Batı Yakasında değişen bir şey yok
Steven Spielberg’ün orijinalinden 60 yıl sonra izleyiciyle buluşan “Batı Yakasının Hikayesi” uyarlaması bir anlamda asırlardır süren kavga ve çekişmelerin hala devam ettiğini gösteriyor. Tabii ölümsüz aşkın da…
Yaklaşık 50 yıllık yönetmenlik kariyerinin ilk müzikaline imza atan Steven Spielberg gelmiş geçmiş en büyük müzikal filmlerden birini yeniden çevirmeye soyunurken şunları söylemişti: “‘Batı Yakasının Hikayesi’ tüm dünyada sahnelenen bir müzikal olduğu için kalkıştım bu işe, yoksa sadece bir film olsaydı asla cesaret edemezdim.” Ne yalan söylemeli, tüm tecrübesine, adının çağrıştırdığı tüm olumlu (ve olumsuz) yargılara rağmen ben de Spielberg’ün “Batı Yakasının Hikayesi”ni yeniden çevirdiğini duyduğumda ‘Bu ne cüret’ demiştim ben de. Anlaşılan Spielberg de aklında benzer bir soruyu döndürmüş ki yukarıdaki açıklamayı yapma gereği duymuş. Neyse ki ortaya çıkan film, belki tam da müzikallerin böylesi öne çıktığı bir seneye yakışacak şekilde, eşine az rastlanır bir sinema olayı olmuş.
Steven Spielberg 10 yaşındayken “Batı Yakasının Hikayesi” müzikalinin Broadway kadrosunun kaydettiği plağı ezberleyene kadar dinlemiş ve hatta bir akşam yemekte yüksek sesle söylediği “Gee, Officer Krupke” şarkısındaki ‘bastard’ (piç) lafı yüzünden babasından sofrada sıkı bir azar yemiş. “Senin getirdiğin plakta geçiyor” diyerek yırtmış belki ama bugünlerde 75 yaşında olan Spielberg’ün artık hayatta olmayan babasına adadığı “Batı Yakasının Hikayesi”ni çekmek için bunca yıl beklemesi de biraz yazık olmuş sanki, zira uzun süredir yeniden canlandırılmaya çalışılan müzikal türünü belki çok daha erken bir tarihte ayağa kaldırabilirmiş. Tabii bir de şu var; Robert Wise’ın 1961 tarihli filmi 10 dalda Oscar almıştı ve şimdi 60 yıl sonra izleyiciyle buluşan bu yeni film Oscar yarışında kaç heykelciğe uzanacak (örneğin yönetmenin ‘sıfır’ çektiği “Mor Yıllar” gibi mi olacak yoksa 7 Oscar kazanan “Schindler’s List” gibi mi?) ya da kaç dalda aday olacak, bunu ayrıca göreceğiz.
ÖNE ÇIKAN TEMALAR…
Her şeyden önce Steven Spielberg müzikali yeniden sinemaya uyarlarken güncelleştirmek yolunu tercih etmemiş. Yani hikaye 1957’de geçiyor ve görsel anlamda saf bir dönem filmi. Senaryosu Tony Kushner tarafından yazılan (ki orijinal filmin aday olup da alamadığı tek Oscar heykelciği Uyarlama Senaryo dalında olmuştu, bu kez çok daha iddialı olabilir) filmde ayrımcılık, ırkçılık, ötekileştirme, cinsiyetçilik gibi temalar elbette ilk filme oranla daha fazla ön planda olduğu bir gerçek (İspanyolca konuşmalara altyazı koymaması bile bu ‘ötekileştirme’nin altını çizen bir hamle şüphesiz) ve bu anlamda güncel bir bakış açısı söz konusu ama Shakespeare’in “Romeo ve Juliet”inden bu yana değişmeyen asıl mesele, yani aşkın hayattan bile büyük olduğu, aşksız hayatın yaşanmaya değer olmadığı önermesi yerli yerinde duruyor. Yani Spielberg’ün versiyonunda hikayenin temel çıkış noktası korunmakla birlikte etrafındaki meselelerin altı daha çok çizilerek yeni kuşaklara da daha anlamlı gelecek bir şekilde altı daha dolu, dokuması çok daha sık bir iş çıkmış ortaya; sırf bunun için bile şapka çıkarılır.
DANS SAHNELERİ OLAĞANÜSTÜ
Öte yandan Spielberg’ün belki de asıl başarısı filmin görsel bütünlüğünde. Şunu hemen teslim edelim, renkler, ışık, filmin dokusu gibi unsurlar gerçekten izleyiciyi büyüleyecek şelide tasarlanmış. Sanki 2020’de değil, gerçekten 50’li yılların sonlarında çekilmiş bir film izliyor gibi olacaksınız; Spielberg bu denli ustalıklı bir işe imza atmış. Örneğin, Maria’nın evinde ya da kilisede geçen iç mekan sahnelerinde dışarıdan gelen gün ışığıyla oyuncuların yüzlerinde sürekli değişen renklerin yarattığı etki muazzam gerçekten de. Ve tabii danslar… Jerome Robbins’in klasik temelli koreografisini yeniden yorumlarken onun temel çizgilerini bozmayan Justin Peck’in filmde Spielberg ile belki de en yakın çalışan kişi olduğu da gözlerden kaçmıyor, zira “Batı Yakasının Hikayesi” her şeyden önce hareketle anlatılan bir müzikal ve yönetmenle koreografın aynı bakış açısında ve aynı ritimde olması çok önemli. Filmde özellikle harabe bir bina dekorunda çekilmiş “Cool” sahnesi olağanüstü bir yeniden yorumlama olarak öne çıkıyor bana sorarsanız. İlk versiyondan farklı olarak Tony ve Riff arasındaki ilişkinin dinamiğini filmin sonlarındaki trajik kavga sahnesini de hazırlayan bir şekilde aktaran bu sahne dansın da ötesinde çok sağlam bir oyunculuk gösterisine de dönüşüyor. Genel olarak dans sahneleri (ya da müzikal sahneler) iki film arasında en çok karşılaştırılacak sahneler elbette ve Maria ile Tony’nin birbirlerini ilk kez görüp aşık oldukları okuldaki dans sahnesi, ya da filmin ‘prolog’ bölümü ve tabii ki bu kez karakola taşınmış “Gee Officer Krupke” sahnesi yeni halleriyle de unutulmaz sıfatını hak ediyorlar doğrusu.
İlk filmde Anita rolünü canlandıran ve En İyi Yardımcı Oyuncu kazana Rita Moreno’nun b u filmde de rol aldığını ve karizmasından, enerjisinden hiçbir şey keybetmediğini görmek çok güzeldi. Ayrıca bu filmdeki Anita (Ariana DeBose) ile Bernardo’nun (David Alvarez) en az ilk filmdeki halefleri kadar dikkat çekici performanslar sergilediğini ekleyelim. Riff rolünde beyazperdedeki ilk önemli çıkışını yapan Mike Faist ise Tony Ödülü’ne aday olmuş bir Broadway oyuncusu ve bundan sonra sinema kariyeri hızla yükselişe geçerse şaşırmamalı. Gençlerin ağırlıklı olduğu oyuncu kadrosunun en tanınmış ismi Ansel Elgort (“Baby Driver”) Tony rolünün hakkını verirken filmin asıl keşfi olan ve Maria’yı canlandıran Rachel Zegler ise sıradışı güzelliği, güçlü sesi ve oyunculuğuyla adeta yıldızlaşıyor. Uzun lafın kısası, Steven Spielberg ilk filmin gölgesinde kalmayan yeni “Batı Yakasını Hikayesi” uyarlamasıyla sinema tarihine bir çentik atıyor, kaçırmamakta fayda var.
FİLMİN NOTU: 8/10
Stephen Sondheim (solda) ve Steven Spielberg
Stephen Sondheim’ın notu
Sette SS1 olarak anılan (SS2 elbette Steven Spielberg) Stephen Sondheim çok kısa bir süre önce, 26 Kasım’da 91 yaşında hayata veda etti. 1957 yılında ilk kez sahnelenen “Batı Yakasının Hikayesi” müzikalindeki şarkı sözlerinin yazarı olan Sondheim’ı bundan birkaç hafta önce Netflix’te gösterime giren “Tick… Tick… Boom!” filmi vesilesiyle de anmıştık, zira Sondheim müzikal dünyasında çok güçlü bir ses, çok önemli bir yaratıcı. Tam da “Batı Yakasının Hikayesi” gösterime girmeden günler önce hayata veda eden Sondheim filmin çekimleri sırasında Spielberg ile sıkı bir ahbaplık geliştirmiş ve tabii ki filmin son halini de izlemiş. Filmle ilgili yorumunu ise Spielberg’e ilettiği şu notta aktarmış: “SS2, iyi iş çıkarmışsın dostum. —SS1.”
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- Urla'da hasat 1 ay gecikme ile başladı:
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması