Vitrindekiler... (19 Mayıs 2022)
Cumhuriyet Kitap Dergi den yetkin okuma önerileri...
İlk Meclis-Milli Mücadele’de Anadolu / Hıfzı Veldet Velidedeoğlu / Cumhuriyet Kitapları / 310 s.
Velidedeoğlu bu kitabında 23 Nisan 1920’den başlayarak katıldığı İlk Meclis’in, ilk ve son yıllardaki olayları, Meclis’in türlü yönlerini, kendi kişilerini anılarına, günce ve gözlemlerine, özellikle de açık ve gizli oturumların tutanaklarına dayanarak kendine özgü akıcı bir dille anlatmaktadır. Kitapta ilk ulusal hükümetin programı başta olmak üzere, Ulusal And (Misakı Millî) padişaha gönderilen yazı ve daha birçok belge yer almakta; kitabın sonunda yazarın özyaşamöyküsünün, Cumhuriyet Gazetesi’nde 1942 yılından günümüze kadar çıkmış olan yazılarının tam listesinin yer almış bulunması da yapıta ayrı bir değer katmaktadır.
Samsun’dan Sonra En Zor 19 Ay: İşgal, İç Savaş, Diriliş / Alev Coşkun / Cumhuriyet Kitapları / 992 s.
Alev Coşkun, Samsun’dan Sonra En Zor 19 Ay: İşgal, İç Savaş, Diriliş adlı iki ciltlik incelemesinde; Atatürk’ün Samsun’a çıkışından I. İnönü Zaferi’ne kadar geçen zaman dilimini ele alıyor. Bu süre tam 19 aydır. Bu dönem, Milli Mücadele’nin en zor dönemiydi. Hiçbir şey belli değildir, gelecek “meçhul”dür. İşgaller sürmektedir. Halk, Balkan Savaşı’yla başlayan ve yedi yıldır süren savaşlardan yorgundu. İngiliz ya da Amerikan manda yönetimini isteyenler çoğalmıştı. I. Dünya Savaşı’nı kazanan İngilizlere karşı savaşmanın akılsızlık ve çılgınlık olduğu genel kabul görüyordu. Kuvayı Milliye’ye karşı Padişah ve İngilizlerin destekleriyle kanlı bir iç savaş başlamıştı. Para yoktu, ordu yoktu ve vatan, dört bir yandan işgal altındaydı... Atatürk, binbir zorlukla uğraşmaktaydı... Günümüzde hilafet yanlıları, Osmanlıcılar, ikinci Cumhuriyetçiler alternatif bir tarih yaratmak istiyorlar. “Milli Mücadele’yi başlatmak üzere, Mustafa Kemal’i Anadolu’ya Vahdettin gönderdi” diyorlar. Hain sultan Vahdettin’i yüceltmeye çalışıyorlar. Oysa Anadolu’ya geçişinden 50 gün sonra savaş meydanlarında kazandığı generallik rütbesi Mustafa Kemal’in elinden alındı. Onu askerlikten çıkaran Vahdettin’di. Ancak Milli Mücadele örgütlenmesi durmadı. Anadolu’da çoban ateşleri gibi Kuvayı Milliye Kongreleri toplandı. Atatürk; işgal ordularıyla, İngilizlerle, işbirlikçilerle, iç savaşla uğraşıyordu. Sadece bunlarla değil, kendisine engel çıkaran kimi arkadaşlarıyla da baş etmek zorunda kalıyordu. Alev Coşkun geniş kapsamlı incelemesinde; Milli Mücadele’nin ilk 19 ayını, bilinmeyen yönleriyle ve belgelere dayanarak inceliyor. Atatürk’ün büyük liderliğini ortaya koyuyor.
Mustafa Kemal’in Savaşları / Hüner Tuncer / Cumhuriyet Kitapları / 256 s.
Hüner Tuncer incelemesinde, Mustafa Kemal Atatürk’ün, Trablusgarp Savaşı’yla başlayan ve Ulusal Kurtuluş Savaşı ile sona eren on bir yıllık dönemde yer alan savaşlarda oynadığı yaşamsal rolü ayrıntılarıyla anlatıyor. Ülkemizde bazı aymazların, Atatürk’ün ismini zikretmeden aktardıkları Çanakkale Savaşlarının kaderini değiştiren ve “Anafartalar Kahramanı” olarak nitelendirilen kişi, Mustafa Kemal’dir! Mustafa Kemal, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na ilişkin düşüncelerini şöyle dile getirmektedir: “Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle neticelendirilmiş olan bu harekât; Türk ordusunun, Türk subaylar ve kumanda heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha tespit eden muazzam bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve bağımsızlık fikrinin ölümsüz abidesidir. Bu eseri vücuda getiren bir milletin evladı, bir ordunun başkumandanı olduğumdan ilelebet mesut ve bahtiyarım.” Tuncer, Mustafa Kemal’in Savaşları’nda, Atatürk’ün tarihimizdeki eşsiz yerin bir kez daha gözler önüne sermekle, Atatürk adının tarihi gerçeklere dayandırılarak anımsanmasına hatırı sayılır bir katkı sağlıyor.
Cumhuriyet Nasıl Savunulur? / Barış Doster / Halk Kitabevi / 160 s.
Barış Doster, Cumhuriyet Nasıl Savunulur’da, öncelikle Atatürk’ün, “Cumhuriyet; bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” şeklinde nitelediği Cumhuriyetin; ulusal bilinçle, Türkiye’nin bağımsızlığı, bütünlüğü, egemenliği ve siyasal birliğine toz kondurmayan politikalarla savunulduğunu imliyor. Cumhuriyetin nasıl savunulacağının asal bileşenlerini tek tek açımlayan Doster, “Cumhuriyet laikliğe kararlılıkla sahip çıkılarak, emperyalizme karşı mücadeleyle, hukuk devletiyle, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığıyla, hukukun üstünlüğüyle, kuvvetler ayrılığıyla, eğitim ve sağlıkta devletçi, toplumcu politikalarla, üretim ekonomisiyle, planlamayla, kamucu-halkçı iktisat politikalarıyla, akıl ve bilimi önceleyerek, aydınlanma değerlerine, çağdaşlığa sahip çıkarak, ehliyete, liyakate değer vererek, örgütlü emekle, kadın-erkek eşitliğiyle savunulur” diyor.
Milli Mücadele Işığında Türkiye / Barış Doster / Halk Kitabevi / 168 s.
Atatürk, Cumhuriyetçidir. Osmanlı paşası olarak, Harbiye Nezareti’ndeki sicilinde Atatürk için, "Cumhuriyetçidir" diye not düşülmüştür. Sonraki yıllarda bir soru üzerine, "Ben Cumhuriyeti vicdanımda milli bir sır gibi sakladım" demesi, daha başından itibaren yola, ulusal egemenliğe dayanan, laik ve çağdaş bir cumhuriyet kurmak için çıktığının kanıtıdır. Nitekim İstanbul’daki İngiliz istihbaratı, Londra’ya geçtiği bilgi notunda, Kurtuluş Savaşı sırasında toplanan kongreleri kastederek, şöyle demiştir: "Türkler, Cumhuriyet’e gidiyor". Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet ile tüm ezilen uluslara, üçüncü dünyaya, kendi ifadesiyle mazlum milletlere örnek olmuş bir devrimcidir. Barış Doster’in incelemesinde de ortaya koyduğu gibi Hindistan’dan Çin’e, Küba’dan Cezayir’e çok geniş bir coğrafyada, bu yönüyle de etkilidir. Suriye ve Irak’taki Baas hareketinde, İran Şahı Pehlevi’de, Mısır’da Cemal Abdül Nasır’da, Latin Amerika’da "Jön Türk" diye anılan genç devrimcilerde, Yugoslavya’da Tito’da, Küba’da Castro’da, Hindistan’ın kurucu babaları Gandi ve Nehru’da güçlü bir Atatürk hayranlığı vardır. Atatürk, tarihin haklı çıkardığı bir liderdir. Örneğin; Lozan Antlaşması halen yürürlüktedir. Çünkü gerçekçi temellere dayanır. Örneğin; ekonomi modeli, karma ekonomi anlayışı halen günceldir, geçerlidir. Laik, bilimsel, halkçı, karma eğitim anlayışının ne kadar değerli olduğu, her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Dış politikadaki bölge merkezli tutumu, "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinin ne kadar önemli olduğu, son dönemde yaşananlarla bir kez daha kanıtlanmıştır. Alt kimlikleri, feodal bağları, ortaçağ kalıntısı aidiyetleri aşan, yurttaşı merkeze alan, yurttaşı muhatap kabul eden felsefesinin ne kadar değerli olduğu, günümüzde bir kez daha anlaşılmıştır. Milli Mücadele Işığında Türkiye, tüm bu gerçekleri ortaya koyan Doster’den kaynak niteliğinde bir inceleme.
Devrimci Meclis-II. TBMM (1923-1927) / Işıl Çakan Hacıibrahimoğlu / Kırmızı Kedi Yay. / 640 s.
İkinci TBMM yeni siyasal ve toplumsal hayatın temellerinin atıldığı bir “devrim meclisi” özelliği göstermektedir. Bu yeni devlet kuruculuğunda temel alınan felsefi bakış, genel olarak modernleşme diye tanımlanabilir. Ancak burada ifade edilen modernleşme olgusu Osmanlı yenilikçiliğinin ötesinde, salt dinsel-geleneksel yapıdan kopuş, ayrılış olarak değil, gerçekte tam bir “merkezileşme” olarak betimlenmelidir. Merkezileşmede ilk adım; siyasal merkezle buna bağlı yönetsel çevrenin yeniden kurulmasıdır. Bu yapılanma gerçekte devletin merkez teşkilatı ile yerinden yönetim teşkilatlarının yeniden biçimlenişinin de ifadesidir. Bu kapsamda öncelikle devlet başkanlığına ilişkin boşluk ortadan kaldırılarak hükümet şekli Cumhuriyet olarak değiştirilmiş, İstanbul’daki iktidar alternatifi halifenin yönetimdeki olası ortaklık tehlikesi önlenmiştir. 1924 yılı mart ayında halifeliğin kaldırılması ile zaten siyasal alandan uzaklaştırılmış olan halifenin yeniden iktidar olma ihtimali tümden sonlandırılmıştır. Buna paralel olarak aynı zamanda yürütme organı içindeki din referanslı yapılanmaların da kaldırılması sağlanmıştır. Rejime ve yönetime ilişkin en belirgin sonuç; geleneksel-dinsel kodlardan kopuşun gerçekleşmiş olmasıdır. Siyasal alandaki bu dönüşümün toplum geneline yaygınlaşan formu ise “hukuk devrimi” ile sağlanmış, Medeni Kanun’la laiklik ve eşitlik temelindeki kişi hakları köklü bir zihniyet değişimine kaynaklık etmiştir. Dönüşümde devlet ve hukukun devrimin aracı olarak kullanıldığı söylenmelidir. Bu etkinlikte pozitif bilimle yetişmiş kurucu kuşağın etkisi büyüktür ve İkinci Meclis eliyle hukuk ve devlet aygıtı kullanılmak yoluyla “inkılabın tamamlanması” sağlanabilmiştir. İkinci TBMM, kendini oluşturan kurucu kuşağın etkinliğinde gerçek bir “kuruculuk”.
19 Mayıs’ı Anmak / Bekir Öztürk / Ayata Yay. / 128 s.
19 Mayıs, çok önemli, bir o kadar tartışılan bir tarihtir. Kimileri Vahdettin’in Mustafa Kemal’i vatanı kurtarması için hem de 40 bin altın vererek Samsun’a gönderdiğini iddia eder. Oysa tarih, 24 Mayıs 1920’de Padişah Vahdettin’in, Atatürk ve arkadaşlarının idam kararını onayladığını yazıyor! 19 Mayıs ile ilgili yazılan tüm kitap ve makalelerde, birbiriyle çelişen onca ifadelerine rağmen, Bennett’in Mustafa Kemal ve arkadaşlarına vize verdiği yazılmaktadır. Bennett, bu konuya kaynaklık eden, biri kendisine ait iki kitapta da vize olayını; “8 Haziran’da, ilginç bir tesadüf eseri yirmi ikinci doğum günümde bir Türk subayı odama gelip, Mustafa Kemal ve Heyeti için vize istedi. Listeyi okuduğumda, Türk Ordusu’nun en etkin otuz beş generalinin ve kurmay albayının adını tanıdım. Ancak yetkimin bunu aşacağı düşüncesiyle üstlerime sordum. ‘Haberimiz var sen vizeyi ver’ dediler bende verdim” şeklinde anlatıyor. Oysa vize verilen listede tek general Atatürk’tür. Vize verilen subayların sayısı kimi kaynaklarda 18, kiminde 22 olarak geçmektedir. Ancak 35 general ve albaydan oluşan bir kadro hiçbir kaynakta yazmamaktadır. Peki, 35 kişilik liste nedir? Onu da belgeleriyle bu kitapta okuyacaksınız. Yüzbaşı Bennett’in Atatürk düşmanlarına malzeme vermek için uydurduğu vize yalanlarını da!
Türkiye’nin Kalkınma Yönetimi Politiği / Ender Akyol / Kriter Yay. / 278 s.
Türkiye’nin Osmanlı’dan bu yana yaklaşık iki yüzyıldır süren kalkınma isteği güncel bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Osmanlı Devleti’nin kalkınma politikası, giderek zayıflayan devleti eski gücüne ulaştırma hedefi ile ortaya çıkmıştı. Oysa ki modern bir ulus-devlet inşa projesi olarak Türkiye Cumhuriyeti, siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel yönleriyle bütünsel bir kalkınmayı hedeflemişti. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’nin kalkınma yolculuğu, devletin dünya kapitalizmi ile bütünleşme ve uluslararası iş bölümünde üstlendiği rol çerçevesinde bir seyir izlemeye devam etmiştir. Bu kitabın konusu ise, Türkiye’nin kalkınma yönetimi politiğinin ortaya çıkışı, gelişimi ve sonuçlarının neler olduğu, hangi siyasi tercihler üzerinde yükseldiği, uluslararası siyasal ve ekonomik konjonktürle ne ölçüde eklemlendiği veya ne tür bir ilişki içerisinde olduğu ve nasıl bir arka plana dayandığı. Bu bağlamda kalkınmayı planlayıp yönetecek kurum olarak ortaya çıkan Devlet Planlama Teşkilatı’nın kuruluşuna neden olan tarihsel birikim ve politik birer belge olan kalkınma planlarının hazırlanması ve uygulanması politik düzeyde çalışmanın asıl ilgi alanını oluşturuyor. Ayrıca Devlet Planlama Teşkilatı’nın geçirdiği dönüşüm, siyaset-bürokrasi gerilimi, kalkınma planlarındaki değişim inceleniyor.
Türkiye’de Kırsal Kalkınma Yönetimi-Değişim, Kurumsallaşma ve Sorunlar / Muhammed Serkan Şahin / Çizgi Kitabevi / 320 s.
Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar olan dönemde kırsal kalkınma için ülkemizde birçok politika ve proje çalışması yapılmıştır. Türkiye’de “kırsal kalkınma” kırsal özelliğin belirgin biçimde vurgulanması sebebiyle kentleşme çerçevesinde gelişen modernleşme olarak algılanmaktadır. Dönemsel özellikler göz önüne alındığında kırsal kalkınma ile ilgili bütüncül bir çalışma yapılamamış, ancak temel amaç kırsal alanı geliştirmek olduğu için birçok yöntem günümüze kadar denenmiştir. Konunun doğası gereği kalkınma amacıyla kırsal alana hizmet götüren birçok kamu kurum ve kuruluşunun varlığı söz konusudur. Türkiye’de kalkınmanın topyekûn birincil hedef olması, kamu kurum ve kuruluşlarının aynı anda aynı hedefe ulaşmak istemesi, kırsal kalkınma sürecine de bu durumun yansıması karmaşayı kaçınılmaz hale getirmektedir. Bu çalışmada kırsal kalkınmanın tarihsel arka planı ve işleyişi anlatılmakla birlikte kırsal kalkınma yönetimindeki bu karmaşaya vurgu yapılıyor.
Türkiye’nin Toplumsal Yapısı / Prof. Dr. Ünal Şentürk / Paradigma Akademi Yay. / 550 s.
Toplum, sınırları belirlenmiş bir coğrafya üzerinde ortak geçmişe sahip insanların bir araya gelerek oluşturduğu bütün olarak tanımlanır. İnsan, kendinden önceki kuşakların hazırladığı bu bütünün içine doğar ve bu bütün içinde yaşamını sürdürür. Dünyaya hazırlıksız gelen insan, içine doğduğu verili bu duruma uyum sağlayarak, onu kavrayarak ve davranışlarına referans alarak yaşamını şekillendirir. Tekrarlanarak belli bir form kazanmış olan insan ilişkilerini hazır olarak bulan birey, yaşamı boyunca bu verili koşullardan hem etkilenir hem de onu etkiler. İnsanın doğduğu andan itibaren hem etkisinde kaldığı hem de etkilediği organize ilişkiler bütünü, toplumsal yapıyı ifade eder. Birlikte yaşamı hem mümkün kılan hem de belirleyen bir niteliğiyle var olan toplumsal yapı, yaşamın en kabul gören gerçeğidir. İsmi içinden çıktığı toplumla birlikte anılan yapı, insan düşünce, tutum ve davranışlarının hem nedeni hem de sonucu olarak varlık bulur. Bir toplumu, benzerlerinden ayırarak ona özgünlüğünü kazandıran oluşum olarak yapı, oluşturucu öğeleri veya bileşenlerinin birbirleriyle olan yakın etkileşimiyle ortak yaşamı şekillendirmektedir.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu