Oyuncu ve yalancı bir anlatıcı Borges! Feridun Andaç’ın yazısı...

Borges oyuncu ve yalancı bir anlatıcıdır. Okur/u/nu şaşırtmayı sever üstelik. Dini ve felsefi düşüncelerini anlatılarında mesellere dönüştürerek vermesi ise bir başka özelliğidir. Evreni düşleyen bizden başkası değildir düşüncesinde gezinir hep. Bölünmüşlük ve her şeye ulaşma / bulaşma deneme duygusu da belirgindir Borges’te... Şunu diyordu bir yerde; “Eğer dili kullanıyorsanız, sürekli metafor kullanmak zorundasınız.” Onun çağrısı, yazıda kendi olmaktır. Kendi sesini var ederek yazmak için yolunuzun Borges’ten geçmesi kaçınılmaz, bence!

Yayınlanma: 09.05.2022 - 00:02
Abone Ol google-news

BORGES VE BÜYÜ - ZAMAN

Jorge Luis Borges oyuncu ve yalancı bir anlatıcıdır. Okur/u/nu şaşırtmayı sever üstelik. İşte rüya kavramı burada başat ögedir onun için:

“Borges’e en büyük keyfi veren şey, zihinle, rüyalarla, uzam ve zamanla böyle oynamaktadır işte. Oyun ne kadar karmaşıklaşırsa o kadar keyif alır. Sırası gelince rüyayı görenin de rüyası görülebilir. ‘Zihin rüya görüyordu; gördüğü rüya Dünya’ydı.’ Demokratius’dan Spinoza’ya, Schopehauev’den Kierkegaard’a kadar bütün düşünürlerde paradoks niteliği taşyan entelektüel olasılıkları arar durur Borges.” (Andre Maurois)

Borges, yazarken, kendini de yeniden yazar. Öyle bir noktaya gelir ki; “Bu satırları hangimiz yazıyor, ben mi bilmiyorum,” diyebiliyor.

Dini ve felsefi düşüncelerini anlatılarında mesellere dönüştürerek vermesi ise onun bir başka özelliğidir. Evreni düşleyen bizden başkası değildir düşüncesinde gezinir hep.

Rüya içinde rüya yazı konusudur sıklıkla. (Gizli Mucize / Ficciones Hayaller ve Hikâyeler)

Yazdıklarına oradan bakınca, Borges’in bize bu bilinci / bakışı nasıl taşıdığını iyice gözleriz. Şunları da göz ardı etmeden okuruz her bir yazdığını:

“Onun öykülerindeki çatallanan yollar. Ayrıntılardaki kesinlik / kusursuzluk. Polisiye hikâyeler (Ölüm ve Pusula). Meseller, kıssadan hisseler. Borges’in buluşları... Buluşları olan, yenilikçi yanı. Edgar Allan Poe onu doğuran ana kaynaktır.”

Borges’de görülebilir / gözetlenebilir bir bakış vardır. Şu anlatıcılar onunla kan bağı kurabileceklerimizdir: Joyce, Dante, Goethe, Shakespeare, Cervantes.

ANLATILAN BORGES İLE ANLATICI BORGES

Anlatan Borges ile anlatıcı Borges’i ayrı tutmak gerek. Merkez teması labirent, ama aynasının da karşısındadır hep. Ne çok aynaları vardır üstelik.

Önce okur >sonra şair> sonra denemeci: bunların bileşkesiyle kurulan bir anlatıcı. Modern zamanların anlatıcısı.

Borges’i bir anlatıcı olarak günümüze taşıyan, Samuel Beckett, Fernando Pessoa, Pablo Neruda ile aynı eksende anılmasını sağlayan edebi birikiminin zenginliğidir kuşkusuz...

O zenginlik, biriktirdiklerinin sayısal varlığında değildir kuşkusuz. 20. yüzyıl edebi coğrafyasına taşıdıkları, açtığı ufuktadır.

Tanındıkça daha çok okunan yazarlardan biridir o. Bu da sanırım, o birikimin parıltısını göstermektedir.

“Borges edebi kurgu yöntemlerini değiştirmekle kalmadı, yazıların içeriğini ve yazarların düşüncelerini de değiştirdi.” (James Woodall)

Aslında bu düşünce bile Borges’in etkileyici / kurucu kaynak olmasını anlatır bize. “Borgesvari” tanım yerleşik bir hal alır bu süreçte.

İSPANYOLCANIN GÜCÜ!

Onun düzyazı ve şiirlerinin dünya dillerindeki dolaşımı İspayolcanın gücünden de kaynaklanıyor. Gezgin / sömürge bir dil. Borges, kökenini Cervantes’te bulur. Ama anlatı dünyasını dünya kültürleri üzerinde kurar:

Juan Peron - onunla uzlaşmaz. Adolfa Bioycasares - dostu. Silvina Ocampo, “Sur” dergisinin kurucusu - Victoria Ocampo’nun kızkardeşi. Marquez - üzerindeki etkisi. Roger Caillois - onu Fransızcaya taşıyan 1944-1953. Alef, Yolları Çatallanan Bahçe, Kum Kitabı okunmadan Borges’i nasıl anlayabilir, tanımlayabilirsiniz ki?

Büyülü gerçeklik > fantastik edebiyat; hem sınırında hem de sınırlarını aşan bir yerdedir onda. Gerçekliğin sınırlarını yıkar > düş / mitos / efsane / büyü / yerel motifler girer edebiyata. “Fantastik ve yeni”dir.

Alejo Carpentier > anti-natüralizm. Jorge Amado > tropikal şehvet. Marquez > çılgın düş gücü. Karayip yerel kültürü.

Borges, yine yerelliğe bağlı kalmaz. Gezindiği dünya edebiyat atlası onu besler; kendi kültürel varlığını aydınlatır, oradan alacaklarının ayırdına vardırır.

Bu anlamda uzun sözü seçmez. Kısa anlatıyı, düşünsel özü, imgeyi, anlaşılırlığı, yalınlığı seçer. Her bir anlatısında düşünce parıltısı; neyi /ne için söylediğinin derin anlamı vardır.

Yerli ve yerel, folklorik değildir; moderndir. Üslup yaratmak yerine, yeni bir bakış getirerek “edebi töz” yaratmak onun önceliği olmuştur.

BORGES’TE BELLEĞİN ÇAĞRISI

Borges’in anlatılarındaki karmaşıklık, onun algı ve bellek yolculuğunun yansımalarından kaynaklanır. Nedir bunlar denilirse; “Borges’in hiçbir sistemi, hiçbir programı, hiçbir genel düzeni yoktur,” düşüncesinin yanı sıra (N.T. Giovanni) kendi sözlerine kulak verelim ilkten:

“Belli herhangi bir kurama sahip çıkmıyorum.” Bu da şunu gösterir, onun melez anlatıcı kimliğinin her şeyden beslendiği: Ansiklopedi maddesinden, sözlükten, hayattan, yapıttan, yazardan, sözden, rüyadan, nesneden, anlatılanlardan... (Gölgeye Övgü, s. 255-265)

“Estetik kuramlara karşı kuşkucuyum. O kuramlar genellikle işe yaramayan soyutlamalardır.”

Bölünmüşlük ve her şeye ulaşma / bulaşma deneme duygusu da belirgindir onda... Şunu diyordu bir yerde; “Eğer dili kullanıyorsanız, sürekli metafor kullanmak zorundasınız.”

Onun çağrısı, yazıda kendi olmaktır. Kendi sesini var ederek yazmak için yolunuzun Borges’ten geçmesi kaçınılmaz, bence!


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler