Gönül Çatalcalı’dan ‘Çöp-Kentin Efsanesi’

Gönül Çatalcalı’yı uzun zamandır izlerim. Yazdıklarının hemen tümünü okudum. İlk romanı “İsimsiz” hakkında, “Romanı Öykücü Yazarsa” başlıklı bir değerlendirme yazmış ve “öyküde açılmış, sivriltilmiş bir kalemle yazılan romanın tadı”ndan söz etmiştim. Çöp-Kentin Efsanesi de (Tekin Yayınevi) aynı yetkinlikte yazılmış; sular seller gibi okunan bir roman. Çatalcalı, kentin çöplu¨klerinde dolaştığı, kimsenin görmek istemediği kirli poşetleri didikliyor Çöp-Kentin Efsanesi’nde. Çöplüğün kıyısında yaşayan, çöp kamyonunu beklerken sabırsız, aç, kıskanç, yorgun insanlarla, onların tam karşısındaki zengin yaşamları şiirsel bir dilde ustalıkla kurguluyor.

Gönül Çatalcalı’dan ‘Çöp-Kentin Efsanesi’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 07.04.2023 - 00:04

‘HAYALİ BİR ÇÖP DAĞI OLUŞTURDUM!’

- Sevgili Gönül, kitaba konu olan “çöp” meselesini yazmaya karar verdikten sonra nasıl bir çalışma yaptın? Gidildi mi çöplerin dağ gibi yığıldığı yerlere? O derme çatma evlerde yaşayan insanlar yakından gözlendi mi?

İzmir’deki Harmandalı vahşi depolama alanını 90’lı yıllarda görmüştüm. 2019’da yeniden gittim. 15 yıl hedeflenerek yapılan bu yer, 30 yıldır kullanılıyordu. Çöp, daha geniş bir alana yayılmış, halkın şikâyetleri artmıştı. Çevresi yine, ekmeğini buradan kazanan insanlarla doluydu.

Çeşitli yerlerde sayısız atık toplayıcısıyla konuştum. Gecekondu bölgelerinde beş altı kişinin hem çöp biriktirdikleri hem yaşadıkları birkaç metrekarelik odaları gördüm. Sosyal güvenceleri yoktu. Durumları yalnızca yoksullukla açıklanamazdı.

Bunların dışında eski büyük çöplükleri (Halkalı, Ümraniye) araştırdım. Çöpün kıyısındaki yaşamları anlatan yerli, yabancı belgeselleri, kısa ve uzun filmleri, röportaj videolarını izledim. Çok sayıda fotoğraf biriktirdim. Bu konuda yazılmış makaleler okudum.

- Romanın belkemiğini bir anlamda karşıtlıklar oluşturuyor. Çöp dağına ilerleyiş, içerikle tam bir karşıtlık oluşturacak şiirsel bir anlatımla verilmiş. Pisliğin oranı arttıkça dil destanlaşıyor. Çöp dağına kişilik kazandırmak, başrol vermek, romana efsane havası katmak için miydi?

Bu çok boyutlu konuya hangi pencereden bakacağımı düşündüm ilkin. Uzun bir kurgu denemesi sürecinden sonra hayali bir “çöp dağı” yarattım. Devasa dağın eteklerine kahramanlarımı yerleştirdim. Önceki romanımda cansız varlıkları konuşturmuştum, bu kez de böylesine heybetli bir dağı.

Dil konusuna gelirsek, dil bir edebiyat yapıtındaki en önemli unsur. Çirkinlikleri aktarırken bile dilin estetik değerleri öne çıkmalı, zengin çağrışımları olmalı. Şiir bu konuda geniş bir alan açıyor. Şiirin, dili sonsuz kullanım biçimlerinden yararlanıyorum.

- Çöplükte bir bebek bulmak, ne yazık ki fazlaca karşılaştığımız ama sorgulamadığımız bir durum. Anlattığın olay gerçek yaşamdan mı alındı?

Roman tümüyle kurmacadır. Ancak, yazdığımız her sorunun toplumda bir karşılığı bulunur. Hatta daha ilginçleri, çok daha şaşırtıcıları. Çiçero’ya mâl edilen bir söz vardır: “Gök kubbe altında söylenmemiş söz kalmamıştır.” Ondan 2000 yıl sonra, bugün ise, yazılmayan konu kalmamıştır. O nedenle, bilindik bir olaydan nasıl farklı bir kurmaca gerçekliği yaratıldığı önemlidir. Olayın kendisinden çok, hangi bakış açısıyla, nasıl bir dille, kurguyla anlatıldığı...

‘HER ŞEY KARŞITIYLA VARDIR’

- Çöplüğün kıyısında yaşayanların yanında, onlarla tam karşıt köşe oluşturan yaşamları romana neyi amaçlayarak ekledin?

Her şey karşıtıyla vardır ve onları karşıtlarından yola çıkarak tanımlarız çoğu kez. Zenginlik varsa yoksulluk da vardır. Hatta zenginlik yoksulluğun sırtına basarak oluşturulur. Daha ötesi, dünya pastasından en büyük dilimi zenginler aldığı için yoksulluk artmaktadır.

Buna karşın, ışıltılı ve tertemiz görünen yaşamların içinde kirin, çirkinliğin âlâsını buluruz, gözlerimiz kamaşmadan bakabilirsek. Çöplük kirlidir ama içinde nice güzel insan, temiz yaşam barındırır. Karşıtlıkları kullanarak bu çelişkileri vermek istedim. “Değer” dediğimiz şey, her koşulda insan olma, insan kalma gerçekliğindedir.

‘ANLATTIĞIM DÜNYA HER GÜN BİRAZ DAHA ÜTOPYALAŞIYOR!’

- Kötülükleri kanıksadığımız bir dünyada sevginin, iyiliğin romanını yazmış, neredeyse bir ütopya kurgulamışsın. Asıl amacın ÇÖP’ten yola çıkarak daha iyi bir dünya hayali oluşturmak mıydı?

Dünyaya bakışımız yazdıklarımızı belirliyor. Sınıflar arasındaki uçurum gün geçtikçe derinleşiyor. Sistemin uydusu olmuş, tüketim çılgınlığına ve paranın şehvetine kapılmış kesimin gözleri yukarılara çevrili. Baktıkları noktanın altında kalanları hor gören ya da hiç görmeyenlerle dolu vahşi bir çarkın içindeyiz.

İnsanca ilişkilerden söz ediyorum romanda ancak anlattığım dünya her gün biraz daha ütopyalaşıyor. İyilik, kuşku ve şaşkınlık yaratıyor! “Neden herkes bu kadar iyi” sorusu, “Bunca kötülük neden” sorusunun önüne geçiyor. Bu algı egemen olduğu sürece iyilikleri yazmaya devam edebilirim. Belki iyilik de virütik hastalıklar gibi bulaşıcıdır, belli mi olur?

KADINLAR...

- Romanın masalsı atmosferine gerçekler zaman zaman keskin bir ışık gibi düşüyor. Kadınlar bazen yardımlaşıyor bazen birbirilerine karşı düşmanca tavırlar takınıyorlar. Sence kadın kadının dostu mudur, kurdu mu?

Ataerkil ortamda yetişmiş, eğitim görmemiş, şiddetin, aşağılanmanın her türlüsünü yaşayan kadınlarda, “öteki kadın”a yani istenen, beğenilen kadına karşı tepki oluşur. Bu kadınlar, sistemin yaratmak istediği değerleri zorunlu olarak içselleştirirler.

Aşağılanmanın intikamını, kendisinin yapamadığını yapan, sürüden uzaklaşan hemcinslerinden almak isterler. Ancak ortak niyetler anlaşıldığında, iki kadın aynı safta yan yana durabilir.

Kadına “kurt kadınlık” özelliğini yakıştıran, kadınları birbirine kırdırmaya çalışan cinsiyetçi bakış açısının ürünüdür. Birbirinin kurdu olma durumu erkekler arasında da vardır hatta çocukluktan başlayarak. Ancak erk onlarda olduğu için, bu rekabetçi “kurt erkeklik” olayı doğal hatta gerekli görülür.

- Romanı okuduktan sonra kâğıt toplayıcılara, çöplerle uğraşanlara, romanınızdan çıkıp gelmişler gibi baktığımı fark ettim. Çöpe bir şeyler atarken “Bunları da karıştıracak mı birileri?” diye düşünür oldum. Romanın dönüştürücü etkisi diyebilir miyiz buna?

Romanı kaleme alırken tam da bunu hedeflemiştim. Toplumun farklı bir kesimini, acıları ve sorunlarıyla görünür kılmak, onların içimizden biri olduklarını duyumsatmak. Kahramanlarımın kitap bittiğinde aramızda yaşadığını öğrenmek çok güzel bir duygu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler