‘Edebiyatın ve seyahatin sağaltıcı gücüne inanıyorum!’

‘Edebiyatın ve seyahatin sağaltıcı gücüne inanıyorum!’

13.10.2025 16:57:00
Güncellenme:
Mehmet S. Aman
Takip Et:
‘Edebiyatın ve seyahatin sağaltıcı gücüne inanıyorum!’

80'inci kez sahipleriyle buluşan Yunus Nadi Ödülleri'nde bu yıl “Öykü” dalında, Prof. Dr. Aysu Erden, M. Sadık Aslankara, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Sezer Ateş Ayvaz ve Özcan Karabulut’tan oluşan seçici kurul tarafından yapılan değerlendirmede ödülün Kemal Gündüzalp’in Nadya’nın Treni (Alkali Kitap) ve Neşe Koçak’ın Kaybolduğum Şehirler (Ayrıkotu) adlı kitapları arasında paylaştırılmasına karar verildi. Ödülü paylaşan yapıtlardan Kaybolduğum Şehirler’de Neşe Koçak, 3 kıtadan 18 öyküyü ve 18 fotoğrafı okuyucuyla buluşturuyor.

80. Yunus Nadi Ödülleri bu yıl Muğla'da sahipleriyle buluştu. “Öykü” dalında, Prof. Dr. Aysu Erden, M. Sadık Aslankara, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Sezer Ateş Ayvaz ve Özcan Karabulut’tan oluşan seçici kurul tarafından yapılan değerlendirmede ödülün bu yıl Kemal Gündüzalp’in Nadya’nın Treni (Alkali Kitap) ve Neşe Koçak’ın Kaybolduğum Şehirler (Ayrıkotu) adlı kitapları arasında paylaştırılmasına karar verildi. Ödül kazanan yapıtlardan Kaybolduğum Şehirler'i kitabın yazarı Neşe Koçak ile konuştuk.

Koçak, Kaybolduğum Şehirler’de, 3 kıtadan 18 öyküyü ve 18 fotoğrafı okuyucuyla buluşturuyor. Öykülerinde gündelik yaşamın içindeki ayrıntıları, mitolojiyi, hafızayı şiirsel bir dille ele alıyor, benlik ve mekânların sınırların iğdiş ediyor.

DENEMEDEN ÖYKÜYE BİR KÜLTÜR ROTASI!

- Asya, Avrupa, Afrika… Üç kıtadan 18 farklı öykü. Bu kitabın fikri nasıl ortaya çıktı?

Bazen bir şehir, beklenmedik bir anda beni çağırır. Böyle bir daveti kabul edip yollara düşen biriyim. Yaşanılan şehirden uzaklaşmanın verdiği özgürlük duygusuyla yeni kültürler keşfetmenin getirdiği hayret duygusu bağımlılık yapıcı. İçeriden gelen ama dışarıdanmış gibi algıladığımız çağrıya kulak verip yollara düşmek… Ve gittiğim her yerde, her şaşkınlıkta, beni sürekli dürten yazma isteği… Başlangıçta, gezip gördüğüm yerler hakkında denemeler yazıyordum; zamanla yazdıklarımın seyahat yazısından çok, öyküye yakın olduğunu fark ettim. Diğer iki öykü kitabımda da bir tema üzerinden yola çıkmıştım. Uygunsuzlar delilik, Gölgedeki Yüzler sanat temalıydı. Kaybolduğum Şehirler’de ise seyahatle kurguyu birleştirerek öyküye yeni bir boyut kazandırmayı amaçladım. Tabii ki bu kitabı yazma sürecinde yalnızca görüp hissetmek yetmedi, kaynak taramalarımdaki tarih ve mitoloji okumaları bana hem bilgi hem de esin verdi. Örneğin, bir antik kentin izini sürerken karşıma çıkan bir çoban, bir tanrıça ya da tarihi bir figür, kurgunun çıkış noktası oldu.

‘NE YAZILDIĞI DEĞİL, NASIL YAZILDIĞI ÖNEMLİ BENİM İÇİN’

- Gündelik yaşamın içindeki ayrıntıları, mitolojiyi, hafızayı her öyküde harmanlıyorsunuz. Ve şiirsel bir dille aktarıyorsunuz. Şiirsel dil kullanımını özellikle mi tercih ediyorsunuz?

Evet, bu bilinçli bir tercih. Düzyazıdan daha gizemli ve katmanlı olan şiiri çok severim. Hafızamda, çocukluğumda ezberlediğim yüzlerce dize var hâlâ. Edebiyat metinlerinde beni cezbeden unsur hep o şiirsel üslup oldu. Ne yazıldığı değil, nasıl yazıldığı önemli benim için. İyi bir edebi metin kulağıma, gözüme, ruhuma dokunmalı diye düşünürüm. Damağımda beni mutlu eden bir lezzet bıraksın isterim. Yazarken de bunu gözetiyorum: Okuyucu “Tanıdık bir ezgiye benziyor; bana güzel bir duyguyu, bir hatırayı çağrıştırıyor” diyebilsin. Gittiğim şehirlerde görünenin arkasındaki ruhu, tarihi, mitolojiyi aktarırken yalın bir anlatı yetmiyor; kelimelerin melodisine, cümlelerin ritmine ihtiyaç duyuyorum. Tarih ve mitoloji okumaları da bu müziğe malzeme sağlıyor. Böylece gerçekler ve düşler yan yana yürürken, dilim kendiliğinden şiirsel bir tona bürünüyor.

Image

‘ÖYKÜLERİM DE FOTOĞRAFLARIM DA YENİ GÖRME BİÇİMLERİNDEN DOĞDU’

- Her öykü öncesi bir fotoğraf karşılıyor okuyucuyu. Fotoğraflar mı öykülerden doğdu, öyküler mi fotoğraflardan?

Ne öyküler fotoğraflardan doğdu, ne de fotoğraflar öykülerden. Her ikisi de gezerek içselleştirdiğim yerlerin bana kattığı yeni görme biçimlerinden doğdu. Şehirleri tanımaya çalışırken birçok fotoğraf çektim. Heykeltıraş olmam, görsel yönümü ön plana çıkardı. Karşılaştığım renkler, dokular ve biçimler öykülerde başka bir gerçeklikte yaşam bulurken yazma sürecinde hafızamı tazelememi fotoğraflar sağladı. Yerel bir kostümü, tarihi bir kapıyı, kısacası ince detayları hatırlamak gerektiğinde devreye girdiler. Sonrasında her öykü için kurguya en yakın, ruhunu ve ışığını en iyi yansıtan kareyi seçip metnin başına yerleştirdim. Fotoğraflar, okuyucuyu renkli bir görselle karşılayıp ardından öyküye davet eden fantastik bir kapı oldu.

‘ÖYKÜLERİM SÜRREALİST BİR DAMARDAN BESLENİYOR!’

- Benlik ve mekânların sınırlarının iğdiş edildiği bir izlek söz konusu. Öykülerinizin kurgusal izleğini merak ediyorum, nasıl bir yol bu?

Öykülerim sürrealist bir damardan besleniyor. Yazarken rüyaları, sanrıları hayalleri kullanıyorum çünkü rüya benim için ikinci bir yaşam gibi. İmgeler ve sembollerle, şimdiyle geçmiş, düşle gerçek arasındaki sınırları silikleştirmeyi tercih ediyorum. Kaybolduğum Şehirler’de mekânlar bir arka plan değil, birer kahraman. Hâl böyle olunca karakterler de genellikle meraklarına yenik düşen, korkularına karyın bilinmeze yürüyen, nevrotik bir bakışla travmalarıyla yüzleşirken bulunduğu mekânın altını üstüne getiren, bir yandan da varlık sıra dışı figürler oluyor. Karakterler aynı zamanda varoluşun anlamını sorguluyor. Varlıkta bir anlam arayışı, yaşama ilişkin içsel sorular, bu metinlerin gizli damarını oluşturuyor. Mekân ve benlik arasındaki sınırlar eriyor, gerçek ile hayal iç içe geçerken öyküler, bu sorgulamanın izlerini taşıyan sürreal bir yolculuğa dönüşüyor.

- Yeni çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Edebiyatın ve seyahatin sağaltıcı gücüne inanıyorum. Her ikisi de kendimi keşfettiğim iki alan. Dolayısıyla bu tür öykülerin devamı gelecek. Birkaç yıl önce yaptığım Fas yolculuğu beni çok etkiledi. O deneyimden esinle kaleme aldığım öyküleri şimdilik ayrı bir dosyada biriktiriyorum; henüz tamamlanmadı ama zihnimde yavaş yavaş şekilleniyor. Marakeş’in, Essaoura’nın Fes’in renkleri, kokuları, gizemli sokakları ve masalsı havası yeni öykülerde kendine yer buluyor. Dosyayı akışa bırakıyorum; her öykünün kendi ritmiyle, kendi hayaliyle tamamlanmasını bekliyorum.

Image