Barış Terkoğlu yazdı: 28 Şubat davasında o tankları yürüten komutan konuştu
Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, FETÖ’nün sahte delil ürettiği belirtilen ve yıllar sonra tekrar açılan 28 Şubat davasında, "darbe tehdidi" olarak yorumlanan tankları yürüten tabur komutanı Namık Kemal Çalışkan’ın mahkemede anlattıklarını aktardı.
Gazetemiz yazarı Barış Terkoğlu, "Yıllardır beklenen kişi sonunda konuştu" başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Terkoğlu bugünkü yazısında, FETÖ’nün sahte delil ürettiği belirtilen ve yıllar sonra tekrar açılan 28 Şubat davasındaki son gelişmeleri aktardı.
Terkoğlu, ralarında 90 yaşında emekli komutanların da olduğu 16 ismin yargılandığı davada, "darbe tehdidi" olarak yorumlanan 4 Şubat 1997’de, Sincan’dan tatbikat gerekçesiyle geçen tankları yürüten tabur komutanı Namık Kemal Çalışkan’ın mahkemede anlattıklarını aktardı.
Terkoğlu, "Anlattığına göre, söz konusu güzergâh hem Emniyet’e hem Jandarma’ya bildirilmiş, yol boyunca güvenlik önlemi alınması istenmişti. Kısacası... Sincan’daki tiyatroya karşı tanklar sokağa çıkmamıştı" dedi.
İşte o yazı:
Aynı gözler, aynı kulaklar, aynı an. Oysa herkes gördüğünü başka türlü anlatıyor.
Altı siyasi parti bir araya geldi. Türkiye’nin geleceğine dair çizdikleri programda anlaştı. Her şeyi 28 Şubat’ta anlatmaya karar verdiler. Yansıyana göre, bu bir “helalleşme” göndermesi.
Malum, 28 Şubat, meşhur MGK’nin 25. yıldönümü olacak. Altında Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a kadar tüm devletin imzasının olduğu kararlar, “darbe” ile suçlanıyor. Yaşları 80’lik generaller bu nedenle hapiste tutuluyor.
TANKLARI YÜRÜTEN, MAHKEMEDE
O dönemin en kritik anları Sincan’da yaşandı. İran devrimi lideri Humeyni, her ramazanın son cumasını “Kudüs Günü” ilan etmişti. 31 Ocak 1997’de Sincan Belediyesi, kutlama kararı almıştı. Salona Hamas ve Hizbullah liderlerinin posterleri asıldı. İran Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri, onur konuğu olarak sahneye çıktı. Türkiye’deki laik rejimi eleştirdi. Kürsüye çıkan Belediye Başkanı Bekir Yıldız, “başörtüsü takmayanların kendi vücutlarını şerefli görmeyerek peşkeş çektiklerini” söyledi. Yıldız, “laiklerin kendi hatalarıyla hasta düştüklerini, hastalığın tedavisi için kollarına ve bacaklarına basarak zorla şeriat enjekte edeceklerini” anlatarak meydan okuyordu.
Türkiye’yi ayağa kaldıran olayın perde arkasını daha önce bu köşede anlatmıştım. Ancak meseleyle ilgili yeni bir gelişme var.
Hatırlayın, hadiseden dört gün sonra, 4 Şubat 1997’de, Sincan’dan tatbikat gerekçesiyle geçen tanklar, “darbe tehdidi”ne yoruldu. Nitekim FETÖ’cü savcı ve hâkimlerin başlattığı, “sonrakilerin” devam ettirdiği davada, sanıklar bu yüzden hapse mahkûm edildi. Ancak, o tankları yürüten tabur komutanı, 10 yıl boyunca talep edildiği halde, mahkemede dinlenmedi. İşte yeni gelişme de bununla ilgili.
Davanın bir kısım sanığı hapse gönderilirken bir kısmı hakkında yeniden yargılanma kararı verildi. Yeniden yargılanan sanıklar, mahkemeden beklemeden, tankları yürüten zırhlı birlikler komutanı Namık Kemal Çalışkan’ı alıp duruşmaya getirdiler. Geçen 24 Ocak tarihli duruşmada, “buyurun dinleyin” dediler.
AYLAR ÖNCE BELLİYDİ
Çalışkan neler mi anlattı?
Konuşmasının dökümünün yer aldığı duruşma tutanağı önümde duruyor.
Elbette kritik soru, tankların, Sincan’daki dinci terör gösterisine karşı yürüyüp yürümediğiydi. Acaba tankları yürütme kararı, bu dört günlük arada mı alınmıştı?
Çalışkan aksini söyledi:
“Etimesgut Zırhlı Birlikler Okul ve Eğitim Tümeni güzergâhından başlayıp sivil meskûn mahal olduğu bilinen Etimesgut - Sincan Akıncı Ana jet Üssü güzergâhı ile icra edilecek olan intikal eğitimi, 1996 yılının eylül-ekim ayında yayınlanan, Zırhlı Birlikler Okul ve Eğitim Tümeni’nin uygulama emrinde belirtiliyor idi.”
Yani Sincan’daki terör tiyatrosundan aylar önce, yapılacak tatbikat kararı belliydi.
TANKLAR NEDEN YÜRÜDÜ?
Peki, tanklar neden yürütüldü?
O gün yarbay rütbesinde olan emekli Tuğgeneral Çalışkan bunu da anlattı:
“Bu intikalin maksadı, ‘GESAP planları’ dediğimiz, genel savunma planları kapsamındadır. 4. Ana Jet Üssü Komutanlığı’nın konuşlandığı Akıncı Ana Jet Üssü’ndeki NATO’ya tahsisli hava üssünün, teröristler tarafından baskına, sabotaja maruz kalma ihtimaline karşı yapılır. İcra edilecek bir savunma harekâtının takviye zırhlı birlik kuvveti olarak, benim tabur komutanı olarak görev yaptığım taburun bir bölük timi görevlendiriliyor idi.”
Yani Akıncı Üssü’nün saldırıya uğrama ihtimaline karşı yapılan, takvimi aylar öncesinden belli bir tatbikattı.
Üstelik ilk kez de değildi. Çalışkan, devam etti:
“60’lı yıllardan beri, 4. Ana Jet Üssü’nün NATO’ya tahsisli kuvvet olmasından kaynaklı, iki yılda bir yapılan, NATO tatbikatlarının da aynı zamanda bir parçasıydı.”
KONUŞMAK İSTEMİŞ AMA...
Haklı bir soru, Sincan tanklarını yürüten, tankların komutanı, yıllardır mahkemede neden konuşmadı?
Çalışkan buna da cevap verdi:
“28 Şubat davasının başladığı ilk yıllardan itibaren, bu taburun komutanı olmam nedeniyle müracaatta bulunmuş olmama rağmen, bu davayla ilgili tanık ya da müdahil olarak çağrılmadım. En son, 2 Nisan 2021 tarihinde, saat 11.20’de, Yargıtay’da bu davanın görüşülme aşamasında, 16. Ceza Dairesi’ne de dilekçe ile başvurarak tanık olarak ifade vermek istediğimi belirttim. Dilekçemin yazılı olarak incelemeye alınıp alınmadığını dahi bilmiyorum.”
Yani koca dava görüldü, serüveni 10 yıl sürdü. Yıllardır konuştuğumuz tankların komutanı, “anlatmak istiyorum” dedi. Ne Fethullah yargısı ne “Ak yargı” kabul etti!
Peki, meşhur yoldan başka bir yol kullanılamaz mıydı?
Çalışkan, iki güzergâh olduğunu söyledikten sonra, tercih nedenini şöyle anlattı:
“Ankara Çayı’nın üzerinden geçen tek şeritli dar köprü, o dönemde inşaat halinde genişletme çalışmalarına tabi tutulduğundan, tek geriye kalan Etimesgut-Sincan meskûn mahalinin bulunduğu güzergâhı seçmek zorunda kaldık. Yani niye meskûn mahalin içinden gidip de çevre yolundan gitmediniz sorusu sorulacak ise bunun başka şansı yoktu.”
Mahkeme başkanı, “Kaç gün önce netleşti güzergâh” diye sorunca, Çalışkan yanıt verdi:
“10-15 gün önce, 20-25 Ocak tarihleri arası muhtemelen.”
Anlattığına göre, söz konusu güzergâh hem Emniyet’e hem Jandarma’ya bildirilmiş, yol boyunca güvenlik önlemi alınması istenmişti.
Kısacası...
Sincan’daki tiyatroya karşı tanklar sokağa çıkmamıştı. Tanklar yürüme hazırlığındayken, Sincan’daki terör tiyatrosu gerçekleşmişti. Haliyle, tankların yürüyüşünün, darbe hazırlığıyla alakası yoktu. Belki Sincan’daki tiyatro, tankların geçeceğini bilenler tarafından denk getirilmiş olabilirdi.
Yıllardır, 28 Şubat dedik, Sincan dedik, tanklar dedik ama “bu tankları yürüten komutan kim, neden mahkemede konuşmuyor” demeyi unuttuk! 28 Şubat’ta Türkiye’nin yeni yolunun haritasını açıklayacaklar, AKP ya da FETÖ döneminin belirgin renginin “hukuksuzluk” olduğunu unutmamalı.
Kişiler değiştikçe tanıklık da başkalaşıyor. Bazen gerçeğin yerine konan masallara inanılsın diye, asıl konuşması gerekenler susturuluyor. Eminim, gerçeğin en yakınına, daha çok konuştukça varacağız.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!