"Yetki Meclis'in değil, milletindir"
Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Türkiye'nin zaaflarını aşmak, daha da güçlenmek için uygulayacağı 'onarım' politikalarının kararlaştıracağı yerin Meclis olduğunu, ancak Mustafa Kemal Atatürk tarafından bizzat belirlenen Türkiye'nin müktesebatını değiştirmeye Meclis'in yetkisi olmadığını, bu yetkinin doğrudan ve yalnızca milletin kendisi olduğunu söyledi.

Atatürk'ün ebediyete intikalinin 71. yılında Hacettepe Üniversitesi'nde de bir anma töreni yapıldı. Anma töreninin ardından Prof. Dr. Hikmet Özdemir, "Atatürk Türkiyesi'nin Siyasal Yönelimi" konulu bir konferans verdi. Konferansına, "2009 yılı 10 Kasımında Türkiyemiz'de bir reform tartışmasının milletimizi yakın gelecekte bir güvenlik krizine doğru sürüklemesi ihtimali hiçbir kişi ve kurum tarafından kabul edilemeyecek bir hadisedir. En azından bunun böyle olduğunu varsaymaktayız ve buna inanmaktayız" sözleriyle başlayan Prof. Dr. Özdemir, şöyle dedi:
Kurtuluş ve kuruluşun üç önemli özelliği
"Bu anma toplantısında söz konusu güncel tartışmalara açıklık getirmek için bir akademisyen olarak yanıtlamak istediğim soru şöyledir: Atatürk, 30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros ateşkesi sonrasında milletin konumunu başka yerlere (merkezlere) göre nasıl belirlemiştir?
Türkiye'nin yakın tarihinde 1919 yılında başlayan yeni dönemin stratejik güvenlik tercihi veya yönelimi hangi denklemle açıklanmıştır ve bu denklemin yan koşulları nelerdir? Atatürk'ün anlatımına göre, kurtuluş ve kuruluş evrelerinde uygulanan stratejik güvenlik tercihinde yol gösterici pusulanın vazgeçilemez üç özelliği vardır; şöyle diyor:
'Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir.'
Bu yol gösterici pusulanın özellikleri sırasıyla, 'içinde yaşadığımız yurt'; 'bağrından çıktığımız Türk milleti' ve 'milletler tarihinin bir facia ve ıstırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir'. İşte bu üç belirleyici özellik, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş müktesebatının denklemidir."
"Kurtuluş Savaşına katılan hiçbir etnik topluluğa imtiyaz vaadinde bulunulmadı"
Kurucu Liderliğin belirlediği ve kuruluş müktesebatı olarak tanımlanan "değiştirilemez" esasları aşındırıcı veya etkisizleştirici işlemlerin; sağlıklı bir reform ve gözden geçirme sürecinde öngörülemeyeceğini vurgulayan Prof. Dr. Özdemir, "Esasen hiçbir yönetim (devlet) dışarıdan bir baskı veya zorlama olmaksızın böyle bir yola yönelmez. Aksi halde o yönetim (devlet) geleceğini arayan ülke konumuna düşer. Kuruluş sürecinin hiçbir evresinde liderlik tarafından millet, bayrak ve dil tekliği bir 'müktesebat' olarak pazarlık konusu yapılmamıştır ve Türk Sancağı altında savaşa katılan hiçbir etnik topluluğa bir imtiyaz vaadinde bulunulmamıştır" diye konuştu.
"Meclis'te etnik kimlikler değil vilayetler temsil edildi"
Prof. Dr. Özdemir, 22 Haziran 1919'da Amasya'da buluşan, 7 Temmuz 1919'da Erzurum ve 4 Eylül 1919'da Sivas'ta kongrelere katılan şahsiyetlerin hiçbirinin farklı etnik kimlikleri temsil amacıyla bu mücadelede yer almadığının altını çizdi. Prof. Dr. Özdemir, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ankara'daki Mecliste bulunan mebuslar, yalnızca coğrafya esasına dayalı olarak vilayetleri temsil etmişlerdir. Savaşın sonuna kadar bu şekilde görevlerini sürdürmüşlerdir. Rauf Bey, Çerkezleri temsilen değil, şanlı Hamidiye'nin kahraman süvarisi ve eski Bahriye nazırı bir vatansever olduğu için İstiklâl Savaşı'na katılmıştır. Her bir şahsiyet, vatanseverlik ortak paydasıyla milletin hukukunun müdafaası amacıyla kendilerine verilen kutsal görevleri yerine getirmiştir. Bir milletin evlatları, tek meclis, tek başkomutan ve tek ordu ve tek sancak altında toplanmıştır.
Türkiye modelinde herhangi bir etnik grup için 'bölgesel özerklik' kurumu kesinlikle söz konusu edilmemiştir. Bütün Türkiye için merkezin (meclisin) atadığı valinin gözetiminde bir vilayet meclisi (şura); yine merkezin (meclisin) atadığı ve yakın vilayetlerin ekonomik gelişmeleri için oluşturulmuş yönetimlerin eşgüdümünden sorumlu bir genel müfettişlik (bölge valiliği) modeli.
Bu anlamda Atatürk'ün 'kapsayıcı ve koruyucu' millet ve devlet tasarımında Türk sözü; tarihi bir asabiyetin, bir dayanışma kültürünün, ortak geçmişe ve kutsal değerlere sadakatin en yüksek anlatım biçimidir."
"Atatürk'ün 'Türk Milleti' projesi rejimin faşizme dönüşmesini engelledi"
1923'te Atatürk'ün tasarımı olarak Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile hukuki ve kurumsal kişilik kazandığını bildiren Prof. Dr. Özdemir, şöyle konuştu:
"Fakat burada yanıtlamamız gereken bir soru daha var: Türkiye örneğinde etnik farklılıkları esas almayan ve özendirmeyen 'milletçi' politika acaba entegrasyonun sağlanmasında ne ölçüde olumlu veya olumsuz sonuçlar doğurmuştur? Bu ve benzeri soruların yanıtları üniversitelerimiz tarafından bütün yönleriyle ve sağlıklı bir şekilde ortaya konulmalıdır.
Unutmayalım ki bizim üniversitelerimiz tarafından bu tür soruların bilimsel karşılıkları akademik yayınlarla yeterince ortaya konulmaz ise art niyetlilerin raporlarındaki sinsi planlar sosyolojik gerçekler olarak algılanmaya ve anlatılmaya başlanır.
Biliyorsunuz 1930'lar Türkiyesi'nin önünde aynı milli devlet içindeki etnik farklılıkların korunması ve demokrasinin çoğulcu yöntemlerle işletilerek bu tür sorunların çözümü konusunda yetkin örnekler yoktur.
ABD'nde ırk ayrımcılığı politikası bütün şiddetiyle sürdürülmektedir; Avrupa'da da Liberal demokrasilerin yanı başında Faşizm ve Nazizm boy vermiştir; bir de Sovyet Rusya modeli.
1930'lar dünyasında Atatürk'ün hukuk alanındaki devrimleri ve ırkçı politikayı daha en başından reddeden Türk milleti projesi; Türkiye'de rejimin Nazizm veya Faşizm türü bir diktatörlüğe dönüşmesini kesinlikle engellemiştir. Bugün Türk milletinin karşı karşıya bulunduğu etnik tuzak, esas itibarıyla bölgedeki feodal ilişkiler sarmalından beslenmektedir.
Atatürk'ün ölümünün 71. Yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin meşruluk temeli ve kuruluş müktesebatı ve Lider'in insanüstü özverili mesaisiyle hayat verdiği Türk milleti, kimi çevreler tarafından ölçüsüz bir iştiha ile sorgulanmaktadır. Elbette bir devletin, evrensel değerler ve tecrübeleri ışığında kendini yenilemesi son derece doğal bir süreçtir."
Yetki Meclis'in değil, milletindir
Prof. Dr. Hikmet Özdemir, 2009 Türkiyesi'nin zaaflarını aşmak, daha güçlenmek ve olası tehlikelere karşı bütün yurttaşlarını korumak için en akılcı ve insani önlemleri almak zorulda olduğunu söyledi. Prof. Dr. Özdemir, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Bu tür onarım politikalarının kararlaştırılacağı yer Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bu anlamdaki iradesi elbette meşrudur ve tartışma konusu yapılmamalıdır ve yapılamaz. Bu irade cumhuriyetin demokratik müktesebatına çoğulculuk ve farklılık anlayışlarıyla daha etkin işlerlik kazandırmak ve Türkiye'deki demokrasiyi daha kaliteli kılmak zorundadır ve bunda hiç vakit yitirilmemelidir.
Fakat, Kurucu Lider tarafından bizzat belirlenen müktesebat ve parola değiştirilmek istenirse buna meclisimizin yetkisi yoktur. Anayasa'ya ve geleneğimize göre bu yetki doğrudan ve yalnızca milletin kendisinindir. Ve millet bu yetkiyi hiçbir kuruma, partiye ve kişiye devretmemiştir ve devredemez. Türk milletinin parolası değişecek midir? Değişmeyecek midir? Millet kendisiyle ilgili müktesebat ve parola değiştirme kararını kendisi verir. Tek sorun budur."

En Çok Okunan Haberler
-
İmamoğlu'ndan YÖK raporuna suç duyurusu!
-
Hukuksuzluk bitti, gazetecilik beraat etti
-
İktidarın 'anayasa' hesapları
-
Çakarlı cipin sahibi ne kadar vergi ödedi
-
Özel'den TBMM Başkanı Kurtulmuş'a 'süreç' çağrısı
-
Okuyan'dan kritik değerlendirme
-
O şartı sağlayanların aylıkları artacak!
-
‘Savunmasına katılmazsam namerdim’
-
Yılmaz Erdoğan'dan Bahçeli'ye 'teşekkür' telefonu
-
163 bıçak darbesiyle öldürdü, 'gülerek' savunma yaptı