Polly Samson’dan ‘Hayalperestler Tiyatrosu’
Hayalperestler Tiyatrosu (Çeviren: Nil Ege Özden / Düşbaz Kitaplar), 2014 yazında Hydra Adası’na tatile giden İngiliz romancı ve söz yazarı Polly Samson’ın, kiraladığı evde Avustralyalı yazar Charmian Clift’in anılarından oluşan Peel me a Lotus (Bana Bir Nilüfer Soy) adlı kitabı bulması üzerine adada yaşamış sanatçı topluluğunu keşfedip araştırmaya başladıktan sonra kaleme aldığı bir roman. Samson 60’ların cüretkârlığıyla bezeli romanında 2016’da üç ay arayla vefat eden Marianne Ihlen ve Leonard Cohen’in akıllarda yer eden hüzünlü aşk hikâyelerine de hem kurmaca hem de bahsi geçen sanatçıların yakınlarının sahip olduğu kaynaklar aracılığıyla ışık tutuyor.
Fotoğraf: Linda Nylind
GERÇEK KİŞİLERİN HİKÂYELERİ
2014 yazında Hydra Adası’na tatile giden İngiliz romancı ve söz yazarı Polly Samson, kiraladığı tatil evinde Avustralyalı yazar Charmian Clift’in anılarından oluşan Peel me a Lotus (Bana Bir Nilüfer Soy) adlı kitabı bulur.
Adada yaşamış sanatçı topluluğunu keşfedip araştırmaya başlayan yazarın romanı A Theater for Dreamers (Hayalperestler Tiyatrosu), İngiltere’de Covid-19 salgınının kasvetli ilk aylarında yayımlanır.
Bu romanı ilk okuduğumda hem anlattığı dönemini hem yazarın samimi üslubunu ve dilini hem de karakterlerin canlılığını öyle sevdim ki Türkçeye çevrilmesinin gerektiğini düşündüm ve kitap nihayet Türkçede benim çevirimle, Düşbaz Kitaplar tarafından yayımlandı. Bu kitabı herkesin benim kadar seveceğini umuyorum.
1960 baharındayız... Annesini kaybeden 18 yaşındaki Erica, annesinin yazar arkadaşı Charmian Clift’in adreslerine yolladığı romanı okuduktan sonra şair sevgilisi Jimmy ve huysuz ressam ağabeyi Bobby ile küçük bir Yunan adası olan Hydra’ya gider.
Hydra Adası, Bayswater’daki zalim babasından ve rahmetli annesi gibi ona hizmet etme olasılığından kaçan Erica’ya “olağanüstü mavi suyu ve düşük kirası”, “tuz beyazı villaları” ve barındırdığı yabancılardan oluşan yabancı sanatçı kolonisi tüm burjuva kısıtlamalarından kurtulmayı vaat eder.
Adanın karşı kültürünün ve yabancı kolonisinin baştan çıkarıcı ruhunu yakalamak için Samson tarafından yaratılmış olabileceği olasılığına karşın Charmian Clift’in hikâyesi de aslında eşi George Johnston, Kanadalı şair ve ozan Leonard Cohen, bir Beat şairi Gregory Corso ve sabırlı eşi Marianne, bebeklerine bakarken onu görmezden gelen Norveçli genç yazar Axel Jensen de dahil olmak üzere Erica ve Jimmy dışında neredeyse adadaki herkes gibi gerçek kişilerin hikâyelerine dayanmaktadır.
ERICA VE GÖZÜMÜZ HYDRA!
Romanın merkezine kadınları koyup onların hikâyelerini anlatmak isteyen yazar Polly Samson, olgunluk çağına yaklaşan ve etrafında örnek alabileceği kadın rol modelleri arayan Erica karakterini yaratmış.
Hikâyeyi gözünden okuduğumuz ana karakterimiz olan genç, idealist ve saf Erica, akan su veya elektrik olmamasına karşın Hydra, Londra’daki hayatının olmadığı her şeydir; renkli ve canlıdır ve yeni keşfettiği bağımsızlığını çok sever.
Adeta o kalabalığın içinde biz okurları temsil eder ve bizim için öğrenir, bizim için görür, bizim için de dolaşır Hydra sokaklarında. Ama elbette kendi yasının, kendi merakının ve kendi özgürlüğünün peşindedir aslında.
ADADAKİ BOHEM TOPLULUĞUN KRALİÇESİ; CHAIRMAN!
Harap bir villası, eski savaş muhabiri tüberküloz hastası bir eşi ve üç tane yarı vahşi çocuğu olan Charmian, Erica’nın anne figürü rolüne bürünüp ona hem yemek yapmayı öğretir hem de yaşamını bir erkek için beklemeye almama konusunda önerilerde bulunur.
Charmian adadaki bohem topluluğu yöneten bir kraliçe gibidir. Her sabah, Leonard Cohen de dahil olmak üzere yazarların toplandığı kafede ve akşamları kulüplerde ve partilerde tahtına oturup onlara nasihatler dağıtır.
Hydra Adası’nın yazarların okumalar yaptığı, diğer yazarları kendi yazılarını tartıştıkları edebiyat salonlarını düşündüren çok çeşitli bir kalabalığı vardır. Adadaki bohem hayatları kusursuz gibi gözükse de yabancı kolonisi kendi içinde şiddetli anlaşmazlıkları, yaratıcı rekabetleri ve cinsel kıskançlıkları olan bir gruptur ve her bir üyesi bireysel savaşlar vermektedir.
ADANIN 25 YAŞINDAKİ SAKİNİ LEONARD COHEN VE MARİANNE!
En çekici karakter ise hepimizin tahmin edeceği üzere, Axel onu başka bir kadın için terk ettikten sonra Marianne’in evine taşınan ve gitarıyla Hydra’ya gelen, 25 yaşındaki Kanadalı şair Leonard Cohen’dir.
Marianne, gizemli ve ciddi bir yapıya sahip olan Leonard için çekici ve rahatça çalışabileceği bir yuva sunduğu halde, Leonard aslında ona pek bir şey vaat etmez. Başarılı bir şiir kitabı yayımladıktan sonra zamanını Marianne’in ona sunduğu hayatın rahatlığında, çeşitli uyuşturucular kullanarak daha sonra Favorite Game (En Sevilen Oyun) olarak adlandıracağı romanını yazarak geçirir.
Marianne hayatına giren erkekler için verimli bir çalışma ortamı yaratmaktan gurur duyar. Daha önce Axel için yaptığı gibi Cohen’le de ilgilenir ve onun yazı masasında her zaman “bir gardenya” ve “küçük bir sandviç” olmasını sağlar.
“Etkili yazmayı mümkün kılan beceriler konusunda Axel tarafından güzelce eğitilmiş olan” Marianne’in yanında onun çırak versiyonu gibi davranıp ona özenen Erica, Jimmy’nin kontrolü altında, bir nevi Marianne ve Leonard gibi yaşamayı düşler.
Her daim yaratıcı erkeklerinin üzerine titreyen bu genç kadınları gören Charmian, alaylı bir tavırla “Bu erkeksi yazarlar, onlara hizmet eden melekleri olmasaydı nerede olurdu?” diye sorar etrafındakilere.
Fotoğraf: Debra Hurford Brown
HIRS, İHANET, YOKSULLUK VE SARHOŞLUK GERÇEĞİNİ MASKELEYEN BAŞ DÖNDÜRÜÇÜ KARIŞIM; HYDRA!
Erica, kendi yasıyla mücadele ederken bile, bu adada dönen entrikaların keskin bir gözlemcisidir. Hydra’nın kendisi, aslında onun hayal gücünün ürünüdür, özgürce yaşayan ve üreten erkeklerin, sürekli akan reçine şarabının arasında karşılanmayan kadın hırsı, cinsel ihanet, sefil yoksulluk ve sarhoşluk gerçeğini maskeleyen baş döndürücü karışımıdır.
Jimmy’ler, George’lar, Leonard’lar, eşlerini aslında ne kadar acımasızca kullandıklarını saklamakta çok daha iyi olsalar da sonunda kocasının yanında zulüm altında yaşamış Erica’nın annesi kadar kafese kapatılmışlardır.
Oldukça geniş bir arşiv yardımıyla araştırma yapan Samson, 2016’da üç ay arayla vefat eden Marianne Ihlen ve Leonard Cohen’in belki de yıllardır akıllarda yer eden hüzünlü aşk hikâyelerine de hem kurmaca hem de bahsi geçen sanatçıların yakınlarının sahip olduğu kaynaklar aracılığıyla ışık tutuyor.
Romanı okurken, Leonard ve Marianne’in ilişkisini anlatan Marianne & Leonard: Aşk Sözleri adlı belgeseli izlemenizi ayrıca tavsiye ederim. Yarım kalmış bu aşkın hikâyesini biraz daha iyi anlamakla birlikte, onca yıl sonra, ölmek üzereyken bile hâlâ birbirini düşünen bu iki insanın bağına hayran kalacaksınız.
60’ların cüretkâr hissini yakalamak için, e tabii biraz da Leonard Cohen’e olan hasretimizi pekiştirmek için Hayalperestler Tiyatrosu’nu okumanızı öneririm.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması