Yeşilçam'ı kuran kuşağın son temsilcisiydi
Memduh Ün'ü hep anacak, arayacak, o güzel filmleri – umarım- onarılıp hayata döndükçe üzerinde konuşacağız.
Memduh Ün’le birlikte Yeşilçam’ı ilk kuran ustaların sonuncusu da aramızdan ayrılmış oluyor. Lütfi Akad’ın Vurun Kahpeye filmiyle (1949) sinema sahnesine giren ve aslında 60’lı yıllarda tüm özellikleriyle birlikte başlayan Yeşilçam’ın temellerini 50’li yıllarda atan beş sinemacıdan biriydi o: Akad, Atıf Yılmaz, Osman Seden ve Metin Erksan’la birlikte...
Ama Ün’ün serüveni hayli farklı başlayıp gelişti. Öncelikle daha tıp fakültesinde okurken futbol merakıyla terkedip yıllarca top peşinde koşturan, bu arada çeşitli işlerde çalışan Ün, 1947’de oyuncu olarak girdiği sinemaya bir başladı, pir başladı. Daha 1951 yılında ilk yapım şirketini kurması ve bunu (sonraları Uğur Film olarak) hep sürdürmesi, onu diğerlerinden ayıran önemli bir öğedir. 70 kadar yönetmenliği yanında iki misline yakın yapımcılığı da buna bir kanıttır.
Ün de o yıllarda sinemamızı etkileyen kaynaklardan beslendi. Öncelikle Amerikan sineması ve onun ‘tür filmleri’ ayrımı. Sonra, 1940’ların ünlü Fransız Şiirsel-Gerçekçilik, 45’lerin ise İtalyan Yeni-Gerçekçilik akımları. Sinema okullarının olmadığı ve heveslilerin kendi kendilerini yetiştirdiği o ortamda, bu yabancı etkiler bizim gerçeklerimizle beslenerek yönetmenlere özel kapılar açmıştı.
Ün önceleri melodramı seçti. Ardından da popüler güldürüleri. 1955’de başladığı yönetmenliğinde önemsiz filmler yaparken, birden 1958’de Üç Arkadaş geldi: o yıl çektiği 4 filmden biri. Ama ötekiler çoktan unutulmuşken, Üç Arkadaş bugün bir başyapıt sayılıyor: bana göre klasik Yeşilçam’ın en güzel ve temsil edici filmi.
Elbette bunun birçok nedeni vardı. Yarım düzine kalemin katkısı, enfes bir kadro, kendi ifadesine göre tam 35 gün süren çekimler (Yeşilçam sonrasında çok daha hızlı film çekmeye başlayacaktır). Ve ardından gelen büyük başarı, dönemin tüm eleştirmenlerce övülen bir yapım. Soylu bir melodramın denetimli bir duygusallık ve şiirsel bir dille verilmesi.
Şöyle diyecektir: “Filmin işi büyük oldu. Melodramların sıradan oyuncusu Muhterem Nur büyük bir yıldız oldu. Yerli sinemaya gelmeyen bir kitle, başta Saray, salonları dodurdu”. (Memduh Ün Anlatıyor/ Kabalcı Yayınları). Katıksız bir başyapıt doğmuştu.
Esin kaynağı Girik oldu
Sonra makul bir hızla devam etti. İlk Ayşecik filmi, Ateşten Damla ile Kurtuluş Savaşı üzerine en iyi filmlerden biri. Hollywood ve Şiirsel-gerçekçilik esinli büyük kent polisiyeleri: Ölüm Peşimizde, Bire On Vardı, Kanun Karşısında, Aslan Pençesi, Namusum İçin. Ki kendi adıma bunları da çok severim.
Sonra tiyatro ve roman uyarlamaları: Kırık Çanaklar, Avare Mustafa, Boş Yuva, Ağaçlar Ayakta Ölür, Yıldız Tepe, Son Gece, Yaprak Dökümü, İlk ve Son. Ve kimi zaman hoş popüler güldürüler: keyifle hatırladığım Ayhan Işık-Fatma Girik filmi Halk Çocuğu, Kırk Küçük Anne, Zilli Nazife, Aslan Pençesi.
Sonraları verimi giderek azaldı. 1971’de yaptığı ikinci Üç Arkadaş’ta ilkinin başarısına erişemedi. Yaşar Kemal uyarlaması Ağrı Dağı Efsanesi, Suat Derviş uyarlaması Cevriyem de çok iyi sayılmaz. Ama daha 1958’de tanışıp hayatının kadını yaptığı Fatma Girik ona hep esin vermeyi sürdürdü: o andığım polisiyelerden sonra Büyük Yemin, Toprak Ana, Gülsüm Ana, onu Kemal Sunal’la eşleştiren Postacı ve Kanlı Nigar, Orhan Kemal uyarlaması Kaçak, vs.
80’lerin sonlarında ilginç bir 12 Eylül filmi çekti: Bütün Kapılar Kapalıydı. Yepyeni oyuncular ve taze bir heyecanla. Gün Ortasında Karanlık da farklı bir filmdi. 1993’deki Zıkkımın Kökü ise Muzaffer İzgü’den uyarlanmış son derece sempatik bir çocukluk filmi. Bu arada çocuk oyuncuları yönetmedeki büyük başarısı da anılmalı.
Son filmi Ülkü Tamer’in Allaben Öyküleri’nden uyarlanan Sinema Bir Mucizedir oldu (2005). Antep’te 1950’lerde geçen film, Tunç Başaran’ın senaryosunda yola çıkan iddialı bir projeydi. Sağlık sorunları nedeniyle filmi tamamlayamayan 85 yaşındaki Memduh’un yerine Başaran bitirdi. Ben sevmiştim, ama sanırım ustanın onayını alamayan bir film oldu.
Memduh Ün son on yılını zor koşullarda geçirdi. Sağlık sorunlarıyla boğuştu, ama inancını ve iyimserliğini hiç yitirmedi. Yanında Fatma gibi bir eş olduktan sonra niçin yitirsin ki!...Birkaç kez karşılaştık, hatta Sabah için uzun bir söyleşi yaptım: o dönemde oturdukları Hadımköy’deki büyük evlerine giderek... Onu hep anacak, arayacak, o güzel filmleri – umarım- onarılıp hayata döndükçe üzerinde konuşacağıız.
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!