Kahramanlığın eşiği!

Ferda İzbudak Akıncı'nın yakın tarihimizin en önemli kırılma noktalarından 80 döneminin yarattığı travmanın gölgesinde yaşanan tutkulu ama platonik bir aşk sarmalını merkeze aldığı romanı Kapıdaki Kadın (Delidolu Yayınları), farklı kuşaklardan gençlerin yaşamlarını, siyasal mücadelelerini çakıştırıyor. Kitap, aynı zamanda çok uluslu şirketlerin tarımsal dayatmalarına karşı yerli tohum yetiştiriciliği üzerinden sıradan bireylerin ölüme karşı yaşamı savunabilme cesaretleriyle kahramanlaşmalarını sergiliyor.

Kahramanlığın eşiği!
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.03.2022 - 00:01

KAHRAMAN SIRADAN İNSAN!

1992’de Francis Fukuyama tarihin sonunu “müjdelediğinde”(!), modern ve postmodern yazının kimi örnekleri de çoktan kahramanın ölümünden dem vurmuş; piyasa insanının zamanını soğuran, anlamsız uğraşlarla ruhu çürüyen yalnız ve çaresiz bireye dönüşümünü sergilemişti.

Bu sırada, ülkemizdeki çağdaş toplumcu gerçekçi yazarlar klasik kurgunun dar kalıplarından, modernist estetiğin eleştirelliği yoluyla sıyrılıp, yalnızca siyasi söylemlerin geçerliliğiyle yetinmeyip toplumsalı ve bireyseli işlerken estetik düzeyde de günceli ve tarihseli sentezleyecek bir ufuk açtılar.

Bu ufuk, postmodern toplumda emeği anlamsızlaşan bireyin, siyasal eylemi sayesinde daha anlamlı kıldığı yaşamıyla kahramana dönüşmesinde somutlaşmıştır.

YERLİ TOHUM VE ÖLÜME KARŞI YAŞAM!

Ferda İzbudak Akıncı’nın çok uluslu şirketlerin tarımsal dayatmalarına karşı yerli tohum yetiştiriciliği üzerinden sıradan bireylerin ölüme karşı yaşamı savunabilme cesaretleriyle kahramanlaşmalarını sergilediği Kapıdaki Kadın (Delidolu Yayınları) adlı romanı bu somutlaşmanın örneklerinden.

Akıncı’nın estetik gücü bireyin kahramana dönüşümünün bireyselle toplumsalın, ölümle yaşamın iç içe kurgulanmasına bağlı oluşundan geliyor.

Farklı kuşaklardan gençlerin yaşamlarını, siyasal mücadelelerini çakıştıran roman, sahte tohumlarla tarımsal varoluşu karartılan toplumun macerasıyla zamansız ve acımasızca hayattan koparılan; ruhları kötürümleştirilip hayata küstürülen gençlerin aşklarını da çakıştırabiliyor.

Ayrıca, kent insanının serbestliği, heterojenliği, beden ve konuşma diliyle kasaba yerlilerinin ilişkileri cinselleştirici, homojen, eril tutumları çakışırken, emek siyasetinin, dayanışmanın gerekliliğinin ve sınıfsal eşitsizliğin de nasıl bir körlükle perdelenebildiğine de tanıklık ediyoruz.

HESAPLAŞMALAR...

Romanda, farklı kuşak ve sınıflardan kişiler birbirleriyle, kendileriyle ve gelecekleriyle hesaplaşıp yaşamlarını daha anlamlı kılmaya çabalarlarken hem soyutlaşıp sorunsallaşıyor hem de somutlaşıp kahramanlara dönüşüyorlar.

Bu hesaplaşmalarda, tarihsel tanıklıkları, bunların kuşaktan kuşağa aktarılışını; yarım kalan, kişileri yarım bırakan, yıpratan, güçlendiren aşkları; yüzleşmeleri, suçluluk duygularını, itirafları, pişmanlıkları, iktidar özlemlerini ve umutları okuyoruz.

Sonuçta romancı, kişilerinin adalet için eyleme geçerek, kişisel tel örgülerinden kurtularak daha anlamlı bir gelecek inşa edebilme gücüne sahip olduklarını sezdiriyor.

İnsanın tarihselliğine konuşlanan tüm bu olgular romanın odağındaki yerel tohum üretmenin insanca bir gelecek için gerekliliğine bağlandığında zenginleşiyor, katmanlaşarak karmaşıklaşıyor çünkü anlatı gücünü didaktiklikten ve klişelerden uzak, bireyin içselliğiyle toplumun dışsallığını insani bir kahramanlığa bağlayabilmesinden alıyor.

Bu gösterişsiz kahramanlığın eşiğiyse bireyin insan olmanın sorumluluklarını gocunmadan yüklenebilmesinde gizli.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon