Sabancı Vakfı’nın ana destekçisi olduğu Türkiye Gençlik Filarmoni Orkestrası (TUGFO), Türkiye ve Avrupa turnesine önceki gün kurucu şefleri Cem Mansur yönetiminde İstanbul’dan başladı. TUGFO, dün Bursa’da konser verirken bugün Denizli Laodikeia Antik Tiyatrosu’ndaki 30 Ağustos Zafer Bayramı özel konserinin ardından Hamburg, Prag, Bratislava, Viyana’da dinleyiciyle buluşacak.
Sevda-Cenap And Müzik Vakfı çatısı altında faaliyet gösteren TUGFO’nun İstanbul’da AKM Opera Salonu’nda verdiği konserde Beethoven, Grieg ve Britten gibi bestecilerin eserleri seslendirilirken, Cem Esen’in “Sarscam” adlı eserinin de dünya prömiyeri yapıldı. Konserin solisti, genç piyanist İlyun Bürkev piyano konçertosunun ardından Ahmet Adnan Saygun’dan yaptığı bis ile alkışlandı. Konservatuvarların seçkin öğrencilerinden oluşan ve bir aylık kamp sonrası ilk kez seyirci karşısına çıkan 80 kişilik orkestra, konserinde büyük başarı gösterdi.
Konser öncesinde ödüllü genç piyanist İlyun Bürkev ile konuştuk.
İlk olarak hepsi kendi yaşıtlarından oluşan (16-22 yaş aralığı) orkestrayla nasıl bir iletişim kurduklarını sorduğumuz Bürkev, “Müzisyenlerin hepsinin benim yaşıtım olması, bu orkestrayı bugüne kadar çalıştığım diğerlerinden ayıran çok güzel bir özellik. Bu durum, hem sahnedeki motivasyonu, enerjiyi, hem de müzik sevgisini çok yansıtıyor. Gerçekten hepsi birbirinden yetenekli ve özel insanlar. Hepsi birbirinden yetenekli olduğu için ortak müzik hevesimizle birleşince ortaya yoğun duygularla dolu, çok güzel bir müzik çıkıyor” diye konuştu.
Bürkev bugüne kadar Türkiye ve dünyada önemli orkestralarla birlikte sahneye çıkmış bir isim. Daha deneyimli ve uzun yıllardır müzik yapan orkestralarla TUGFO arasında nasıl bir fark hissettiği sorusuna ise “Bazı orkestralara göre enerji farkı hissettim. Bunun enerjisi çok daha fazlaydı. Çünkü orkestra, ben katıldığımda da her gün sabahtan akşama kadar süren çok yoğun bir prova temposundaydı. Çok yoğun geçmesine rağmen çok büyük bir hevesle ve mutlulukla müzik yapıyorlardı” yanıtını verdi.
İlyun Bürkev’in annesi ve babası müzisyen olmasa da müzik konusunda kendisine büyük bir alan açmışlar. “Anne babanızın müzik dünyasından gelmemesi sizde kendinize özgü bir motivasyon yarattı mı? Ya da farklı bir özgürlük alanı mı oldu” sorusunu yanıtlayan Bürkev, “Özgürlük yaratma durumu olabilir. Benim ailemde bunlar olmadı ama hep en iyi hocalardan, en iyi uzmanlardan fikir aldılar. Dolayısıyla hem hocalar tarafından güzel yönlendirildim hem de ailem bu yolu çok güzel yönetti diyebilirim” dedi.

GÜLSİN ONAY’LA EĞİTİMİ
İlyun Bürkev uzun yıllar boyunca devlet sanatçısı Gülsin Onay’dan dersler aldı. İletişimlerinin nasıl olduğunu ve kendisine teknik ya da felsefi açıdan neler kattığını sorduğumuz genç piyanist, şu yanıtı verdi: “Sevgili Gülsin Onay hocamla yaklaşık sekiz dokuz yaşlarındayken tanıştım ve o günden bu yana kendisi bana çok büyük bir ilham kaynağı oldu. Hem öğrettikleriyle, dersleriyle, eserlerle ilgili bakışıyla... Çünkü kendisi dünyanın çok değerli salonlarında çok aktif konserler vermiş, çok önemli yarışmalarda bulunmuş ve aslında dünyayı çok güzel tecrübe etmiş bir insan. Aynı zamanda, bu sahne hayatının nasıl yönetilmesiyle ilgili, bir sanatçı nasıl yetişir, başkalarına nasıl ilham olmalı, bunun en güzel örneklerinden biri oldu diyebilirim.”
Bürkev yalnızca Onay’ın değil, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Prof. Burcu Aktaş ve yurtdışında Pavel Gililov’un da öğrencisi oldu. Bu farklı ekollerin rehberliği acaba genç piyanistin sanatçı kimliğini ve stilini nasıl şekillendirdi? Bürkev şöyle anlatıyor: “Farklı ekollerden olmalarına rağmen, aslında bence üçünün müzik anlayışı çok ortak noktada buluştu diyebilirim. Sevgili Burcu hocamın altı yıl boyunca bana çok büyük desteği oldu. Eğitimimde ve gelişimimde çok büyük katkıları oldu ve beni aslında dünya sahnelerine hazırlayan kişi oldu diyebilirim. Aynı zamanda Gülsün hocam hem eserlerin müzikal bakış açısından hem de sahne yorumlaması tekniği açısından çok yardımcı oldu. Şu an üç yıldır Pavel Gililov ile çalışıyorum, dördüncü yılımıza gireceğiz. Onun müziğe, eserlere ve eserlerdeki mesajlara bakış açısı hem çok derin hem de çok farklı. Ama bir yandan da Gülsin hocamınkine çok benziyor. Dolayısıyla hepsinin ortak noktada buluştuğu çok büyük özellikleri ve güzellikleri var. Ve ben de bunların hepsini toplayabildiğim için çok şanslıyım.”
‘MÜZİKLE ÖZDEŞLEŞMİŞLER’
İlyun Bürkev şu an Avusturya Salzburg’da hem lise eğitimine hem de Mozarteum Üniversitesi'nde yarı zamanlı müzik eğitimine devam ediyor. Türkiye ve Avusturya’daki müzik eğitiminin farklarını sorduğumuzda ise “Gördüğüm ve deneyimlediğim en büyük farklardan bir tanesi aslında insanların, her bir bireyin müziğe olan saygısı ve müzikle özdeşleşmesi. Müziği sadece toplumun bir parçası olarak değil, toplumun kalbi olarak görüyorlar. Dolayısıyla bu her şeye yansıyor. Salzburg’da yapılan festivallerden bahsedebilirim: Yazın dünyanın en bilinen konser salonlarından biri olan Salzburg Festspiele’de çok büyük bir festival düzenliyorlar. Dünyanın her yerinden isimler aktif konserler veriyor. Aynı zamanda kışın Mozart Week yapıyorlar, orada da aynı şekilde ve yıl içerisinde sürekli çok aktif operalar, konserler oluyor. Bu artık gerçekten kalıplaşmış bir kültür halinde. Bunun yanında, devletin sanata verdiği destek, öğrencilere verdiği konser imkânları, okulların kalitesi, enstrümanların kalitesi gerçekten onları sanatla bütünleşmiş bir toplum olarak görmemi sağladı” yanıtını verdi.
İlyun Bürkev’le konuştuğunuzda olumlu anlamda büyük bir özgüven sahibi olduğunu hissediyorsunuz. Ancak sahneye çıktığında hâlâ büyük bir heyecan duyduğunu söylüyor. Özgüven ve denge arasında nasıl bir paralellik var diye sorduğumuzda ise şöyle yanıtlıyor: “Bunu ben biraz tiyatrocuların durumuna çok benzetiyorum. Mesela bir tiyatro izlediğiniz zaman, o kişinin söylediği sözler asla normal hayattaki diyalog gibi değildir. Sahnede de böyle. Günün sonunda bizim de yaptığımız aslında bir iş, ‘entertainment’ (eğlence) sektöründe bir iş. Dolayısıyla içimizde hangi duyguları yaşarsak yaşayalım, o sahneye çıktığımız an o profesyonel kişiye bürünmemiz gerekiyor ve ben çok şanslıyım ki küçük yaştan beri bunu yapmayı da öğrendim. Ama bir yandan tabii ki sahneye çıkmak benim en mutlu hissettiğim yerlerden biri. Müziğe başladığımda ve diğer müzisyenlerle o anı paylaştığımda, gerçekten normal hayatımda hiç tatmadığım özel duygular yaşıyorum. Çok özel bir atmosfer oluyor. O yüzden tabii ki heyecan oluyor ve bunu bir şekilde dengelemek ve o profesyonelliğe adım atmak çok önemli.”
‘MÜZİK ORTAK DİL’
Peki, İlyun Bürkev’in sahnede en rahat, en güvende hissettiği anlar nasıl oluşuyor? Bu orkestrayla mı ilgili, içinde bulunduğu mekânlar mı? Bürkev, bu soruya da “Çok fazla belirleyen faktör oluyor. Başka müzisyenlerle çalıyorsam, orkestra veya oda müziği olabilir, müzik yaptığım insanlar gerçekten iyi anlaştığım, iyi iletişim kurabildiğim insanlarsa çok daha keyifli oluyor. Hissettiğimiz duyguları on kat daha fazla hep beraber paylaşarak hissediyoruz. Bence müziği paylaştığımız kişiler çok önemli. Bir yandan da kendim çaldığım zaman tabii ki salon çok etkiliyor, bulunduğum yer çok etkiliyor. Mesela daha önce hiç gitmediğim bir yer ise çok daha heyecanlı ve meraklı bir şekilde gidiyorum. Ya da çok önemli bir konser salonuysa daha pozitif, heyecanlı ve motive gidiyorum. Bu gibi unsurlar durumu çok değiştirebiliyor. Ama günün sonunda, dünyanın hangi ülkesinde veya sahnesinde olursak olalım, hedefimiz ve paylaştığımız ortak dil olan müzik hep aynı. Dolayısıyla günün sonunda herkesin ortak konuştuğu bir dil haline geliyor” yanıtını verdi.
TUGFO’NUN TURNESİ
TUGFO’nun konser takvimi şöyle: BUGÜN / Denizli Laodikeia Antik Tiyatrosu / Zafer Bayramı Özel Konseri. * 2 Eylül / Hamburg Elbphilharmonie, Almanya. * 4 Eylül / Prag Smetana Hall, Çekya.. 6 Eylül / Bratislava Radyo Salonu, Slovakya. 7 Eylül / Viyana MuTh Salonu, Avusturya.İlyun Bürkev, Slovakya ve Denizli konserleri hariç, diğer konserlerde TUGFO’yla birlikte sahnede olacak.