Bir arkadaşımızın sosyal medyada paylaştığı Dubus imzalı karikatürü görünce “sürrealizmin başkenti Brüksel” bir daha çıktı karşıma: Kent girişindeki levhada “Brüksel / 1.255.795. Burada hükümetimiz yok ama Kalaşnikoflarımız ve ipimiz var” yazıyor.
Haberde “Brüksel nüfusu yeni rekor kırdı” başlığını görünce merakla ayrıntılarına baktım. 6 bin 198 kişilik artışa rekor denilmesi gülümsetiyor.
Karikatürde geçen hükümet kurulamama rekoru da her gün artıyor. An itibarıyla 490 gündür Brüksel Bölge hükümeti kurulamıyor. Kalaşnikoflarımız ve her türlü silahımız var bizim Brüksel’de kolayca edinilebilen. Ekmek almaktan da kolay neredeyse! Hem uyuşturucu ticaretiyle bağlantılı hem de diğer suçlarda ateşli silah kullanımı çok sık hale geldi. Geçen hafta başında federal polis, geniş çaplı silah kaçakçılığı şüphesiyle hareket eden bir ağı çökertti. 90 adet yarı otomatik silah ele geçirildi.
“İp” konusuna gelince: Kara mizah yalnızca silahlarla sınırlı değil. Çevre yolunda trafik levhasına iple asılmış bir adam bulundu. Çıkış 13 yazıyordu levhada. Belki de tesadüf bu uğursuz sayı! Savcılık “İntihar olabilir” dedi. Burada her şey olabilir. Hatta hiçbir şey de olmayabilir. Hükümet gibi mesela!
Bir karikatüre sığmaz Brüksel. 3 Ekim’de Brüksel’de uyuşturucu ticareti ve organize suçlara yönelik büyük bir operasyon düzenlendi, 46 kişi gözaltına alındı. 7 Ekim’de savcılık, silahlı saldırıların ardından “Bu tür operasyonların gerekliliğini bir kez daha gördük” dedi. Operasyon sonucunda 52 uyuşturucu vakası ve 68 silah suçu kayda geçti. Kısacası “Kalaşnikoflu başkent” lakabı her geçen gün biraz daha gerçeğe dönüşüyor. 7 Ekim gecesi ise Brüksel’deki silahlı saldırıda ikisi ağır olmak üzere dört kişi yaralandı. Polis suç şebekelerinin peşinde koşarken bir yandan da halka “güvenlik hissi” vermeye çalışıyor. Polis açıklamasına göre amaç “halkın güvenliğini sağlamak”. Brüksel’de ne kadar çok polis görürseniz o kadar güvensiz hissediyorsunuz. Siren sesleri şehrin fon müziği haline gelmiş. Polis “Kalaş” yakalıyor, siyasetçi ise İçişleri Bakanı Bernard Quintin gibi “sokakta güvenlik” için askerleri sokağa sürmeyi düşünmek dışında hiçbir şey yapmıyor. Henüz polisle aynı yetkiler verilmeyecek ama tankların waffle kokusu eşliğinde Flagey Meydanı’na konuşlandığını hayal edin... Quintin “yıl bitmeden” diyor, Savunma Bakanı Francken ise “en erken nisan” diye diretiyor. Bürokrasi bile kendi içinde iki ayrı takvimde yaşıyor.
BİR MAHKÛM İÇERİ, İKİ MAHKÛM DIŞARI
Ama sadece sokak ortasında sıkılan kurşunlar değil sorun. Hapishaneler de baş ağrıtıyor. Müdürler, aşırı kalabalığın önüne geçebilmek için Brüksel’e yakışır bir eylem olarak “içeri giren her yeni mahkûm karşılığında iki mahkûmu serbest bırakacaklarını” ilan etti. Bu uygulama, kimsenin yerde yatmadığı noktaya kadar sürecek. Belçika hapishanelerinde 13 bin 156 mahkûm var, yasal kapasite 11 bin 098. Yani 2058’den fazla kişi yerde yatıyor. Müdürler artık alarm ziline basıyor: “Yeter, taşma noktasını geçtik.” Önce iki kişi, sonra “bir gelen-bir giden” sistemi başlayacak. Hukuk devleti Belçika’da hapishane müdürlerinin yetkilerini aşarak böylesi bir eyleme cesaret etmesi sanırım sadece Brüksel’de mümkün!
Bir yanda siyasi kilitlenme, öte yanda Teksas’ı aratmayan mafya hesaplaşmaları, sokaklara asker sürme hazırlığı... Brüksel’de istikrarsızlık, istikrarlı bir şekilde ilerliyor. Hükümet yok ama mizah hiç eksik olmuyor. Bazen kendimizi 1 milyon 255 bin 795 nüfuslu kocaman bir akıl hastanesinde hissediyoruz. Brüksel karikatürlere sığmayacak kadar acayip bir kent çünkü!