamdır’ diye sarih ve esasen vadettiğimiz bir kanunla buraya gelmeli idi!” Ali Püsküllüoğlu’nun derlediği çocuklar için bir şiiri seçkisi olan “Kırlangıcın Kanat Vuruşu” da tutanaklarda çok sık geçiyor. 1979’da yayımlanmış. 1984'te ANAP'lı Mehmet Budak bu kitabı eleştirirken, ANAP Giresun Milletvekili Burhan Kara “Yakılsın onlar, yakılsın!” diye laf atmış. 1984'te birileri “kitaplar yakılsın” deyip Hitler'e selam gönderebilmiş. 1995'te de bir milletvekili Yaşar Kemal için “terörist” diyebilmiş!
“BAŞ TEHDİT ALGISI KOMÜNİZM VE NÂZIM OLMUŞ!”
- Tam da bu bağlamda diliyle dönemin ruhunu da açığa çıkaran bu tutanaklar en çok hangi düşünce ve ideolojilerden korkulduğunu vurguluyor? Nasıl bir ruh haritası, bir memleket ve dünya algısı çiziyor?
- Çok uzun bir dönem boyunca baş tehdit komünizm olmuş. Bu tehdit algısı ve korku tutanaklara Nâzım Hikmet, Orhan Kemal, Sabahattin Ali, Hasan İzzettin Dinamo, Aziz Nesin, Yaşar Kemal başta olmak üzere “komünist” diye anılan şair ve yazarlara karşı saldırı, küfür, nefret ve linç girişimlerinin tarihi olarak yansıyor. Ama haksızlık etmeyelim, zamanın ruhuna teslim olmamış, sınırlarına, korkularına, tabularına hapsolmamış siyasetçiler de var.
- Nâzım, tutanakların müdavimi... Hem bu kadar sevilip hem de bu kadar nefret edilen başka kimse yok gibi. Kitabında da okuyoruz ki seven, sevmeyen herkes için bir odak noktası, değil mi?
- Evet, çok uzun yıllar boyunca Nâzım Hikmet'i “vatan şairi” ya da “vatan haini” olarak görmek çok önemli bir saflaşma yaratmış. 1968’de mecliste bir linç girişimi yaşanıyor. İçişleri Bakanı Faruk Sükan, “Siz Türk mahkemelerinin mahkum ettiği Nâzım Hikmet’i milli şair, vatan şairi gösterdiniz mi?” diye soruyor. TİP'li Çetin Altan, “En büyük şairdi” diyor. Bundan sonrası linç girişimi, yumruklar... Demirel, “Bir üye buradan çıkıyor. Cumhuriyeti, onun temel dayanağı olan Türk adliyesini onun verdiği kararları, hepsini hiçe sayarak Nâzım Hikmet için büyük vatan şairidir, diyor. Bunun adına büyük tahrik derler” diye konuşuyor. Aynı Demirel, 30 yıl sonra 1999’da “Cumhurbaşkanı” olarak AGİT zirvesini kapatırken Nâzım’ın “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ ve bir orman gibi kardeşçesine” dizeleriyle sesleniyor.
“NE HAZİNDİR Kİ YİRMİ BİRİNCİ YÜZYILDA YASAKLARI KONUŞUYORUZ HÂL”
- Tutanakların müdavimi diğer usta yazarlar, şairler kim? Edebiyat nasıl takibe alınmış? Bu arada kadın yazarlar da takibat listelerinde, hangi yazarlarımızdı bunlar?
- Sabahattin Ali var, bir zamanlar “komünist yuvası” olarak anılan Köy Enstitülü yazarlar Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal var. Sonra “Şair” Bülent Ecevit, Aziz Nesin, Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk var. Sanat bir ideolojik silah olarak görülmüş; edebiyata sansürcü, polis, savcı gözüyle bakılmış. Kadın yazarlardan en çok Halide Edip Adıvar'ın adı geçiyor. Ancak yazarlığından çok ,siyasetçi kimliğiyle. Sonra, “Takibat ve tevkifat listelerinde” kadın yazarlar var. Suat Derviş, Sabiha Sertel, Sevgi Soysal...
- Kitabında başlı başına bir bölüm ayrılı Necip Fazıl Kısakürek de tutanaklarda hayli tumturaklı yer alıyor...
- Necip Fazıl'ın ünlü şiiri “Kaldırımlar”, “Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında/ yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum” diye başlar. Kaldırımlarda arkasına bakmamış. Eğer baksaydı örtülü ödenekten aldığı paranın peşi sıra geldiğini görürdü. Tutanaklarda bu konu epeyce yer tutuyor.
- Aziz Nesin ve Orhan Pamuk'u nasıl taşlıyorlar?
- Aziz Nesin'in adı “tahrikçi” “kafir” gibi suçlamalarla geçiyor. Ne hazindir ki Sivas katliamının tanıklığı yetmezmiş gibi, bir de bu katliama yol açmakla suçlanıyor.
Orhan Pamuk'a gelince; edebiyatçı kişiliğinden çok “Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü” sözleri ve bu sözler nedeniyle açılan davalar vesilesiyle adı geçiyor.
“Kıytırık davası” “reklam peşinde” gibi sözlerle. ANAP'lı İbrahim Özdoğan, “Orhan Pamuk'un aldığı Nobel edebiyat ödülü de Türk'e sövme ödülünden başka bir şey değildir” diyor.
“ZAMANIN SINAVINDAN HERKES BAŞI DİK ÇIKAMIYOR, BAKINIZ AKP!”
- Tutanaklar zaman içinde “ağız değiştirenleri”de nasıl ortaya koyuyor? Siyasetin takiyecileri dün vurduklarını gün gelmiş nasıl yüceltebilmiş?
- Çünkü yasaklar, yasakçılar tarih olmuş. Nutukları meclis kütüphanesindeki raflarda kalmış. Zamana yenilmişler. Nâzım Hikmet, bugün ülkesini tüm dünyada onurlandıran bir büyük şair. Nâzım Hikmet'in “Yirminci Asra Dair” başlıklı şiiri “Uyumak şimdi/ uyanmak yüz yıl sonra, sevgilim” diye başlar. Ama yine de asrından kaçmak istemez büyük Şair.
“Hayır/ kendi asrım beni korkutmuyor/ ben kaçak değilim/ asrım sefil/ asrım yüz kızartıcı/ asrım cesur/ büyük/ ve kahraman/ dünyaya erken geldim diye kahretmedim hiçbir zaman/ ben yirminci asırlıyım/ ve bununla övünüyorum/ bana yeter/ yirminci asırda olduğum safta olmak/ bizim tarafta olmak/ ve dövüşmek yeni bir alem için” diye seslenir. Bugün, Nâzım Hikmet ve onun safında olan yirminci asırlı şairlerin, yazarların hayatı hüzün veriyor insana ve ne hazindir ki yirmi birinci yüzyılda da yasakları konuşuyoruz hâlâ.
- Kitabının günümüzle buluştuğu izdüşümleri sorarak bitirelim söyleşimizi.
- Önceki kitabım “Yargılı İnfazlar”da da ölüm cezalarının oylandığı, görüşüldüğü oturumların tutanaklarını incelemiştim. Kim ne oy vermiş bakmış ve o kişilerden bazılarıyla 20-30 yıl sonra yeniden konuşmuştum. Bazıları pişmandı, utanç içindeydi, “dönemin koşulları” diye mahcup mazeretler üretmeye çalışıyordu. Zamanın sınavından herkes başı dik çıkamıyor. Zamanın ruhuna, kültürel, politik iklimine teslim olmak ya da olmamak çok önemli bir sınav. Bakınız, AKP iktidarı dönemi. AKP'ye taşıyamayacağı kadar büyük bir demokratlık misyonu biçenler bugün biraz mahcup değil mi? Üstelik, onların düşüncelerinin geride kalması, hayat tarafından -bizzat destek verdikleri iktidar tarafından- yalanlanması için öyle çok uzun yıllar geçmesi bile gerekmedi. Dün Nâzım Hikmet'in şiirlerini yasaklayan anlayış, bugün Ahmet Şık'ın basılmamış kitabını toplatıyor, Twitter'ı yasaklıyor. Dün Nâzım'ın dizelerinden korkanlar, bugün 140 karakterden korkuyor.
gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr
Edebiyat Parçalayan Nutuklar/ Türey Köse/ İmge Kitabevi/ 152 s.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!