Öner Yağcı: ‘68 ruhu hep var olacak!’

Altmış sekizinci yaşında yazmaya başladığı, 68 Kuşağı gerçeğini öğrenme ve yurt sevgisiyle dolu bir Anadolu gencinin gözüyle aktardığı incelemesi 68 Kuşağı - Doğuş ve Arayış’ı (Bilgi Yayınevi); devrimlerin savunucusu 68 Kuşağı’nı yaratan öğretmenlere, bağımsızlık sevdasının uykusuz aydınlarına saygıyla, 68 kuşağını doğuranın, Anadolu’nun düşünsel ve eylemsel mirası ve yakın tarihimizin Cumhuriyet aydınlanmasının birikimi olduğu vargısıyla özellikle gençlere adıyor Öner Yağcı.

Öner Yağcı: ‘68 ruhu hep var olacak!’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 28.03.2022 - 00:01

“Biz devrimciler olarak...

Sayımızın azlığına, düşmanın çokluğuna bakmadan,

bıkmadan, yılmadan, yorulmadan

TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN

DEMOKRATİK TÜRKİYE İÇİN;

bizi mahvetmek isteyen emperyalizme,

bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı,

son nefesimize kadar mücadele edeceğimize,

devrimci şerefimiz üzerine ant içeriz.”

68’in Devrimci Andı

AYDINLANMANIN DORUĞU

- 68’i ellinci yılında, altmış sekizinci yaşınızda yazmaya başladığınız 68 Kuşağı – Doğuş ve Arayış isimli incelemenizi devrimlerin savunucusu 68 kuşağını yaratan öğretmenlere, bağımsızlık sevdasının uykusuz aydınlarına saygıyla, gençlerine sevgiyle adıyorsunuz. 68’in bir delikanlısı olarak bu kitabı yazmak ihtiyacı hissetmenizin nedenlerini anlatır mısınız ilk olarak?

Kaynakçada da görüleceği gibi 68 kuşağı hakkında yüzlerce kitap yayımlandı. Tek tek hepsinin de çeşitli açılardan dünyanın ve ülkemizin dününde bıraktığı izlerin ne olduğunu, bir kuşağın düşünsel ve eylemsel yapısını, gelişimini anlamada önemli katkıları oldu.

Dünyanın çeşitli ülkelerindeki etkisini bir yana bırakalım bizim ülkemizdeki etkilerini sıradan bir genç olarak çok yakından yaşadım. Cumhuriyetin ilk on yılarında yaşanmış olan aydınlanmanın sonuçlarının bizim 68 kuşağımızda doruk noktasına çıkmış olduğunu kalbi ve aklıyla gören, yaşayan, duyumsayan, algılayan yakın tanıklarından biriyim.

Kuşağın genellikle kahramanlık öykülerine, vur-kıra, küçük gruplara indirgendiğini ya da çeşitli siyasal kümelenmelerin ideolojik çerçevelerine sıkıştırıldığını ve özünden koparıldığını, bütünsel yaklaşımdan uzak, öznel, kişisel, eksik ve eksik olduğu için yanlış olan değerlendirme ve anlatımların zihinleri bulandırdığını gördüm.

Anadolu’nun düşünsel ve eylemsel mirası ve yakın tarihimizin Cumhuriyet aydınlanmasının birikimiydi 68 kuşağını doğuran. Yeni kuşaklara bu gerçeği fısıldamanın bir borç olduğu düşüncesiyle yazdım kitabı.

- Kitabı sadece anılarınızdan hareketle kaleme almıyorsunuz. Araştırma ve yazım aşamalarından söz eder misiniz?

Derdim nesnel ve bütünsel bir tanıklık yapmak olduğu için tipik bir Anadolulu öğrencinin yaşadıklarından yola çıkmanın doğru olduğunu düşündüm. Kendimin ye yakınımdaki arkadaşların düşüncelerinin nasıl oluştuğunu, neleri niçin okuduğumuzu sorguladım kendi kendime. Bu sorunun karşılığı, çalışmamdaki temel kaynakların neler olması gerektiğinin ortaya çıkması oldu. O temel üzerinden, onları yaratan kaynaklar ve sonrasında kuşakla ilgili yazılmış olan kitaplar da listeye girince, kuşağı oluşturan gençlerin neredeyse bütününün ortaklaşa bir dökümü çıktı.

Birtakım duyguların ve düşünüşlerin kendiliğinden değil aktarılanlardan damıtılarak edinildiği gerçeğini olanca çıplaklığıyla gördüm, değerbilirlik olarak da özünü yazmaya çalıştım.

68’E UZANAN DÜŞÜNSEL VE EYLEMSEL BİRİKİM!

- 68’i hangi başat başlıklarda / alanlarda merceğe alıyorsunuz?

Yapmak istediğim Jön Türkler’den Kuvayı Milliye’ye, Köy Enstitüleri’nden 68 Kuşağı’na uzanan düşünsel ve eylemsel birikimin içini doldurmaktı. Bu toplumsal öznelerin tümü yurdun bağımsızlık, kurtuluş ve özgürlüğünün arayışı idiler.

Bu arayışın birikiminin özünü aktarmaya çalıştım. Bunu yaparak bu sevdanın öncüleri “uykusuz” aydınlarını, gençlerini tanımak, tanıtmak istedim.

Her dönemin dünyasını anlamaya çalışmak sorumluluğun gerektirdiği bir tavırdı ve dünyada o yıllarda neler yaşandığını ve bunların ülkemize yansımasını da aktarmak gerekiyordu.

Bu temel yaklaşımla 68 kuşağının elinden düşürmediği “kitaplar”ı, yoğun olarak onları etkileyen dönemin siyasal, kültürel “dergiler”ini, esin kaynakları olan “Atatürk’ün emanetinin ne olduğunu ve tüm bunların üzerine eklenen “Milli demokratik devrim” düşünüşünü, Cumhuriyet’in doğal mirası olarak iç içe yaşadıkları “edebiyatı, sineması, tiyatrosu, müziği” ile önde gelen “gençlik örgütleri”ni ve “önderler”i birer başlık olarak ele almanın uygun olacağını düşündüm.

Bu başlıklara onların doğum yıllarını ve İkinci Dünya Savaşı yıllarından başlayarak 12 Mart’a kadar süren bir tarihsel özet akışı eklemek de uygun olacaktı.

AYDINLANMA ÖNCÜLERİ...

- Jön Türklerden başlatarak Anadolu’daki insanlaşma arayışının kronolojisini nasıl bir düşünce silsilesi hattında, başta hangi aydınlarıyla ortaya koyuyorsunuz?

Mücadele ve direnişle süren Namık Kemal ve Tevfik Fikret’in öncü olarak öne çıktıkları, Mustafa Kemal Atatürk’le doruğa çıkan bir aydınlanma arayışını asıl aldım.

Bu aydınlanma savaşımının meyvesi olan Cumhuriyet’le ortaya çıkan yeni öncülerin yaşamlarını yapıtlarını irdeleyince bu kronolojide başat olan edebiyatçı, hukukçu, gazeteci, müzikçi, siyasetçi, bilim insanı aydınların onurlu geçidini sağlamak zor olmadı doğrusu:

Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, M. Ali Aybar, H. Veldet Velidedeoğlu, Ş. Süreyya Aydemir, M. Cevdet Anday, Bahri Savcı, Muammer Aksoy, Mümtaz Soysal, Cahit Talas, Behice Boran, Sadun Aren, T. Zafer Tunaya, O. Nuri Koçtürk, Uğur Mumcu, Yalçın Küçük, Mustafa Ekmekçi, Doğan Avcıoğlu, Abdi İpekçi, Çetin Altan, İlhan Selçuk, Ruhi Su, Mahzuni, F. Hüsnü Dağlarca, C. Atuf Kansu, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin, Metin Demirtaş, Şükran Kurdakul, Demirtaş Ceyhun, Fethi Naci, Attila İlhan, Vedat Günyol, Sabahattin Eyuboğlu, Hasan-Âli Yücel, İ. Hakkı Tonguç, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Emin Özdemir...

Bunlara Şefik Hüsnü, Reşat Fuat, Hikmet Kıvılcımlı, Mihri Belli gibi sosyalist öncü aydınlarımızı eklediğimizde, -elbette eksiğiyle- 68 kuşağının öncü aydınları ortaya çıkmış oldu.

‘KUŞAĞIN OLUŞTURAN, ÖZGÜRLÜK ARAYIŞLARI!’

- 68 Kuşağı’nı dünyadan da esinlerle yaratan koşulları, toplumsal kurtuluşu arayan gençlerinin fikirsel gelişimini ve kitlesel mücadelesini, birikimini, misyonlarının kuşaklar ötesi yansısını hangi aşamalarla ortaya koyuyorsunuz?

Kuşağın doğduğu ortamdan başlamanın en doğru yöntem olduğu düşüncesiyle İkinci Dünya Savaşı sonrasında çeşitli kıtalarda yaşanan özgürlük arayışlarını yoğun bir özetlemeyle sergilemeye çalıştım.

68 gençliğinin çocukluktan başlayan kişilik oluşumunu kendi ülkelerindeki ve dünyanın başka ülkelerindeki yaşananların belirlediği bir gerçeklik vardı.

Koca bir savaş neredeyse dünyanın tamamını etkilemişti. Savaş sonrası kurulan yeni dünyada ise yeni ideolojiler ve farklılıklar ortaya çıkmıştı. Esen rüzgârlar ve izlenen yeni politikalar dünyanın çeşitli ülkelerinde yansısını buluyordu.

Savaştan en kazançlı çıkan ABD’nin emperyalist politikalarına karşı kıpırdanışlar başlamıştı. Afrika kıtası ve Latin Amerika’da huzursuzluk kıpırdanışları ve yeni arayışlar ortaya çıkmıştı.

“Kızıl tehlike”ye karşı geliştirilen “soğuk savaş” politikasından Türkiye gibi birçok ülke de etkileniyordu. Vietnam’a saldırı ve Küba’da yaşanan devrimle değişim arayışları yeni odak merkezlerine dönüşüyordu.

Böyle bir dünyada gençliklerini yaşayanların duyarlılıkları kuşağın oluşmasının asıl nedeniydi. Tüm bu gelişmelerin yol göstericiliğiyle oluşturdum kitabımı.

Tabii bunu yaparken bundan önce yayımlanan Büyük Oğul Efsanesi - Tonguç’un Romanı adlı yapıtım önemli ölçüde yol açmış oldu bana. 1961’de, 27 Mayıs Devrimi’nin hemen ertesinde ve Tonguç’un ölümüyle bitiyordu o.

Onda, özellikle savaş yıllarında yaratılan Köy Enstitülerini doğuşundan başlayarak ayrıntılarıyla işlemiştim. Bunu yaparken o dönem dünya ve Türkiye’sinin gerçekliğinden yola çıkmıştım.

1944’ten itibaren yurdun dört bir köşesine dağılan özgür ruhlu 20 bin kadar Köy Enstitülü öğretmenin eğitim ordusunun yapısını etkilemesiyle yarattıkları TÖS efsanesi ve onların okullarda yetiştirdiği çocukların 60’lı yılların yurtsever gençliğini oluşturdukları da bir gerçektir.

- Ayrıca yarı otobiyografik kitabınızdaki “Şanslı bir kuşaktık” sözlerinizden hareketle, dönemin temel özelliklerini, düşün dünyanızın ve politik tavrınızın olgunlaşma sürecini, yoğun okuma ve araştırmalarınızı, katıldığınız eylemler, okuduğunuz kitaplar, keşfettiğiniz aydınları, yazarları, gazetecileri, sanatçıları kişisel deneyimlerinizle de birkaç örnekle paylaşır, değerlendirir misiniz?

Yoğun bir aydınlanma yaşıyorduk ilk gençliğimizde. Cumhuriyetin ilk eğitim kurumlarında yetişen aydınlarımızın yapıtları ufkumuzu açıyordu. Yoğun bir kitap, dergi gazete, toplantı, film, oyun, konser ortamında yeni keşiflere yelken açıyor, aydınlatılıyor olmanın keyfini yaşıyorduk. Kitabın büyük bölümünde bunlardan örnekler var.

Öğretmenlerimizle, hocalarımızla yaşadığımız birçok şey bunların örnekleriyle dolu.

Aslında Gökyüzünü Akan Irmak, Kaptan gibi romanlarımda bu anlamda çokça örnek yer alıyor. Nazi Kampları adlı incelememin ve Büyük Oğul Efsanesi adlı romanımın girişlerinde de bu dönem yaşadıklarımdan bolca kesiti anlattım.

Birçok örnek bu kitabımda var, burada yalnızca aynı zamanda bir genelleme olsun diye söyleyeceğim bir öğretmenimle yaşadığım anları:

Öğretmen okulundaki köy enstitülü öğretmenimdi Mehmet Bural. Unutulmayan öğretmenlerdendi. Onun köy enstitülü olduğunu öğrendikten sonra daha da yakınlaşmış, sohbet etme fırsatları kollamaya başlamıştım.

Okulun son günlerinde nöbetçi öğrenciydim, bir gece etüdünde bu fırsatı bulup öğretmen odasına gittim. O hafta o da gece nöbetçi öğretmendi okulda. Öğretmenim, size birkaç sorum olacak, sorabilir miyim dedim.

Bana gözlüklerinin altından sevimli sevimli baktı: “Sor yavrum,” dedi. Köy enstitülüymüşsünüz. Niksarlı Ünsal söyledi. Onun babasıyla birlikte okumuşsunuz dedim. “Evet…” dedi merakla.

“Ben köy enstitülerini ve Tonguç’u merak ediyorum da… Onlar hakkında okuyabileceğim kitap var mı sizde?” diye sordum.

Benim okulun çok kitap okuyan öğrencilerinden olduğunu biliyordu. Ciddileşip yüzüme baktı ve “Çok mu merak ettin?” dedi. Ben “Evet” deyince saçsız başını kaşıdı bir süre, sonra yanaklarımı okşadı. “Aferin,” dedi, “hep merak et, hep öğren… Ama bak okulun sonu geldi… Sınav haftasındayız. Önce derslerine çalış. Okulunu bitir önce, ne kaldı şurada… Hele bir öğretmen ol. Sende bu merak ve heves olduktan sonra nasıl olsa öğrenirsin bunları… Yazın okuyacağım diyorsan şu sınavlar bitsin. Gelecek hafta sonu bizim eve gel, hem biraz konuşuruz hem de birkaç kitap veririm sana…”

Gidemedim... O hafta sonu komşu ilçelerin birinde TİP’in mitingi için bildiri dağıtırken gözaltına alındım. Bereket sınavlar bir gün önce bitmiş ve tatil başlamıştı.

Birkaç gün sonra gittiğimde Mehmet Bural öğretmen de yaz tatili için gitmişti, ben de atanmamı beklemek için memleketime gittim…

Yaz sonu Gazi Eğitim’e girince bir daha Tokat Öğretmen Okuluna ancak bir yıl sonra ziyarete gidebilmiştim. Birçok arkadaşımla hasret giderdikten sonra TÖS’e gittim. Mehmet Bural da oradaydı. Özlemle kucaklaştık.

“Biliyordum senin okuyacağını. Tam yerini bulmuşsun. Gazi tam sana göre…” dedi. Çay içerken bir dakika izin isteyip yandaki kitaplığın olduğu odaya gidip geldi. Elinde sarı zarfa konulmuş bir kitap vardı. Uzattı kitabı. Zarfın üzerine benim adımı yazmıştı o koca harfleriyle… “Senin için saklıyordum, biliyordum geleceğini,” dedi.

Unutmamıştı öğretmenim!.. Zarfı yırtarak açtım, içindeki kitap Engin Tonguç’un Devrim Açısından Köy Enstitüleri ve Tonguç adlı kitaptı. Gözlerim doldu. “O gün sorduğun sorularla beni nasıl mutlu ettiğini bilemezsin yavrum,” dedi.

“Genç kuşak sahiplenmeye başladı demektir bu… Tonguç’un istediği de bu idi işte… Sanıyorum ki bu kitap merak ettiğin konularla ilgili derinlemesine aydınlatacak seni. Haydi, güle güle oku yavrum. Hem kitapları hem de okulunu güle güle oku!”

- Mücadelelerinin yansıdığı 27 Mayıs devrimi 68’lilere nasıl bir ufuk açmıştır?

Ağabeylerinin diktatörlüğe karşı ödünsüz mücadelesinin de etkili olduğu 27 Mayıs ve sonrasında getirilen 1961 Anayasasının özgürlükçü temeli elbette kuşağın aydınlanmasında ve umudunun çoğalmasında en önemli katkılardan biri olmuştur.

‘TOHUM SAĞLAM ATILMIŞ!’

- 68 Kuşağını doğuran, ardından gelen 78 Kuşağına ve sonraki yılların Cumhuriyet mitinglerindeki kitleselleşme ile Gezi Direnişi’nin de tohumlarını atan düşünceler konusunda Yön Dergisi’nin etkisini nasıl irdeliyorsunuz?

Aydın kuşağın kolektif düşünsel gelişimine katkısından, bu gelişimden gençliğin de üzerine düşen payı almasından yola çıkarak Yön Dergisi’nin kendi dönemi içinde parlak bir işlev yerine getirdiğini ve sonraki dönem kitleselleşme ve direnişlerin de tohumlarını içerdiğini düşünürüm.

- Toplumsal kurtuluş ve tam bağımsızlık yolunda “umut” kavramının, yerel değil evrensel bir kavrayışla harekete geçen 68 Kuşağının iradesindeki tartışılmaz yerini açar mısınız?

Ve kurşunlar, bombalar, işkencelerle ödedikleri bedelleri...

Tohum sağlam atılmış. Bu tohumu atan aydınlanma öncülerimize olan şükran duygularımızı ihmal etmemeliyiz. Kitabı yazarken bu duygu da benim yüreğimin baş köşesindeydi.

Tam bağımsızlık temelinde evrensel bir eşitlik, kardeşlik, iyimserlik, umut, özgürlük sevdamızın kişiliğimizle bütünleştiğini düşünürüm.

Gözaltıların, dövülmelerin, işkencelerin, hapisliklerin sıradanlaştığı, öldürümlerin, idamların, katliamların devreye sokulduğu bir bedel ödeme sürecinin de göze alınmış olmasının başka hiçbir anlamı yok: Tohum sağlam atılmış.

- Cumhuriyetin önemli dönemeçlerinden biri olduğunu vurguladığınız 68’i küresel emperyalist politikalarla bütünleştiren kasıtlı değerlendirmelere ilişkin görüşlerinizi burada da paylaşır mısınız?

68 kuşağı gerçeğini öğrenme ve yurt sevgisiyle dolu bir Anadolu gencinin gözüyle aktardım. Bunun ötesi ya da tersi bağnazlıktan ya da gerçeği değiştirerek savunulan ideolojiye uygun hale getirme ham hayalinden başka bir şey değildir.

‘68’LİLER HEP VAR OLACAK ÇÜNKÜ...’

- Karşı devrimin Atatürk’ün ölümünden sonra devrimci atılımlarda yaşattığı duraksamalara karşın tarihin köklerindeki toplumsal dinamikle birleştiğini ve evvel ezel birleşeceğine inandığınızı da imliyorsunuz.

Bir 68’li olarak, düşünsel silsilenin devamına inançla bugünkü kuşaklara da nasıl sesleniyorsunuz?

Bu bağlamda yeni kuşakları ihtiyaçları, beklentileri ve sorumlulukları bağlamlarında nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve bir 68’li olarak, düşünsel silsilenin devamına inançla, “68’liler hep var olacak, hep var olmak zorunda çünkü” edimiyle bugünkü kuşaklara da nasıl sesleniyorsunuz kitabınızda?

68’liler hep var olacak, hep var olmak zorunda. Çünkü dünü doğru öğrenmek, gelecek düşleriyle dolmamızın zorunlu durağıdır.

Nasıl ki Cumhuriyet devrimlerinin getirdikleriyle insan ve yurttaş olarak kıvanç duyuyor, Köy Enstitüleri gibi bir destan yazan büyüklerimizin bugünümüzün sorunlarına da ışık tutmuş olduğunu anlıyorsak aynı yoldaki düşünsel ve eylemsel silsilenin o yıllara denk düşen gerçekliği olarak 68 de günümüzde ve gelecekte parlamayı sürdürecektir.

ÖNER YAĞCI’NIN KİTAPLARI

(İlk basım tarihleriyle)

Roman: Kardelen (1987), Turnalar (1988), Gökyüzüne Akan Irmak (1989), Yediveren (1995), Kaptan (1999), Kir (2008), Yaşasın Yenilenler (2013), Büyük Oğul Efsanesi (2018).

Deneme: Sivas’ı Unutmak (1997), Umut İnsanda (1997), Yine de İyimser (2001), Dil ve Eğitim Devrimimiz (2001), Savaş ve Edebiyat (2003), Küreselleşme Sürecinde Edebiyatımız (2004), Emperyalizm ve Yurtseverlik (2004), Beyler Bu Vatana Nasıl Kıydınız? (2005), Roman Aşkıyla (2006).


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler