Uluslararası Meteor Kuruluşu (IMO) ve ABD’nin NASA meteor gözlem birimlerine bakılırsa her yıl dünyaya 17 bin ton civarında taş düşüyor. Ancak bunun büyük kısmı atmosferde yanıp kül haline geldiğinden biz ortalıkta pek bir şey görmüyoruz. Eğer dağda bayırda gezip aramaya kalkarsak galiba yıllık 48 ton kadarını bulabilirdik. Bunca taşın adet olarak sayısını da bu kuruluşlar yaklaşık 16 bin civarında gösteriyor; ben onların yalancısıyım.
Dünyamıza her yıl bu kadar ağırlık ekleniyorsa kütlesi bu yüzden fazlalaşıyor mu, bilemedim! Dünya bu yüzden ağırlaşırsa ne olur? Ben çıkaramadım; aramızda fizik hocalarımız vardır, söylesinler. Ancak şunu biliyorum ki Kanada’da başımıza taş yağıyor. Hani kıyamet vakti gelince başımıza taş yağacak ya işte alametler belli oluyor!
Birkaç santimetrelik çakıl taşı kadar olanından birkaç metre çapında kaya parçalarına kadar yukarıdan yeryüzüne çakılan çakılana. Bunlardan en sonuncusu değil ama kayıt altına alınanı, geçen ay ortalarında Kanada’nın eyaletlerinden Prens Edward Adası’nda, Marshfield kenti banliyösündeki bir evin güvenlik kamerasının saptadığı oldu.
Bay Joe Valedium’un evinin girişindeki basamaklara çarpan 2 santimetrelik çakıl taşı gibi meteor saatte 70 bin kilometre hızla atmosfere girmiş, yeryüzüne isabet ederken 300 kilometre sürate kadar yavaşlamıştı. Bu füze hızıyla maazallah, hele bir kafasına düşseydi, Bay Joe için kıyamet işte o zaman kopmuş olacaktı; neyse ki kazasız belasız atlatıldı.
470 MİLYON YAŞINDA
Birkaç yıl öncesiydi 2021’de, Kanada’nın Pasifik Okyanusu kıyısındaki eyalet İngiliz Kolumbiyası’nda benzer bir şey olmuştu; hatırlanacaktır. Golden isimli sessiz sakin bir kasabada kendi halinde yaşayan Ruth Hamilton isimli kadının yatağına, hem de yan yattığı için yatağın boş kalmış öteki tarafına meteor düştü. Gece yarısı uykusunun en tatlı yerinde davetsiz misafir gibi çatıyı delerek geçen meteor 6 santimetre çapında bir kaya parçasıydı.
Edmonton’daki Alberta Üniversitesi’nin meteor araştırmaları yapan bir araştırmacı grubu taşı inceledi ve bayan Ruth’un yatağına gelen uzay taşının tam 470 milyon yaşında olduğunu söyledi. Bu da şunu gösteriyor ki meteor onca zamandan beri uzay boşluğunda dolaşıp duruyordu, nihayet sağ salim yerküremize indi; şimdi müzededir. E tabii, her şeyin bir sonu var, onunkisi de böyle oldu. Neyse ki kimseye zarar vermedi.
ÇOK GÜÇLÜYDÜ
Zarar verenleri de var; Kanada’da değil fakat aynı coğrafya çizgisinde olan Rusya’nın Ural dağlarındaki Çelyabinsk kenti yakınlarında yaşandı; 2013 yılı şubat ayında. Saatte 60 bin kilometre hızla ateş topu gibi atmosfere giren dev meteor yeryüzüne 25 kilometre yükseklikte patlayıp parçalara ayrıldı, bir taş yağmuru yağdı ki kentin üstüne, sormayın: Yaşamını yitiren olmamıştı, sadece 100 bin yaralı ve 7 bin kadar hasarlı bina bıraktı geride. Rusya, Kanada’dan geri kalmıyor; bu kıyamet taşlarından pek muzdariptir. Sibirya’da ıssız bir ormanlık alana 1908’de 30 Haziran günü düşen dev meteor ise galiba dinazorlar döneminden beri yeryüzüne inmiş en büyüğü idi. 200 metre çapındaydı, saatte 54 bin kilometre hızla yere saplanmıştı, çarptığı alanda 80 milyon kadar ağacın en azından hasar görmesine yol açtı; Hiroşima’ya atılan atom bombasından 185 defa daha güçlüydü.
Kanada’nın doğu sahilindeki Atlas Okyanusu’na bekçilik eden “Newfoundland & Labrador” eyaletindeki Mistastin Gölü’nün suyla dolduğu çukuru 5 kilometre çapındaki bir dev meteorun oraya düşüp derin bir oyuk açmasıyla oluştu; derinliği 65 metre. Düşen taşın 2 bin 700 derece sıcaklığında olduğunu Toronto Üniversitesi akademisyenleri saptamışlar. Merak edilmesin bu dev meteor 38 milyon yıl önce düştü, o zamandan beri orası göl. Kanada’da bundan sonraki meteor kime, kimlere, nereye ve nasıl isabet edecek diye bekleyeceğiz; bir gün olacaktır, ne zaman bilemeyiz.
Yunanistan’daki Kalambaka kenti yakınlarında bulunan sivri tepelerin üstünde inşa edilmiş tarihi manastırların bulunduğu yerin adı Meteora’dır; eski Yunancayla “kayalık” demek. Astrofizikçilerin, gökyüzü bilimcilerinin meteor adını buradan devşirdiği biliniyor.
Bildiğimiz öteki şey de Anadolu halk masallarında geçen “Gökten üç elma düştü” deyişidir.
Üç elmadan birincisi hikâyeyi anlatana, ikincisi dinleyene, üçüncüsü de dünyanın güzelliklerine sunulur. Ben birincisini alıyorum; başımıza Newton misali elma düşsün, yeter ki taş düşmesin.
MAHMUT ŞENOL
KANADA (EDMONTON)