Voltada yazılmış gerçeküstü öykü

Nazım, Silva’nın geldiği o parkı korumaya çalışırken öldürülen gençlerden birine “umutlu olmalıyız kardeşim Ali İsmail” diyordu, “BİZ KAZANACAĞIZ”.

Yayınlanma: 20.04.2016 - 23:47
Abone Ol google-news

Ertesi gün Dante ayak sesleriyle uyandı. Bir gün önce Vergilius’un tanık olduğu gibi, yine yedi adam avluya hızla dalıp iç odaya açılan kapıyı açtılar. İçeriden üç kişi çıktı. İkisi bir yere gitmeye hazırmış gibi bekleyen bu üç kişinin kim olduğunu merak eden Dante, o an “ustanın” yani Vergilius’un da bu yakınlarda olabileceğini düşündü. Belki usta orada olsa “Niçin sormuyorsun gördüğün ruhların sahiplerini?” diye söze başlardı yine. “Gitmeden daha ileri, bil ki bunlar günahkar değil”. Usta dediği Vergilius’un ağzından kendi yazdığı şiiri hatırlamasına güldü (tabii bir çekirge ne kadar gülebilirse). İçerideki adamlardan ikisi aynı renk giyinmiş yedi adamla birlikte gittiler. Yalnız kalan sonuncusu Dante’yi fark etti, herhalde zıplayarak bu duvarı aşamayacağını düşünüp acımış olacak ki eline alıp içeri girdi, merdivenden ikinci kata çıktılar, adam pencereyi açtı ve Dante’yi pencerenin önüne bıraktı. Dante, aşağı baktığında bir gün önce uyuduğu avluyu görüyordu. Yukarı baktığında duvarı aşmanın -bir çekirge olduğunu da düşününce- artık daha kolay olduğunu fark etti. Bulunduğu pencere önünden zıplayıp dikenli telleri de aşarak çatıya çıkabildi. Yedi yüzyıl önce yazdığı dizeleri hatırladı. “Kayanın üstünde yola koyulduk, yol engebeli, bozuk ve dardı” diye tarif ettiği yere benziyordu bu kiremitsiz çatı da. Yolun bu kısmına ARAF adını verdi. Halen Vergilius’u göremiyordu. Çok uzakta olamazdı. Birkaç sıçrayışta çatıdan düşmemeye çalışarak birbirine benzeyen avlulara bakıp çekirge gözleriyle bir uğurböceği görmeyi umuyordu.

 

1300 yaş küçük

Bu sırada Vergilius, sabah gardiyanlar kapıdan hışımla girdiğinde uyanmış, ona şeker veren, Latince harflerle garip ifadeler yazan öfkeli mahkumun avluya çıkıp şeker ve su vermesini beklemeye başlamıştı. Dante’yi göremediğine üzülüyor denemezdi. Bu zamansız reenkarnasyonu zaten başta istememişti, sadece eğer Dante’ye göz kulak olup Moderatör’ün bir parça dinlenmesine yetecek kadar süre boyunca dünyada kalmasını sağlarsa, Moderatör ona tekrar insan olarak dünyaya dönmesine yardımcı olacağını söylediği için sonunda kabul etmişti. Yoksa 1300 yaş küçük olduğu halde beraber postal bağlamış gibi davranan bu Floransalı şairden haz ettiği söylenemezdi.

Buna karşın, Dante onu çok seviyor ve güveniyordu. Dönüp durduğu dikenli tellerle kaplı garip çatıdan aşağı bakarken “Ustam efendim, söyle bana” diyordu, “kendisinin ya da başkasının çabasıyla buradan çıkıp da kutsanan biri var mı?”

Böyle eski şiirlerini hatırlamadığı anlarda çatıda oradan oraya zıplayan Dante, sonunda bir avluda yan yana yürüyen iki adam ve yerde çok sayıda küp şeker gördü (Dante, Vergilius’un aksine, on dört yüzyıldan sonra dünyaya geri dönmediği için gördüklerinin küp şeker olduğunu bilmiyordu, sadece yiyecek kokusu aldığından emindi). Çatıdan aşağı atladı ve şekerlerin yanına doğru ilerledi.

Şeker yığınının ortasında karnı tok, sırtı pek bir şekilde yatan uğurböceği Vergilius’u gördü. Vergilius bu duruma çok sevinmemişti, ama Moderatör’e verdiği sözü tutmak için olacak sevinmiş gibi yaptı. Moderatör’ün görevini iyi yaptığını düşünmesi önemliydi, dünyaya tekrar insan olarak gelebilmesi tamamen bu görevdeki başarısına bağlıydı. Gerçi Moderatör’ün de istikbali parlak gözükmüyordu. 19. yüzyılda, amcasının isminin gölgesinde kendi halinde bir gençken cumhurbaşkanı seçildikten sonra kendisini imparator ilan eden Louis Bonaparte diye birine (ki bu kişinin amcasına trajedi, kendisine komedi deniyordu) insan olarak dünyaya geri dönme hakkı verdiği söyleniyordu. Buraya kadarla kalsa iyi, bu Louis Bonaparte yine bir yerlerde cumhurbaşkanı seçilmeyi de başarmış, imparatorluğunu ilan etmese de az kalmış gibi duruyordu. Moderatör’ün kendisi de bu kişiyi tekrar dünyaya gönderdiğine çok pişmandı ama artık yapabileceği bir şey yoktu.

Dante, Vergilius’u gördüğüne çok sevinmişti. Soracağı bir sürü soru vardı. Avluda volta atan iki adam -uğurböceğine basmamak için- etrafını küp şekerlerle sarmışlardı.

 

Kaçış planı

Komşusu Dante’yi merak eden Nazım, arkadaşı Silva Gabudikyan’la beraber bir ekrandan avluyu izliyordu. “Volta atan iki adam” dedi Silva’ya, “bizimkiler”. Mahpusu nerede görse tanırdı. “Barışı istediler, hapse düştüler. En ala mertebeye ermiş de yatarlar”.

Avluda volta atan iki adam, her şeyden habersiz sandalyelere oturup gazetelerini açtılar. Gazetede “Tutuklu akademisyenlere özgürlük” yazılı bir pankart taşıyan gençleri ve kendi isimlerini gördüler. Özgürlüklerine kavuşacakları günün çok yakın olduğunu biliyorlardı. Voltaya devam ettiler.

O akşam üniformalılar geri geldiğinde Vergilius’un aklına parlak bir fikir geldi. Hemen uçarak bir üniformalının sırtına konmayı başardı. “Bu lanet yerden çıkmamız lazım dostum” diye seslendi Dante, Vergilius’un bu kendisine tuhaf gelen konuşma biçimine reenkarnasyonlarından birinde çok Amerikan filmi izleyerek alıştığını bilemezdi. Daha sonra bu kaçışı “ustam gülümseyerek yüreklendirdi, gizlerin içine soktu beni” diye anlatacağını düşünürken gardiyanın aldığı çöp poşetinin içine atlamayı başardı. Kaçış planı kusursuz işliyordu. Çöp poşetini taşıyan gardiyan poşeti binanın en dışında bir çöp kovasına atarken Vergilius da tekrar uçarak öğrencisinin içinde olduğu çöp kovasının üzerinde dolanmaya başladı. Bir süre sonra Dante içinde bulunduğu çöp kovasından zar zor da olsa çıkabildi. Ertesi gün öğlen saatlerine kadar süren uzun bir bekleyişten sonra Vergilius, bütün çöp kovalarının büyük bir kamyona boşaltıldığını fark etti. Kahramanlarımız bu kamyonun bir yerine konmayı da başardılar. Birbirine benzeyen sarı binaların ve yeşil elbiseli adamların olduğu bu garip diyardan acilen kaçmaları gerektiğini düşünen Vergilius, kamyon on beş-yirmi dakika sonra tel örgülerin bittiği yerde büyük bir kapıdan geçerken “şimdi” diye seslendi ve biri uçarak diğeri zıplayarak toprağa ayak basmayı başardılar.

Karşılarında son birkaç gündür gördükleri üniformalılara benzemeyen çok sayıda kadın ve erkekten oluşan bir kalabalık vardı. Vergilius’a küp şeker ikram eden iki adamın ve daha önce görmedikleri güler yüzlü iki kadının resimlerini taşıyorlardı. Bir yandan coşkulu türküler söylüyor, yüzleri umutla gülüyor ama çok kararlı ve öfkeli de durmuyorlardı. Dante yolculuklarının bu kısmında vardıkları yere CENNET adını verdi. Uğurböceği Vergilius uçarak “Tutuklu akademisyenlere özgürlük” yazdığını bizim bildiğimiz pankartın bir köşesine kondu. Nazım, Silva’nın geldiği o parkı korumaya çalışırken öldürülen gençlerden birine “umutlu olmalıyız kardeşim Ali İsmail” diyordu, “BİZ KAZANACAĞIZ”.

BİTTİ


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler