Woolf’tan bir şah yapıt; Deniz Feneri!

1915’de yayımlanan ilk romanı “Dışa Yolculuk” ile büyük yankı uyandıran İngiliz yazar Virginia Woolf’un arka arkaya yazdığı romanları birbirinin devamı niteliğindedir. 1927’de yayınlanan, sekiz çocuklu Ramsay ailesinin etrafında şekillenen romanı Deniz Feneri’yle doruğa çıkan feminist yazar; Kendine Ait Bir Oda ve Dalgalar gibi sonraki yapıtlarıyla doruktan inmeyecek, yazmayı bıraktığı anda ise ceplerine taş doldurup kendini evinin yakınındaki nehre bırakacaktı. Günlüğünde yazılan son cümle ise şöyledir: “İnsan artık yazamıyorsa canına kıyması daha doğrudur”.

Yayınlanma: 25.08.2021 - 00:03
Abone Ol google-news

Virginia Woolf, Deniz Feneri’nde kendi ailesini anlatır aslında, despot bir baba erkek hegemonya dünyasını temsil ederken, o denli yumuşak ve sevecen anne yetenekleri olduğu halde bu otoritenin karşısında özelliklerini ortaya çıkaramaz. “Ramsay” ailesi ile birlikte adada vakit geçiren Lily de çok güzel resim yapar ancak kendine güveni olmadığı için yapıtlarını bir türlü tamamlayamaz. İşte Woolf’un bütün derdi de budur!

“Kadınlar neden bu erkek dünyasında kendilerini gösteremezler?”. Romanlarını bu sorunun etrafında şekillendirir. Deniz Feneri’nin rehberliğinde ise kendi karanlık üçgenini kurup yazılarıyla aydınlatarak erkek sanat dünyasına adeta meydan okur.

MONOLOGLARLA İLERLİYOR

Deniz Feneri monologlar üzerinden yürüyen bir romandır. Birinci bölüm “pencere” ile açılır. Pencereden dışarıya bakıldığında deniz ve fenerinin ışığı, pencereden içeriye baktığınız zaman ise Ramsay ailesinin günlük yaşantısı görülür.

Yapıt, Ramsay ailesinin etrafında şekillenir. Aile yaz tatili için sekiz çocukları ve dostları ile bir adaya giderler. Adadaki sade yaşantıdan yola çıkılarak karmaşık zor bilince doğru yol alınır. Yolun sonunda deniz feneri vardır ama oraya yıllar sonunda varıldığında fenere varma heyecanı çoktan yitirilmiştir; artık bir anlamı kalmamıştır.

Roman kişilerinin her biri toplumsal bir bireyi temsil eder. Mrs. Ramsay geleneksel bir anne, kocasına aşık, yumuşak ve sevecen, çocuklarıyla kocası arasında köprü olan bir kadındır. Mr. Ramsay, geleneksel bir baba; otoriter, çocuklarına karşı sert davranan bununla birlikte ailesine karşı üstlendiği sorumluluğu yerine getiren, kibirli bir adamdır. Yaşının ilerlemiş olmasına rağmen evlenmemiş, resim yapan Lily ise özgür kadını temsil eder.

KADINLARA ADANMIŞ BİR ROMAN

Deniz Feneri kadınlara adanmış bir romandır. Woolf özellikle “kadın şiir yazamaz, kadın resim yapamaz” zihniyetine fena halde takmıştır. Bu zihniyeti diğer kitaplarında da özellikle Kendine Ait Bir Oda’da şiddetle eleştirir. Ona göre kadınlar hayatına bir anlam kazandırmalıdır. Bunun için de öncelikle kendilerine ait bir oda ve ekonomik gelirleri olması gerekir.

Mrs. Ramsay, çok güzel bir kadın, çok iyi bir eş ve anne oldu da ne oldu? Zamanı gelince herkes gibi ölüp gitti arkasında sadece Lily’nin onun için yaptığı resim kaldı, başka bir iz kalmadı. Oysa Mrs. Ramsay hayatla başa çıkmış bir kadındır:

“... hayat dediği bu şeyin korkunç, saldırgan, eline fırsat verdiğinizde üstünüze çullanmaya hazır olduğunu hissediyordu. Ebedi sorunlar vardı: acı; ölüm; yoksullar…”

“Mrs. Ramsay akşam olup da çocukları uyuttuğu zaman nihayet kendisi ile baş başa kalıyor bir bakıma rahatlıyordu; insan o sıkıntıdan, telaştan, karmaşadan; ve o huzurun, dinginliğin, o sonsuzluğun içinde her şey birleştiğinde hayata karşı bir zafer çığlığı yükselirdi dudaklarından; ve oradan durup fenerden gelen o uzun ve sabit ışığı; üç ışığın içinde kendi ışığı olan en sonuncusunu karşılamaya hazırlandı.”

Woolf, karanlık bir üçgenden söz eder; “insan ancak karanlık bir üçgende huzura kavuşabilirdi”. Sabit ışık; dışarıdan algıladığımız bize yansıyan ışık “fenerden gelen uzun ışık; hayallerin ışığı ve insanın kendi ışığı yani zihnin ve yaratıcılığın ışığı”dır.

ÖLÜM VE KOCAMAN BİR BOŞLUK

Romanın ikinci bölümünde zaman geçmiştir, Mrs. Ramsay ölmüştür ve arkasında kocaman bir boşluk bırakmıştır. Mr. Ramsey, karısının ölümüyle sanatsever edebiyatçı kimliği zayıflamış, despotluğu iki beden küçülmüştür,

Üçüncü bölüm “Fener” adını taşımaktadır; Yıllar önce gidilemeyen Fener’e; Mr. Ramsay ve artık birer yetişkin olan çocukları James ve Cam giderler; “Demek ki böyle bir şey, diye düşündü James, yıllar boyu öteki tarafından gördüğümüz bu fener; çıplak bir kayanın üstündeki basit bir kulübe.”

Romanın ilk sayfasındaki çocuk James’in fenere gitme arzusu hava koşullarının kötü olması ve babasının hava muhalefetini bahane ederek sürekli çocuğunun bu arzusuna karşı çıkması nedeniyle ertelenmişti. James ve Cam artık yetişkindirler; Mr. Ramsay da yaşlanmıştır (ama eski huylarını devam ettirmektedir, hâlâ otoriter, hâlâ umursamaz, teknenin içinde kitap okumaktadır) ve yıllar sonra gidilen fener anlamını yitirmiş, çıplak bir kayanın üzerinde basit bir kulübe olmuştur.

YIRTICI SORGULAMALAR...

Son bölümde Lily de adadaki eve tekrar gelmiştir. sorgulamaları başlar, bu sorgulamayla birlikte Mr. Ramsay’e olan öfkesi artar, Mrs. Ramsay’e da ölmüş olduğu için öfkelidir. Aslında çocuklar da babalarına karşı son derece öfkelidirler, özellikle James yaşamı boyunca bu zorbaya kin duymuştur; “Bıçağı alıp babasının kalbine saplamak bir simge olarak sürekli içinde taşıdığı bir şeydi.” Gerçekte öldürmek istediği üzerine çullanan o şeydi; çocukken, soğuk, sert pençeleri ve gagasıyla çıplak bacaklarına saldıran vahşi siyah kanatlı harpyaydı!¹

James, babasını yırtıcı bir kuşa benzetir. Aslında öfkelendiği kendisidir, öldürmek istediği babasının otoritesine ve despotluğuna bugün bile karşı çıkamayışıdır, zorbanın otoritesine itaat etme durumundan tekne ile fenere giderken bile kurtulamamıştır. “O, fenere gelinecek, dediğinde kim gelmiyorum, diyebilirdi ki? Şunu yap. Bunu getir. Kara kanatlar açılır, o sert gaga bir yerinizi parçalardı”.

WOOLF’UN BİLİNÇ AKIŞI TEKNİĞİ

Lily ise artık kırk dört yaşında, zamanını boşa harcayan ya da resim yapar gibi görünen ama bunu beceremeyen bir kız kurusu gibi hisseder kendini, bunun sebebinin Mrs. Ramsay’nin ölümü olarak düşünür. Bu hırsla fırçayı eline alır, o evdeki anılardan yola çıkarak bu düşünce ve duygular içinde Mrs. Ramsay’nin resmini yapıp bitirir.

Roman sonuna gelindiğinde amaçlar; deniz dalgalarının kıyıya çarpma sesleri eşliğinde gerçekleşmiştir artık. Fenere gidilmiş, resim yapılmış, ve eş zamanlı olarak Mr. Ramsay teknede okuduğu kitabı bitirmiştir…

Zihinde yaptığı yolculuklarla bilinç akışı tekniğini en iyi kullanan yazarlardan biri olan Virgina Woolf, Deniz Feneri’ndeki ışığı üçgen şeklinde düşünür; “sabit ışık, hayallerin ışığı ve yaratıcılığın ışığı”. Yazar bütün bu ışıkların yansımasını taşıyarak üçgenin içini doldurur ve ortaya bir “şah yapıt” çıkar...

¹ Eski Yunan mitolojisinde fırtınaların ve ölümün sembolü sayılan kanatlı ifrit.

Deniz Feneri / Virginia Woolf / Çev.: Kıvanç Güney / Kırmızı Kedi Yayınevi / 232 s. / 2020.

Deniz Feneri / Virginia Woolf / Çev.: Osman Akınbay / Turkuvaz Kitap / 232 s. / 2020.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler