'Yeni düzenlemeler yapacağız'
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Basına bakış açısı, basının içinde bulunduğu şartlar, gazetecilerin ekonomik ve özlük hakların elbette çağdaş ülkelerde olduğu gibi güvence altına alınması lazım'' dedi.
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''16 Ocak Basın Onur Günü'' dolayısıyla Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti tarafından Kasr-ı Hümayun'da düzenlenen törende yaptığı konuşmada, 16 Ocak gibi anlamlı bir günü yine aynı mekanda kutlamanın çok önemli olduğunu, Büyük Atatürk'ün Cumhuriyet'ten önceki ilk ve tek basın toplantısını Sultan Abdülaziz'den kalan İstanbul dışındaki saraylardan biri olan bu mekanda gerçekleştirdiğini söyledi. Cumhuriyet'e giden yolda bu mekanın çok önemli bir kilometre taşı olduğunu ifade eden Arınç, Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti'nin her yıl 16 Ocak'ta bu günü ''Basın Onur Günü'' olarak kutlanmasına karar verdiğini, bu vesileyle Atatürk'ü ve çalışma arkadaşlarını şükranla yad ettiğini belirtti.
Basının Anayasa ile güvence altına alınan önemli bir kurum olduğu dile getiren Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bazıları '4. kuvvet medya' diyor, bazıları sıralamaya itiraz ediyor, çok daha önemli bir yerde olduğunu ifade ediyor. Medya yerel gazeteleriyle, televizyonlarıyla, belgesel yayın yapan televizyonlarıyla, bütün gücüyle sektör olarak çok önemli. Halkımızın bilgilenme hakkını en güzel şekliyle yerine getiriyor. Basında sansürün kaldırılışının yıl dönümünü kutladığımız gibi, 6 gün önce de 'Çalışan Gazeteciler Günü' kutlandı. Basının hür olması elbette sadece Türkiye için değil, bütün dünya için, halklar için çok önemlidir. Anayasamızın 28 ve müteakip maddelerinde de bunlar güvence altına alınmıştır. Bir meselenin Anayasada kanunlarla güvence altına alınması, sadece satırlarda kalmasını gerektirmiyor. Bunun gerçekten işlevselleştirilmiş olması lazım. Basına bakış açısı, basının içinde bulunduğu şartlar, gazetecilerin ekonomik ve özlük hakları elbette çağdaş ülkelerde olduğu gibi güvence altına alınması lazım. Eğer Türkiye çağdaş demokratik, özgürlükçü bir yapıya kavuşacaksa bunda en büyük pay basına düşmektedir. Bunu isteyenler basının da bu konudaki önemini iyi bilmek zorundadırlar.''
RTÜK Kanunu'nda düzenleme
Arınç, 2004 yılında sektörün bütün temsilcilerinin katılımıyla bir şura gerçekleştirildiğini ve Basın Kanunu'nu çıkardıklarını hatırlatarak, şunları kaydetti: ''Kabul edelim ki üzerinde çok fazla itiraz edilmeyen bir kanuna sahibiz. Şüphesiz uygulamalar sırasında aksayan ve eskiyen hükümler olursa bunlar da değiştirilebilir. Önümüzde önemli bir çalışma var. RTÜK'ün 1994 yılında çıkan kanununu yeni baştan düzenledik. 51, 52 maddelik bir kanun oldu. Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği hükümlerin yerine yeni hükümler koyduk, boşluklar vardı onları doldurduk. Terminoloji değişmişti onu dikkate aldık. AB uyum sürecinde, radyo ve televizyonların yeniden düzenlenmesiyle ilgili yeni çağdaş bir RTÜK Kanunu'nu taslak haline getirdik. Üç dört aydır web sitemizde yayınlandı, bununla ilgili itirazlar dikkate alındı. Bir hafta içinde TBMM'ye sevk edilmiş olacak.''
Bakanlığıyla ilgili ve bağlı birçok kuruluşun bulunduğunu, bunlardan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdür Vekili Salih Melek ile Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Hilmi Bengi'nin de bu törende yer aldığını belirten Arınç, Anadolu Ajansı ile Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün de TBMM gibi 1920'de kurulduğunu hatırlattı. ''Anadolu Ajansı ile Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü yerel basını güçlendirme, gazetecilerin haklarını gözetmek noktasında önemli adımlar attı'' diyen Arınç, ''Basın kartlarına sahipsiniz ama bu basın katlarına yeterli itibarı ve hatta fonksiyonlu hale getirmeyi son günlerde yapılan çalışmalarla ancak karşılayabildik. Bugün sarı basın kartı sahibi olan arkadaşlarımızın Türkiye'de yararlanabilecekleri çok önemli işlemler var. Bunlar daha da genişletilebilecek'' diye konuştu.
6 ay içinde Basın Şurası
Aynı zamanda TRT'den de sorumlu olduğunu hatırlatan Bülent Arınç, TRT'nin kamu yayıncılığı yaptığını, kanunla kendisine verilen görevi yerine getirmeye çalıştığını söyledi.
TRT-5 Anadolu kanalından yerel televizyonların da yararlandığını anlatan Arınç, ''Onlar içinde program yapabiliyorsunuz, onlardan program desteği alabiliyorsunuz'' dedi.
TRT'nin bugün 11 kanala ulaştığını belirten Arınç, önümüzdeki hafta İstanbul'da Avrupa Birliği ülkeleriyle ilgili yeni bir kanalın hizmete gireceğini ifade etti. Ardından tamamen İngilizce bir kanalın hizmete gireceğini dile getiren Arınç, ''TRT turizm, belgesel, müzik, TRT-Türk ve diğerleriyle farklı kanallarla daha çok izleyiciye ulaşmak niyetindeyiz'' dedi.
Yerel gazete ve televizyonların desteklenmesinin hem Anadolu Ajansının kendi sitesinde, hem de Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün kendi sitesinde yayımladığı haber ve bültenlerle, bir taraftan da TRT-5 kanalıyla daha güçlü hale geldiğini söyleyen Arınç, şunları kaydetti: ''Şüphesiz sektörde sorunlar var. Gazetecilerimizin, ekonomik ve özlük haklarını dikkate almamız lazım. Patronlarla ve işverenlerle temaslarımızı götüreceğiz. Elbette basından da beklediğimiz sorumlu bir gazetecilik yapılmasıdır. Gazeteciliği, basında önemli görevler üstlenmeyi bir ifade özgürlüğü olarak görüyoruz. İfade özgürlüğünün sınırları AİHM'in birçok kararında çizilmiş bulunuyor. Terör ve şiddetin bir araç olarak kullanılmaması, kamu düzenine dikkat edilmesi, suç işlenmesine tahrik edilmemesi... Bugün gazeteciler hakkında ceza muhakemesi kanunları ve ceza kanununa göre açılmış pek çok davalar buluyor. Bunların 4 bin civarında olduğunu biliyoruz. Özellikle son yıllarda yapılan adli soruşturmaların gizliliğinin ihlali sebebiyle açılmış pek çok davalar var. Bu davaların bir kısmı da sonuca bağlandı, bağlanmak üzere. Bakanlığım olarak bir çalışmanın içindeyiz. Basın özgürlüğünü ve gazetecilerin haber alma özgürlüğünü kısıtlayan maddeler, Yargıtay ve mahkeme kararları dikkate alınmak suretiyle, benim başında bulunduğum bir grupla çalışıyoruz. Adalet Bakanlığına da görev verdik, onlar da çalışıyor. Bazı kanunların bazı maddelerinde suç unsurlarının yeniden dikkate alınması suretiyle basın özgürlüğüne ilişen noktalarda yeni düzenlemeler yapacağız.'' Bu yılın ilk 6 ayı içinde bir basın şurası düzenlemeyi planladıklarını anlatan Arınç, sektörün önde gelen kuruluşlarını dikkate alarak, basının içinde bulunduğu talepler, beklentiler, öneriler ve sorunları masaya yatıracaklarını ifade etti.
Arınç'a 'Basın Onur Ödülü'
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç'a, Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti tarafından ''Basın Onur Ödülü'' verildi. Arınç'a ödülünü, Cemiyet Başkanı Halit Yılmaz sundu.
Arınç, ''Bu ödüle layık olmak için çok çalışmamız lazım. Basınla ilişkilerimiz ne kadar iyi olursa, el ele verip sorunlarımızın çözümü konusunda ne kadar adım atarsak, medyanın güçlenmesi ne kadar çabuk olursa, bu ödülü o kadar hak etmiş olacağım'' diye konuştu.
Arınç, ödül töreninin ardından Atatürk'ün 16 Ocak 1923'te düzenlediği basın toplantısında oturduğu masaya oturdu. Arınç'ın ardından aynı masada Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdür Vekili Salih Melek, Anadolu Ajansı Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Bengi, Radyo Televizyon Yayıncıları Federasyonu Başkanı Adnan Yüce de yerlerini aldı.
Bülent Arınç, daha sonra kasrın bahçesinde Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün ''Atatürk ve Anadolu Basını'' adlı sergisini açtı. Bu serginin basınla ilgili çok önemli bir sergi olduğunu dile getiren Arınç, Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü'nün bu sergi için en önemli arşiv belgelerini getirdiğini kaydetti. Arınç, serginin ardından gazetecilerle hatıra fotoğrafı çektirdi.
'Yaptığımız çalışmalarla ülkemizi 11 dilde tanıtıyoruz'
Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürü Vekili Salih Melek, bu günün, kendileri için anlamlı ve farklı bir gün olduğunu belirtti. ''Basın Onur Günü'' dolayısıyla düzenlenen törenin, Başbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü için büyük bir önem arz ettiğini vurgulayan Melek, şunları söyledi: ''Çünkü Gazi Mustafa Kemal Atatürk, tanıtım ve haberleşmeye verdiği önemin bir gereği olarak 1920'de genel müdürlüğümüzün kurulmasını istemiştir. Amaç, güçlü ve etkili bir basın oluşması için çalışmaktı. Yaptığımız çalışmalarla 11 dilde ülkemizi tanıtıyoruz. Her gün 16 dilde bütün dünyayı tarıyoruz. Ülkemiz hakkında çıkan haber ve yorumlarla ilgili Bakanlığımızı bilgilendiriyor ve kamuoyuna bilgi sunuyoruz.''
Vali Gökhan Sözer
Kocaeli Valisi Gökhan Sözer ise konuşmasında, Kocaeli'nin tarihi sürecinde ve günümüzde çok önemli bir il olduğunu, bunun birçok tarihi, ekonomik, kültürel ve sosyal nedenlerinin bulunduğunu söyledi. Sözer, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün 14 Ocak 1923'de Batı Anadolu'yu kapsayan bir aylık gezide, çeşitli temaslar yapmaya karar verdiğini, Ankara'dan yola çıktığında ilk molasını Arifiye'de verdikten sonra bir konuşma yaptığını anımsattı. Sözer, şöyle devam etti: ''Atatürk, Kasr-ı Hümayun'da sadece gazeteci değil, yazar ve önemli Türk aydınlarıyla birlikte 16 Ocakta başlayan ve 2 gün sabaha kadar devam eden bir toplantıyı yaparak düşüncelerini, yeni kurulacak devleti, geleceği ve bugün için çok önemli olan stratejik konuları görüşmüş, tartışmış, fikirlerini anlatmış, nabzını yoklamış ve düşüncelerini almıştır. Atatürk'ün, birikimine ve aydın kişiliğine baktığımızda çok doğru bir tercihle kendi düşüncelerini anlattığı ve kamuoyunun, aydınların düşüncesinin ne olduğunu anladığını da burada tespit ediyoruz.''
Kocaeli'nin böyle bir toplantıya, Atatürk'ün attığı bu adıma dahil olmaktan, bugünü anmaktan onur ve gurur duyduğunu dile getiren Sözer, ''16 Ocak tarihi bizim için çok önemli bir gündür. Kocaeli'nin adını yücelten ve yükselten, Türk tarihini, Türkiye Cumhuriyeti devletini bir kez daha hatırlatan ve sevdiren bir gündür. Bu nedenle bugüne sahip çıkıyoruz. Bu onura dahil olanlara ve bu onuru kutlayanları tebrik ediyorum'' dedi.
'Kocaeli'nde 20 bin yerel gazete satılıyor'
Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu ise Cumhuriyetin zor şartlar altında kurulduğunu belirterek, ''Cumhuriyetin kuruluşuna ve temellerinin atılmasına tanıklık eden Kocaeli, adına büyük bir gururdur. Cumhuriyeti korumak, geliştirmek ve yüceltmek gerekir. Böyle bir kente hizmet etmek, yaşanabilir bir hale getirmek için çalışıyoruz'' diye konuştu. Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Sertel ise, bu günü Türkiye'nin gündemine taşıyan Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti (KGC) Başkanı Halit Yılmaz'a teşekkür ederek şunları söyledi: ''Kasr-ı Hümayun'da gazetecilerle yan yana Türkiye'nin geleceğini çizen Atatürk, görüş alışverişinde bulunmuştur. Biz sayın Arınç'ın Türkiye'de basın sorununu çözeceğine inanıyor, yerel basının içinde bulunduğu durum için etkin çalışmalarını izliyoruz.''
KGC Başkanı Yılmaz da Atatürk'ün 16 Ocak 1923'de düzenlediği basın toplantısının, hayatında düzenlediği ilk ve tek basın toplantısı olmasının Kocaeli tarihinde önemli bir sayfa oluşturduğuna değindi. Kocaeli'deki yerel basının çok güçlü olduğunu vurgulayan Yılmaz, kentte 20 bin yerel gazete satıldığını, bu anlamlı günün kutlanmasında, bayrağı daha da yukarıya çıkarmaktan yana olduklarını sözlerine ekledi. Törene Anadolu Ajansı Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Hilmi Bengi de katıldı.
Arınç, Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı da ziyaret etti
Bülent Arınç, 16 Ocak Basın Onur Günü dolayısıyla geldiği Kocaeli'nde Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı ziyaret etti. Burada gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtlayan Arınç, sanayisiyle ve gelişen toplumuyla Türkiye'nin çok önemli illerinden biri olan Kocaeli'nin, parlamentoda da en iyi şekilde temsil edildiğini söyledi. Bir gazetecinin , ''Anayasa değişikliği konusunda muhalefetten beklentiniz nedir?'' sorusu üzerine Arınç, bu konuda henüz bir teklif bulunmadığını ifade etti.
Anayasa'nın bazı maddelerinde değişiklik yapılması, hatta bugüne kadar üçte biri değişmiş olan 1982 Anayasası'nın daha çağdaş bir düşünceyle AB normlarını içeren, daha demokrat, daha sivil bir Anayasa olarak düzenlenmesi konusunun Türkiye'nin epeyden beri gündeminde olduğunu belirten Arınç, şunları kaydetti: ''2007 seçimlerini takiben böyle bir anayasa çalışmasını iktidarımız yapmıştı. Fakat bugüne kadar, umumi anlamda yeni ve sivil bir anayasa yapma imkanını bulamadık. Anayasa'da bugüne kadar kısmen değişiklikler yapıldı. AB sürecinde Anayasa'nın 40'tan fazla maddesi değişti. Bugüne kadar da 1982'den bu yana 60 maddesi değişti. Dolayısıyla 175 madde olan Anayasa'nın üçte birinin zaten değiştiğini kabul edebiliriz. Dolayısıyla baştan sona yenilenmiş Avrupa insan hakları sözleşmesi, AB süreci, özgürlüklerin daha bir genişlemesi, demokratikleşmenin tamamlanmasıyla bütünleşecek bir anayasaya ihtiyacımız var. Bunun için iki ihtiyacımız bulunuyor. Bir tanesi, anayasa nitelikli oyla değişebiliyor. En az 330, en fazla 367'nin ötesi olması lazım. Sayısal çoğunluğa parlamentoda sahipseniz anayasa değişikliğinden bahsedebilirsiniz. Bazen bir partinin, tek başına sağlayabileceği milletvekili sayısıdır, bazen iki üç partiye ihtiyaç duyulabilir. İkincisi de anayasalar temel belgelerdir. Bunlar üzerinde değişiklik olurken, siyasi mutabakat kadar, toplumsal mutabakatın da olması gerekir. Toplumda genel bir mutabakatın olduğunu söyleyebiliriz ama parlamento içinde hem nitelikli çoğunluğa ulaşabilen hem bütünlük itibariyle muhalefet partilerinin de desteklediği bir değişiklikten bahsetmek şu anda söz konusu değil.''
''O kadar lüzumlu, o kadar zaruri bir anayasa değişikliğine ihtiyaç duyulabilir ki bunun için halk oylamasına gitmek de göze alınabilmeli'' diye konuşan Arınç, referandumun demokratik yöntemlerden biri olduğunu, nasıl seçimlerde millet iradesine başvuruluyorsa, bunun dışında temel noktalarda karar alabilmek için de referanduma gidilebileceğini vurguladı. 2007 seçimlerinden sonra 11 maddelik anayasa değişikliğinin referandum yoluyla kabul edildiğini hatırlatan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Arınç, şunları kaydetti: ''Dolayısıyla, önümüzdeki aylarda ve haftalarda zaruri bir anayasa değişikliği hissedilirse, en az 184 milletvekilimizin teklifiyle parlamentoda görüşülebilir. Temenni ederiz ki 367'nin üzerindeki bir oyla referandum ihtiyacı olmadan kabul edilsin. Ama bunun altında bir destekle çıkacak olursa o zaman son kararı halkımız doğrudan bizzat kendisi verir. AB'ye üye ülkelerin birçoğunda bırakın anayasa değişikliklerini, yerel yönetimlerle ilgili konularda bile halk oylaması sık sık yapılmaktadır. Yani egemenlik milletindir, millet iradesini bazı konularda ortaya koyabilmelidir.''
Bir bakıma bir referandum ihtimalinin düşünülebileceğini, o açıdan referanduma sunulmasıyla ilgili kanundaki süreleri daha kısaltmakta fayda olduğunu söyleyen Bülent Arınç, şöyle konuştu: ''Meclisimizde kanun değişikliği gündeme geldi. 19 Ocak Salı günü Anayasa Komisyonu'nda görüşülecektir. Burada 120 günlük halk oylamasına sunulmasıyla ilgili süre 45 güne indirilmektedir. 45 gün içinde bir hazırlık yapılıp bir anayasa değişikliğinin referanduma sunulması imkanı daha da kolaylaştırılacaktır. Bunların hepsi demokratik yöntemlerdir. Bunların altında başka bir amaç aramak bence doğru değildir.''
'Türk milleti onurlu bir millettir'
Arınç, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığını ziyaretinde, bir gazetecinin İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon'un, Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol'a yönelik diplomatik nezaket kurallarına uymayan davranışını hatırlatması üzerine, olayın üzücü olduğunu belirtti. Arınç, şunları söyledi: ''İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Ayalon isminde bir zat Türkiye Büyükelçisini kaba ve küçültücü sözlerle karşıladı. Bunu İsrail basını aracılığıyla da Türkiye'ye karşı kötü bir davranış olarak sergiledi. Buna sadece Hükümetimiz, sadece büyükelçi değil, topyekün Türk milleti büyük bir infial gösterdi. Yayınlanan fotoğraf ve o kişinin yaptığı konuşmalar büyük bir nefretin mucibi oldu, böyle olması da çok doğaldır. Türk milleti onurlu bir millettir. Milletimize ve devletimize yapılan affedilecek bir olay değildir. Maalesef, İsrail'in bugünkü yönetimi içinde barındırdığı, bu tür bürokratlarla hatalı bir yöntemi seçmiş oldu. Buna hepimiz tepki gösterdik. Hükümetimiz keskin notalarla, beyanatlarla İsrail hükümetini bu yaptığı küçültücü davranıştan dolayı hem hükümetten hem Türk milletinden özür dilemeye davet ettik. Aksi takdirde Türk büyükelçisinin geri çekileceğini ve ertesi gün Türkiye'ye dönmesinin isteneceğini ifade ettik. İlk gönderdikleri mektup yeterli görülmedi. Tam bir özür dileme mektubu şeklinde değildi. Daha sonra hem Türk milletinden özür dileyen hem de kendisinin yaptığı kabalık dolayısıyla özür dileyen bir resmi mektup hükümetimize ulaştı.''
'Bu tür muameleler hoş karşılanmaz'
Burada kaybedenin İsrail hükümeti olduğunu ifade eden Arınç, sözlerine şöyle devam etti: ''Çünkü dünyanın hiçbir yerinde bu tür muameleler hoş karşılanmaz. Aranızdaki ilişkiler kötü bile olsa... Kaldı ki, sadece İsrail'in sorumsuz bazı uygulamaları sebebiyle Türk hükümeti ve Sayın Başbakan, hepimiz zaman zaman eleştirilerimizi dile getiriyoruz. Bunlardan Gazze sadece bir örnektir. Ama buna karşılık yapılacak şey, böyle bir davranış olamazdı. Burada kazanan Türkiye devleti oldu, onun itibarı oldu. Çünkü İsrail kolay kolay özür dileyen bir ülke değildir. Böylesine açık bir mektupla sadece Türkiye'nin değil tüm dünya kamuoyunun da nefretle takip ettiği bir olay karşısında özür dilemişlerdir. Bu İsrail'in dünyadaki yalnızlığını göstermektedir. Çünkü o kadar sorumsuz, o kadar cüretkar işler yapıyorlar ki sanki tüm dünya onları alkışlayacak zannediyorlar. Halbuki, gördüğümüz kadarıyla Amerika Birleşik Devletleri dahil son olaylarda hiçbir ülke İsrail'in yanında yer almamıştır; almamaya da özen göstermiştir. Türkiye'nin dış politikadaki itibarlı tutumu hem bölgenin hem dünya barışının yeniden kurulmasındaki sorumlu tutumu tüm dünyada takdirle izlenmektedir. İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısının yaptığı bu çirkin, bu ayıp, bu sorumsuz davranış karşılığında Türkiye'den özür dilenmesi mesele karşısındaki hassasiyetimizi göstermektedir.''
'Bugüne kadar hiç kimse erken seçim istemedi'
Arınç, bir gazetecinin muhalefet partilerinden gelen erken seçimle ilgili değerlendirmeleri hatırlatması üzerine, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gerekli açıklamayı yaptığını, bir bakan olarak da farklı bir görüş ifade etmesinin mümkün olmadığını belirtti. ''Ama 'Bülent Arınç'tır belki farklı bir şey söyleyebilir' diye düşünebilirsiniz'' diyen Arınç, şöyle konuştu: ''Bir defa, 30-40 yıldır siyasetin içinde bulunan insan olarak, hiçbir dönemde böylesine gayri ciddi bir erken seçim teklifinin yapıldığını, hatta mırıldanıldığını görmedim. Türkiye hep erken seçimler görmüştür. 1987, 1991, 1995, 1999 ve 2002... Bunların hiçbiri yasal, anayasal sürelerini doldurmamıştı. AK Parti olarak, 2002'de tek başına iktidara geldik o zaman 'güçlü bir iktidar zamanında seçim yapar' dedik. Bunu da gösterdik.
Bugüne kadar kimse erken seçim istemedi. Bazılarına karşı biz ısrarla 'gücümüz var, halktan aldığımız yetkiyi son gününe kadar kullanacağız' dedik. Ama biliyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı seçilmesi sürecinde parlamentoya müdahaleler yapıldı, elimizden bu imkan alınmak istendi. Anayasa değişikliği yaptık, orada da iktidar gücünü gösterdi. 'Madem parlamentoyu kilitlediniz, bu kilidi açmak için seçime ihtiyaç var' dedik; kasım ayında yapacağımız seçimi temmuz ayına, yani yalnızca 3 ay öne aldık. Bunun sebebi de biz değiliz, Cumhurbaşkanlığı sürecini kilitleyenlerdir. Onlar da kendi kazdıkları kuyuya düşmüşlerdir. Anayasanın bazı maddelerini değiştirdik, milletvekilliği seçimlerini 4 yılda bir yapılmasını, aynı zamanda Cumhurbaşkanını halkın seçmesini parlamento olarak kabul ettik.''
'Bu, bir vatansever için doğru bir davranış değil'
''2007 seçimlerinde, yüzde 47 oranla tek başına iktidar olan AKP'ye karşı kim, hangi haklı sebeplerle erken seçim isteyebilir?'' diye soran Arınç, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ''erken seçimi 'topu taca atmayı düşünerek' konuştuğunu'' öne sürdü. Bahçeli'nin, üçlü hükümette koalisyon ortağıyken, 2002 yılının temmuz ayında ''seçime gidiyoruz'' deyip, ortaklarına bunu kabul ettirdiğini anlatan Arınç, ''şimdi öyle bir ciddi seçim talebi olduğunu görmediklerini'' kaydetti. Arınç, Bahçeli'nin, ''milli iradeye ihtiyaç duyulan günlerde yaşıyoruz' gibi imalı sözlerle erken seçimi dillendirebildiğini'' ifade ederek, sözlerine şöyle devam etti: ''Muhalefet açısından bir erken seçim talebi ciddi ve güçlü olarak ortada görülmüyor. Türk siyaseti, Türkiye'nin yönetimi bakımından bir erken seçime ihtiyaç olmadığını düşünüyoruz. Hükümet, görevinin başında, güçlü bir iktidar, parlamento çoğunluğu var. Türkiye'de sosyal, siyasal pek çok olay yaşanıyor olabilir ama güçlü bir iktidar her yönüyle bu meselelere vakıf ve onları eliyle yönetmesini biliyor. Biz milletten aldığımız iktidar yetkisini son güne kadar kullanmayı, demokrasinin bir erdemi olarak kabul ediyoruz. Erken seçim şartları oluşursa, milletimizin önüne çıkar, bu isteği önce biz ifade ederiz. Muhalefetin, zaten Türkiye'yi erken seçime götürecek bir gücü ve kudreti de yok. Erken seçim sözleriyle Türkiye'nin siyasi ve ekonomik istikrarını bozmayı amaçlıyor olabilirler. Çünkü seçim sinyali verilmesi ülkede hem yatırım yapanları, hem geleceği düşünenleri tedirginliğe sevk edebilir. Hükümeti zaafa uğratmak, Türkiye'nin istikrarını bozmak amacı taşıyorlarsa bu bir vatan sever için doğru bir davranış değildir.''
Muhalefetin, 'hükümeti zorlayalım, zorunlu bir erken seçim yapalım' düşüncesi olabileceğini dile getiren Arınç, ''İnanın ne zaman bir seçim yapılırsa yapılsın AK Parti'nin üçüncü dönem iktidarını kimse engelleyemez. Ben Sayın Erdoğan'ın yerinde olsam, beklenmedik bir zamanda 'hadi bakalım' der bunları bir korkuturum. İnanın 'erken seçim' değil, 'er' bile diyemezler. Şu anda erken seçim isteyecek güçleri de, takatleri da yok, güçleri hiçbir zaman da yetmeyecek. Zamanında seçimi yapacağız, o zaman da herkesin saçı önüne düşecek'' diye konuştu.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama