YÖK ve Siyasal İktidar
Bugün, tam da bir çoğunluk tahakkümü yaşanmaktadır. Demokrasinin olmazsa olmazı hukuk devleti ilkesidir. Bugün, tüm işlem ve eylemler bu ilke dolanılarak yapılmaktadır.
Yükseköğretim Kurulu (YÖK), yükseköğretimi planlamak, düzenlemek, yönetmek ve denetlemek üzere kurulan bir anayasal kurumdur. YÖK’ün anayasal bir kurum olarak oluşturulması, her türlü baskıdan uzak, ülke çıkarları ve yükseköğretimin isterleri doğrultusunda karar almasını sağlamak içindir. Başka bir anlatımla YÖK, yükseköğretimin çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde yürümesini, ulusun ve ülkenin gereksinmelerine uygun insan gücü yetiştirilmesini, ülkeye ve insanlığa hizmet edecek üniversiteler kurulmasını sağlamak için anayasal bir kurum olarak düzenlenmiş ve bağımsız kılınmıştır. Bu anayasal niteliğine karşın YÖK’ün, alınan kararlara bakıldığında, siyasal iktidarın amacına ulaşması için çalışan bir organa dönüştüğü görülmektedir.
Siyasal iktidar “türban açılımı” yapmıştır. Bunun için anayasanın 10 ve 42. maddelerini değiştirmiştir. Anayasa değişikliğinin, açılımı yasal düzenlemeye bağlamasına karşın, YÖK yönetimi ivedi biçimde rektörlere gönderdiği genelgeyle, yasa değişikliği beklenmeden türbanlı öğrencilerin üniversitelere alınmasını istemiştir. Neyse ki rektörler bu genelgeye, yasal olmadığı için uymamışlar ve genelge de “yetkisizlik” nedeniyle idari yargı tarafından iptal edilmiştir. Arkasından, laiklik ilkesini zedelediği için, türbana ilişkin anayasal düzenlemelerin, Anayasa Mahkemesi tarafından iptali gelmiştir.
İmam hatip açılımı
Siyasal iktidar “imam hatip açılımı” yapmıştır. YÖK hemen devreye girip, ilahiyat fakültelerinin kontenjanlarını 2009 için yüzde 200, 2010 için yüzde 100 arttırmış; ilahiyat fakültelerinin tümünde ikinci öğretim ve Arapça hazırlık sınıfı kurulmasına izin vermiş; ilahiyat önlisans mezunlarının, Diyanet İşleri Başkanlığı ile din hizmetleri sınıfı dışında çalışmasını engelleyen kuralı kaldırarak tüm kamu kurum ve kuruluşlarında çalışmasına ve tüm sınıflardaki kadrolara atanabilmelerine olanak sağlamış; ilahiyat fakültelerinde okuyan öğrencilere pedagojik eğitim verilmesini kabul ederek, ilahiyat fakültesi mezunlarının din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olabilmelerinin önünü açmıştır.
Katsayı operasyonu
Yine YÖK, farklı katsayı uygulamasını kaldırarak imam hatip lisesi mezunlarının yükseköğretimin tüm programlarında okumasına ve böylece devletin din eğitimi ağır basan kişilerce yönetilmesine, laik Cumhuriyet’e verilen zararı düşünmeden, olanak sağlamıştır. Bunun tamamlayıcı kararları Milli Eğitim Bakanlığı’nca alınmış; yapılan yönetmelik değişikliği ile imam hatip liselerinin yükseköğretimin tüm programlarına öğrenci yetiştiren okullar olduğu tanımı yapılıp, müfredatı değiştirilerek bu liseler, genel liselerle eş düzeye getirilmiştir. Böylece, laik ve çağdaş eğitim ilkesine, Öğretim Birliği Yasası’na ve anayasaya aykırı olmasına karşın, genel liselere alternatif olarak, din eğitimi ağırlıklı yeni liseler yaratılmıştır.
Ayrıca YÖK, iktidar yandaşı öğretim elemanlarının, bilimsel aşırma (intihal) ya da başka nedenlerle aldıkları disiplin cezalarının belli bir süreden sonra etkisiz kılınması; “Atatürk aleyhine işlenen suçlar”, “yasadışı kuruluşlara üye olmak, bu kuruluşlarda faaliyette bulunmak ya da bu kuruluşlara yardım etmek”, “öğretim üyeliği sıfatıyla bağdaşmayacak yüz kızartıcı ve utanç verici davranışlarda bulunmak” suçlarının kapsamdan çıkarılması için disiplin yönetmeliğini değiştirmeye çalışmış ve ilahiyatçı bir hocanın, “kamu görevinden çıkarılma” disiplin cezası almasını, zamanaşımı göstermelik gerekçesiyle önlemiştir.
Siyasal iktidar “üniversite açılımı” yapmıştır. YÖK, altyapının, özellikle öğretim elemanı sayısının yeterli olup olmadığını ve anayasal ilkeleri gözetmeden her ilde bir devlet üniversitesi ile üç büyük ilde yoğunlaşan çok sayıda vakıf üniversitesi kurulmasına aracılık etmiştir. Yine bu üniversitelere atanacak rektörlerin iktidar yandaşı öğretim üyelerinden seçilmesine yardımcı olmuştur. Yeni rektörler ve YÖK’ün yeni oluşumunun etkisiyle eski rektörler, bilim yuvası olması gereken üniversiteleri yandaş kurumlar durumuna getirmişlerdir. Atatürk ilke ve devrimlerini, laik Cumhuriyeti savunan öğretim elemanları soruşturmalarla sindirilmiş, kimilerinin üniversitelerden ayrılmasına neden olunmuştur. Yetmemiş; öğretim üyelerinin yeterliliği ve akademik performansının vakıf ve derneklere denetletilmesi için taslak hazırlatılmıştır. Cemaat ve tarikatlara yakın vakıf ve dernekler aracılığıyla yaptırılacak denetimlerle, direnen son öğretim üyelerinin de ders vermeleri engellenmeye çalışılmaktadır. Yerel seçimler sürecinde siyasal iktidara “propaganda malzemesi” yaratmak amacıyla bir ön çalışma yapılıp, farklı bilim dallarındaki gereksinim saptanmadan, yeni kurulan üniversitelerde kurumsallaşma sürecinin tamamlanması beklenmeden üniversitelerin öğrenci kontenjanlarında ölçüsüz artışlar yapılmıştır.
Anahtar YÖK oldu
Siyasal iktidar, kendisine karşı görüş sergileyen meslek örgütlerini ele geçiremeyince YÖK hemen devreye girmiş; öğretim elemanlarının meslek örgütlerinin yönetim ve denetiminde görev alabilmelerini üniversitelerinin iznine bağlayan bir genelge yayımlamıştır. Bu genelge de “yetkisizlik” nedeniyle idari yargıdan dönmüştür.
Yetkisizlik nedeniyle yargıdan dönen genelgeler, aynı zamanda yönetimde yaşanan hukuksuzluğun göstergelerini oluşturmaktadır. Son olarak, siyasal iktidar “Kürt açılımı” der demez, YÖK hemen çalışma başlatmış, sonucunda da Mardin Artuklu Üniversitesi’nde “Türkiye’de Yaşayan Diller Enstitüsü”nün kurulmasını kararlaştırmıştır. Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü, Enstitü’nün “Kürdoloji Enstitüsü” olarak çalışacağını bilmesine karşın, bununla yetinmeyerek, adının “Kürdoloji Enstitüsü” olmamasını eleştirmiştir.
YÖK yönetimi yaptığı açıklamada, anayasal kuralları hiçe sayarak, bu enstitüde öğretim elemanı yetiştirdikten sonra sıranın “Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü” açılmasına geleceğini belirtebilmiştir. Bu arada, “her ile bir üniversite” politikasının yanlışlığını ortaya koyarcasına yalnızca önlisans öğretimi yapabilen Mardin Artuklu Üniversitesi’nde, güçlü bir öğretim elemanı kadrosu gerektiren öğretim üyesi yetiştirecek enstitü kurulmasının çelişkisi anlaşılamamıştır.
Siyasal iktidar tüm açılımları “demokrasi” gerekçesine dayandırmaktadır. Oysa demokrasi çoğunluk tahakkümüne izin vermez. Bugün, tam da bir çoğunluk tahakkümü yaşanmaktadır. Demokrasinin olmazsa olmazı hukuk devleti ilkesidir. Bugün, tüm işlem ve eylemler bu ilke dolanılarak yapılmaktadır. Hukuk devleti ilkesi hukukun üstünlüğünü; hukukun üstünlüğü yargı bağımsızlığını; yargı bağımsızlığı yargıç güvencesini zorunlu kılmaktadır.
Yandaş yargı yaratmak, Anayasa Mahkemesi ve HSYK üyelerini siyasilere seçtirmek demokrasiyle bağdaşmamaktadır. Demokrasinin bir başka olmazsa olmazı laiklik ilkesidir.
Laiklik ilkesinin olmadığı toplumlarda demokratik düzenden söz edilemez. Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi kararıyla tescil edilmiş bir siyasal partinin, bırakın yönetimini sürdürmesini, siyasal yaşamda kalması bile demokrasiyle bağdaşmamaktadır. Atatürk çağdaşlık ve aydınlığının yeniden oluşturulmasının, başta YÖK üyeleri olmak üzere her Türk aydınının birincil görevi olduğu unutulmamalıdır.
En Çok Okunan Haberler
- Garipoğlu'nun mezarından kefen çıkmadı
- Erdoğan’ın ‘İsrail’in hedefi Türkiye’ mesajına tepki
- Hiroşima’ya atom bombası atan pilotun sözleri gündemde!
- Son seçim anketinde ayrım 1'in altında!
- ‘Beni Erdoğan görevden’ aldı diyen CHP’li
- 'Nasrallah öldürülmeden birkaç gün önce...'
- Aile hekimlerine 'hasta garantisi'
- Arda Güler hayal kırıklığına uğradı!
- Kalkışa hazırlanan yolcu uçağı alev aldı!
- İmamoğlu'ndan 'ahmak' davası için yeni hamle