İsa’nın sırtındaki Toga Picta*

Kehribar eşliğinde yolları keşisen yedi kişi... Bir kış günü Kehribar’ın eşliğinde bir meşe ağacının altında buluştuklarında, o gece dalacakları uzun uykunun sonunda saf inanç ve kurumsallaşmış din çatışmasının simgeselleşeceği toga picta’yı İsa’nın sırtında göreceklerini tahmin bile edemezlerdi. Nazan Bekiroğlu, ‘Yedi Uyurlar’ anlatısı ile Roma İmparatorluğu'nun dağılmadan önceki son yüzyılı üzerine kurguladığı romanı Kehribar Geçidi’nde (Timaş Yayınları), bir insanlık tarihi ve insanlık durumları okuması sunuyor.

Yayınlanma: 05.12.2021 - 00:02
Abone Ol google-news

İSA’NIN SIRTINDAKİ TOGA PICTA*

Nazan Bekiroğlu bir Yeni Türk Edebiyatı profesörü olmasının yanında, yayımlanan ilk kitabı Nun Masalları’ndan (1997) bu yana edebiyatımızın son çeyreğinin en dikkat çekici isimlerinden biri.

İlk eserlerini daha çok mitolojik ve tarihsel kimliklerden yola çıkarak inşa ederken son dönem romanları Nar Ağacı ve Mücellâ’da odağını yakın tarihe kaydırmıştı.

Uzun bir sessizliğin ardından gelen Kehribar Geçidi (Timaş Yayınları) ise zamanın yayını yine gerilere doğru çekse de pekâlâ dünyanın tüm zamanlarına uyarlanabilecek bir anlatı ortaya koyuyor.

Eserin arka kapak yazısında, “sekiz yıllık bir emeğin sonucu” ifadesi yer alıyor. Gerçekten de yazarlığında dönüm noktası kabul edilebilecek Nar Ağacı’ndan sonra, arada Mücellâ adlı bir novella’sı ve Yerli Yersiz Cümleler adlı bir koleksiyon eseri yayımlanmış olsa da biliyoruz ki Bekiroğlu uzunca bir zamandan beri Roma üzerine bir roman üzerinde çalışıyordu.

‘YEDİ UYURLAR’ ÜZERİNDEN ROMA!

Kehribar Geçidi’nin asıl sürprizi Roma’yı “Yedi Uyurlar” anlatısı üzerinden okuması oldu. Aslında dünyanın çeşitli kültürlerinde bahsi geçen bu anlatı, zamansal olarak daha çok Hristiyanlığın ilk dönemlerine tarihlense de İsevi anlatı içinde giderek unutulmuş, “Ashab-ı Kehf” ismiyle İslam kültürü içinde anlatılagelmiştir.

Kehribar Geçidi’nde ise insanın güç, iktidar ve ihtişam karşısındaki hallerini, adalet ve zulüm, sefahat ve sefalet karşıtlıklarını, saf inanç ile vicdanın bağını sorgulatan yanıyla tüm zamanlara seslenen bir anlatıya dönüşüyor.

KUSURLU SİKKE, GEÇMEZ AKÇE

MS 300’lerin başı. Roma’da eski bir darphane kölesi, dönemin İmparatoru Diocletianus’a duyduğu öfkeyi darphaneden çıkmak üzere olan sikkelerden bir tanesinde imparatorun gözünün tam üstüne bir çekiç darbesi vurarak somutlaştırmak istiyor.

Ancak elinin bir anlık titremesiyle sikke, darphane kölesinin muradının ötesinde bir sembolizmle roman boyunca sürecek bir seyir izliyor.

“İşte o zaman İmparator Diocletianus, sağ gözünün pınarında gözyaşı damlasına benzeyen bir vuruk iziyle bir hikâyenin girişine bakmaya başladı. Aynı kalıptan çıkan her akçe diğerlerinin aynıdır ama o gün hazineye, senatoya, Forum’daki sarraf tezgâhlarına, bürolara, pazar yerlerine, limanlara, şehrin kapılarına sevk edilen pırıl pırıl sikkelerin arasına kusurlu bir tanesi karıştı. Fark eden olmadı, eden de ses çıkarmadı. Tanrı bilir niye?”.

Roman boyunca elden ele dolaşan kusurlu sikkenin zamanı geldiğinde “geçmez akçe”ye dönüşeceğini ne darphane kölesi ne Diocletianus, ne de roman boyunca hikâyeleri birbirine karışacak sekiz erdemli kişi bilebilirdi.

SEKİZ ERDEMLİ KİŞİ

Konu edilen sekiz erdemli kişi Kehribar Geçidi’nin ana karakterleri: Azatlı köle Vitalis, lâhit kopyacısı Efesli Linus, yazıcı köle Simonides, tapınak kandilcisi Feliks, uykusuz çoban Fazelis, gezgin Al-Mina, barbar Yüzbaşı Geta ve bu yedi kişinin yollarını kesiştiren Kehribar.

Roma’nın içten içe kaynadığı, zulmün ayyuka çıktığı zamanlara tanıklık eden bu sekiz karakter kendi içlerindeki bir kıpırtının izini sürüyorlar.

Kimisi zaten bir zamandır Nasıralı İsa’nın öğretisinin takipçisi. Kimileri de artık Roma’daki tanıklıklarını vicdanın tartısının taşıyamaz hale gelmesinden dertli.

ÇATIŞAN SAF İNANÇ VE KURUMSALLAŞMIŞ DİN!

Bir kış günü Kehribar’ın eşliğinde bir meşe ağacının altında buluştuklarında, o gece dalacakları uzun uykunun sonunda toga picta’yı İsa’nın sırtında göreceklerini tahmin bile edemezlerdi.

Bana kalırsa romanın en çarpıcı sahnelerinden biri, toga picta’nın İsa’nın sırtında göründüğü andı. Saf inanç ve kurumsallaşmış din çatışması ancak bu netlikte temsil edilebilirdi.

Sadece bu sahnede değil, romanın tümünde ortaya koyduğu çatışmalarda yazarın tarafı çok net aslında.

Bir yerden sonra kurgu öyle bir hal alıyor ki, metin sadece Roma’da değil, dünyanın tüm zamanlarında işlenen zulümlere, adaletin ve hakkaniyetin yok sayılmasına, vahşete, insanın güçle zehirlenmeye yatkın doğasına karşı bir haykırışa dönüşüyor.

ORTAK GÜNAHLARLA YÜZLEŞME!

Bekiroğlu, bugünden geriye doğru dünyanın tüm zamanlarının iç içe geçtiği bir saf zamanda, karakterlerine - aslında bize - insanlığın ortak günahlarıyla bir tür yüzleşme yaşatıyor.

Biçemci bir yazar olan Nazan Bekiroğlu’nun dilinde yıllar içinde daha da fark edilen sadeleşme, bence romanlarının bir başka özelliğini, detayların zenginliğini daha görünür hale getiriyor.

Kehribar Geçidi de bu anlamda hayranlık uyandıracak kadar zengin ve incelikle işlenmiş bir metin. Romanın üzerine kurgulandığı yedi kişi, onları Roma’da buluşturan hikâyeleriyle MS 300’lerin Akdeniz havzasının önemli bir kısmına, elbette başta Roma şehrine, Batı Anadolu’ya, Arap coğrafyasına, kuzeyde barbar kavimlerin yaşadığı topraklara dair çok zengin detaylar sunuyor.

Ama kuşku yok ki bunun en ihtişamlı hale geldiği yer Roma. Forum’u, Colosseum’u, Senato’su, tanrıları, tapınakları, şifahaneleri, mahkemeleri, pazar yerleri, aristokratları ve sonradan görme zenginleri, sanatçıları, yontucuları, çobanları, şifacıları ve Nasıralı İsa’nın ilk dönem takipçileriyle Roma’ya ilişkin çok ince detayların izini sürüyorsunuz roman boyunca.

* Toga: Yaklaşık altı metre uzunluğundaki bir kuşağın vücuda belirli bir yöntemle sarılmasıyla elde edilen ve genellikle bir tunik üzerine giyilen Antik Roma’nın en karakteristik giysisi.

Toga picta: Bu toga, diğerlerinde farklı olarak boyanır, üzerinde işlemeler ve süslemeler bulunurdu. Altın işlemeli ve mor renkliydi. Cumhuriyet döneminde, generaller tarafından adlarına düzenlenen zafer alaylarında ve Praetor Urbanus tarafından Ludi Apollinaires oyunları sırasında giyilirdi. İmparatorlukta ise gladyatör oyunları düzenleyen magistralar ve konsüller, bazı özel durumlarda da imparator tarafından giyilmiştir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler