Fotoğraf: KAAN SAĞANAK
Ressam, yazar, sanat tarihçisi, Anadolu’yu karış karış bilen Gürol Sözen; öncelikle çocuklar ve gençler için hazırladığı Anadolu Uygarlıklarından Öyküler dizisiyle çağlar ötesine heyecan dolu pencereler açıyor. O dönemlerin çocuklarından; yaşadıkları çağın gerçeklerini, gündelik yaşamlarını, sanatsal etkinliklerini, oyunlarını, özellikle de doğayla ilişkilerini anlatmalarını istiyor. Sonra da bu anlatıları akıcı kurgular çerçevesinde neşeli öykülere, yer yer masal ve destanlara dönüştürüyor.
Dizinin ilk kitabı Hititli Küçük Hayalcinin Düşleri’yle soluğu Pattiya’nın ülkesi Hitit’te alıyoruz. Gözde Bitir T.’in harika resimleri eşliğinde tanıdığımız Pattiya ve arkadaşlarından ayrılmak epeyce zor geliyor bize. An-Su Aksoy’un resimleriyle bezeli ikinci yapıt Troya'da Bin Pınarlı Dağın Kelebeği’yle bu kez Troya’dayız.
- Ressam, yazar, sanat tarihçisi, belgesel film yapımcısı Gürol Sözen. Sanat alanındaki bütün çabalarınız / emeğiniz dikkate alındığında sizin için de sıralama böyle midir?
Teşekkürler… Her çocuk gibi renkli kalemlerle bir şeyler karalamaya başladım önce. Yazı hep vardı. Liselerarası Edebiyat Matineleri, el yazımızla yazıp/ çizip çıkardığımız ve öğretmenimiz Behçet Necatigil’in denetlediği Kavşak adlı duvar gazetesi ilk adımlardı.
Sonra, ünlü sanat dergilerinde de yer almaya başladık. Cep harçlıklarımızı birleştirip kendimiz de sanat dergileri çıkarıyorduk; bata, çıka! Tüm bu birikim, serüvenin kilit taşı olmalı. Tabii ki resmim başköşede. Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi ve Arkeoloji Bölümü ise beni harmanladı.
Yıllar sonra, sevgili Adalet Ağaoğlu’nun yazdığı bir tanımlamayı ise hiç unutamam: “Yazarlığında resmini gizlediği, ‘hiç resim yapmamış’ gibi durduğu kadar da ressamlığında ‘hiç yazmamış’ gibi duruyor. Öylesine incelmiş, inceltilmiş dokunuşları var Gürol’un.” Bu tanımı onurla taşımaya çalışıyorum.
- İlk resim serginiz 1960 tarihini taşıyor. Gazete ve dergilerde yazılarınızla görünmenizin üzerinden neredeyse 70 yıl geçmiş. Nasıl kararlı, yorulmak bilmez bir koşudur bu?
Sanki 70 yıl hiç geçmedi! Tek nedeni var: Hallaç pamuğu gibi bile değil, üzerinden buldozer gibi geçtikleri bu görkemli coğrafya tam 12 bin yıllık! Anıtsal eserlerin ötesinde; şiiri, şarkısı, dansı, şölenleri, masallarıyla birbirini izleyen uygarlıkların mitolojisi insan soyları için büyük armağan.
Tüm bunu harmanlayan gökyüzü, sular, dağlar, ovalar, kuşlar ve onların şiirleri ve çocuklarıyla öyle bir miras bırakılmış ki bizlere neyi yazıp çizeceğinizi şaşırıyorsunuz! Bu uygarlıkların içinde, boşta gezen biriyim. Eğrisi doğrusuyla yazıp çizemediğim, dillendiremediğim o denli çok şey var ki! Bir tek mavisi bile utandırıyor beni!
Alınmasın kimse; alıcısı olmayan bir ortamdır yaşadıklarımız. Yüzde yirmi hadi bonkör davranayım; ürettiklerim yüzde yirmi beş olsun. Tembel biriyim: Oysa, Anadolu coğrafyası öylesine tıka basa dolu ki! Saint Exupery’in Küçük Prens’i gibi ağzım açık bakıyorum çevreme.
- Sergiler, albümler, kültürel yayınlar için metin yazarlığı, danışmanlık, küratörlük yaptınız.
Üniversitelerde Anadolu tarihi ve sanatı dersleri verdiniz. Sanırım hâlâ yapılacaklar var, ne dersiniz?
Gene, ‘abartma’ sözcüğünü kullanmak zorundayım: Bu coğrafyadaki tüm sanat erleri ve bilgelerini de içine alan görkemli bir olgu var bu coğrafyada. Ah! Çocuklar için öylesine çok düş dünyası var ki! Dokunulmamış o denli mavi, o denli sular ve kapağı açılmamış öylesine güzellikler, sesler, çizgiler ve bir kır papatyası ve dağların damında açan ‘dam koruğu’ var ki! İnanın, binlerce yıldan beri dilden dile aktarılan çocuk masallarının her biri tek başına bir sonsuz mavi!

- Deneme, gezi yazıları, röportajların yanı sıra çocuk öyküleri ve masallar da yazdınız. Çocuklara yazmanın farklı bir yanı var mı sizin için? Varsa nedir, nasıl açıklarsınız bunu?
Çocuk öyküleri yazmak, hele dünya çocukları için masal yazmak büyüklere masal anlatmaktan çok daha zor! Çünkü karşınızda uygarlıkların gözdesi Lapislazuli mücevheri var! Mavi derinliği içinde size göz kırpan altın bir çizgi ya da yumak.
Amacım; büyüklere yazdık, yazdık bir işe yaramadı! Küçükler ise uykularını aralayan ve onları düşlerinde gezintiye çıkaran bir sözcüğü bile hemen sarıp sarmalıyorlar. Büyüklere gelince onlar; yalnızca, Lapizlazuli mavisini kırıp içindeki altın yumağını almak istiyor. Oysa altın, Lapislazuli mavisinin derinliğinde. Onu ancak çocuklar görebilir.
- Resmin yanı sıra Anadolu uygarlıklarının her dönemi vazgeçilmez tutkularınız arasında yer alıyor. Nasıl çıkıldı bu yolculuğa? Sizi harekete geçiren/ yola düşüren neydi?
Bu toprakların farkına varmak! Farkı, fark etmek!
- Anadolu Uygarlıklarından Öyküler dizisini ne zaman düşlediniz? Sizde nasıl şekillendi bu çalışma?
Kapımı açtım!.. Bir de ne göreyim! Kapımda küçümen bir kaplumbağa ve üzerinde bir sümüklüböcek. Bir de elimin üstüne ağustosböceği konmuş, söylenip durmuyor mu? Söylediklerim gerçek. Bu diziyi o nedenle çok önemsiyorum. Can Yayınları’ndaki dostlarla bu yolculuğa çıkmaya iyi ki karar verdik. Uygarlıkların çocukları anlatacak bizler de yazacağız!
- “İstanbul’u martılar fısıldıyor” size. Anadolu uygarlıklarını da “bulutların, dağların, denizlerin, nehirlerin izini sürerek” onlardan dinleyip öyküleştiriyorsunuz. Dünün / geçmişin öykülerini size de doğanın fısıldadığını söylemek yanlış olmaz sanırım, ne dersiniz?
Teşekkürler bu tanımınız için. Beni büyük bir yükün altında bıraktınız şimdi. Öylesine bir doğa ki bana dersimi iyi çalışmamı öğretiyor. Söylediğiniz gibi fısıldayıp kulağımı çekmekten de yorulmuyor.
- İlk yapıt Hititlere götürüyor bizi. Sonra Troya’ya yöneliyoruz. Sırada hangi uygarlıklar var? Nasıl bir toplam düşlediniz?
Anadolu uygarlıklarının bir özelliği var. Önce size kapısını aralayıp görünüyor. Sonra, içindeki ışıkla göz kırpıyor size. Farkı fark etmezseniz güzelce uğurluyor sizi!.. Hitit, Troya kitapları sonrasını yayın sırası olarak değil, yalnızca hangi uygarlıkların çocukları masallarını anlatacak derseniz; Frigya, Kapadokya, İyonya, Lidya, Bizans, Selçuklu…
Gerçekle masal arasındaki Nemrut Dağı, Osmanlının Matrakçı Nasuh’u var. Kahramanları öylesine afacan ki büyüklere Anadolu uygarlıklarını yazarken koro halinde eteğimi çekiştirip “Amca beni, beni de yaz!” demesinler mi? Hem de öylesine şeyler anlattılar ki onları dinlerken uyuyakalmışım!
Sözümü tutabilecek miyim bilmem! Büyüklere düşen çocuklarına, kundaktayken içinde doğa olan her şeyi anlatmak. Peşinen söyleyeyim; ben bu toprakların yalancısıyım!..

Fotoğraf: KAAN SAĞANAK
- Dönemlerin kahramanlarına, yine o çağlarda yaygın olarak kullanılan adlar vermeniz ya da günümüzden düşsel / fantastik bir yolculuk yerine doğrudan o çağdan bir kahramanın aktarması öyküyü… Bu seçiminizin nedeni nedir?
Çağımızda yalan dolan öylesine çok ki! Oysa, her efsanenin, her söylencenin, her tekerlemenin arkasında büyük bir gerçek var. Biz büyükler büyücüler gibi; dört kol çengileriz!.. Araştırmalarımda ya da toprakaltı buluntularda tanık olduğum bir gerçek var: Kültür ve sanat ya da siyaset ve ticaret adına ne üretmişlerse, her birinin adı var.
Frigya kralı Midas’ı anlatırlarken lir çalan Apollon ile flüt çalan keçi ayaklı Pan yarışında Kral Midas, ‘üstüne vazife’ değilken Apollon’u değil de flüt çalan Pan’ı beğenince kıyametler kopmuş. Masal burada başlıyor. Apollon öfkesinden, Kral Midas’a iki eşek kulağı takmış. Araştırmalarımda, kendi çağında eşek kulaklı Midas’ın büstünü müzede görmeyeyim mi!
Üstüne üstlük; Kral Midas’ın mezar anıtındaki mezar odasında 4 atın çektiği iki tekerli bronzdan, küçük bir heykel gördüm: Küçük bir at arabası. Gel de sorma! Midas’ın çocukken oynadığı oyuncağı mıydı o? Aslında o heykel, krallar sevdikleri eşyayla gömülürler ya o nedenle bir gün hayata yeniden gelirlerse oynasın diye. Gelin de düşle gerçeği ayırın ve gelin de bu masalı yazmayın!
Çocuk adlarının her biri gerçek. Bu masallarda yer alması hepimiz için bir onur. Uydurmama gerek yok. Aslında, her masal gerçekten beslenmiyor mu?
- Kahramanlarınızın, anlatıcıların çocuklar oluşu; o iz bırakmış dönemleri çocuklardan dinlemeniz… Neden çocuklar? Yanı sıra şunu da sormak isterim: Neden çocuklar için bir dizi?
Çocuklar geleceğimiz. Yıkıp döktüğümüz bu toprakların evrenselliğini bari onlar görsünler. O nedenle geçmiş uygarlıkların insanları kendi çağlarını mademki tabletlere, papirüslere, taşa kazıdılar; niye kendi adlarını anmayalım?.. Uyduruk bir yaşama neden onları da kurban edeyim?..
Üniversitelerdeki derslerimde çok tanık oldum: Sanki köksüzler. Birdenbire betonun üstünde çiçek açmaya çalışıyorlar! Mutluluğun doğada saklı olduğuna tanık olmamışlar hiç. Düşündürücü… İşi büyütmeyim; bu masallar yalnızca bir teselli ama yazılmalıydı.
- Dizi çerçevesinde öyküler yazarken sizi en çok şaşırtan hangi dönem oldu?
En etkilendiğim dönem derseniz? 12 bin yıl derim. Her biri başlı başına bir efsane. Her birinin kimliği var. Kaynağım, onların yaşayıp ürettikleri sanat eserlerinde saklı. Ama bir şeyi söylemek zorundayım: Bu masalı bana onlar anlattılar!..
- Diziyi öykü olarak adlandırıyorsunuz ancak yer yer masal, destan esintileri de alıyoruz akıştan. Araya şiirsel tatlar da karışıyor. Bilerek böyle bir yol izlediğinizi düşünüyorum. Ne dersiniz?
Evet! Haklısınız. Teşekkürler…
- Onca farklı uygarlık, onca farklı çağ; bir sanatçı olarak hangi dönemde yaşamak olurdu tercihiniz?
Yaşamak değil de çok tanrılı dönemlerdeki renkliliği; şiiri, şarkısı, sofrası, resmettikleri şölenleri ve kent kurma ustalıklarını ve kendileriyle de nasıl alay ettiklerine doğru dürüst tanık olmak isterdim. Bir de gerekçem var. Bir şiir, binlerce yıl öncesinden: “Tanrılar tanrısı Zeus/ İki de bir böbürlenip durma/ Seni ben yarattım/ Sesimi, giysilerimi ben verdim sana.” Gelin, yorumlayın. 20, 21. yüzyılın masalını bir yerde bulursanız, karşılaştırın.
- Troya’nın kahramanları, İmparator ve Paris, sohbetleri sırasında meraklı olmanın yanında, “Doğa bizim varlık nedenimiz; sevincimiz, güzelliğimiz, sonsuz bahçemiz” diyorlar. “Sular, ağaçlar, otlar, çiçekler, kayalar, uçuçböcekleri, kurbağalar tek tek anlatırlar bildiklerini” diye de ekliyorlar.
Bugün geldiğimiz yere bakınca bu yaklaşımı / tutumu çağlar ötesinden bugünlere taşıyamadığımızı söyleyebilir miyiz?
Tabii ki onların yani Troyalı anlatıcımız Paris’in göndermesindeki gerçek, “gelecek için bir geçmiş”in erdem olduğunu anımsatmak. Yani doğanın, varlık nedenimizin; günümüzde işe yaramasa da insanca yaşamanın doğada olduğunu hatırlatmak.
Çocuklar ve büyükler ikilemi geçmiş uygarlıkların her birinde var. Sevgili Prof. Dr. Talat Halman’ın Eski Anadolu’dan ve Orta Doğudan Şiirler kitabını herkese öneririm.
Bir örnek; Akadlı bir ozan. 4 bin 500 yıl önce yazıyor: “Nerde bilginler varsa ben ordayım/ Tapınaklarda da şölenlerde de./ Kasabın elinde bile.” İsteyen, anladığı gibi yorumlayabilir. Ama bir gerçek var: Bu tanımı 4 bin 500 yıldan beri kimse eskitemedi.
- Tahta atın Troya’dan hemen çıkarılmasını söyleyen bilge Laokoon’u kimse dinlemez. Paris sorar bu kez Kanatlı At Yıldızı’na: “Halk bilgelere inanmazsa kime inanır” Bildiğimce bugün de böyle bu. Neden bilgelere inanmıyor halk?
Teşekkürler, iyi yakalamışsınız. Sanırım, “Bildiğim tek şey / hiçbir şey bilmediğimdir” sözüne inanmadıkları için. Troya’da Bin Pınarlı Dağın Kelebeği masal kitabımızın bir görevi de bu: Gülümsemek!..
Bilgelere neden inanmıyoruz sorunuzda, izninizle ben aradan çekileyim! Mezopotamya’da asma bahçeleriyle ünlü eski Babilli bir şair yanıt versin: “Aydınlığın gücü varsa karanlık kaçar./ Gerçekten ölen, artık göremez ki/ Güneşin aydınlığını.”
- Çağlar ötesinden aktardığınız yer yer masala, destana dönüşen öykülerinizde tutturduğunuz dil nasıl da genç! Epeyce eskiden böyle yeni ve genç bir dille söz açmayı neye borçlusunuz?
Sorunuzun yanıtı: Yalnızca merak etmek olmalı. Onlar yaşamı ve görkemli doğayı çok iyi gözlemlemişler. Yani var olmanın farkındaydılar. Onlar da güldüler, eğlendiler, yarattılar ve çekip gittiler. Her şeyi sorguladılar. Çocuklar, çocuklarımız gibi. Meraklı, araştırıcı, doğaya saygılı.
- Yaşam boyu süren sanat emeğiniz, çocuklarımıza armağan yapıtlarınız ve sorularımızı yanıtlama inceliğiniz için teşekkür ederiz.
Hititli Küçük Hayalcinin Düşleri / Gürol Sözen / Resimleyen: Gözde Bitir T. / Can Çocuk / 56 s. / 6+ / 2025.
Troya'da Bin Pınarlı Dağın Kelebeği / Gürol Sözen / Resimleyen: An-Su Aksoy / Can Çocuk / 56 s. / 6+ / 2025.