Doç. Dr. Kabasakal halkın AKP’den kurtulma arzusunda olduğunu söyledi: 'Bu zihniyetin bir daha iktidar olma şansı yok'

Doç. Dr. Kabasakal halkın AKP’den kurtulma arzusunda olduğunu söyledi: 'Bu zihniyetin bir daha iktidar olma şansı yok'

15.12.2025 04:00:00
Güncellenme:
İklim Öngel
Takip Et:
Doç. Dr. Kabasakal halkın AKP’den kurtulma arzusunda olduğunu söyledi: 'Bu zihniyetin bir daha iktidar olma şansı yok'

Siyaset Bilimci Doç. Dr. Mehmet Kabasakal Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. Kabasakal "ANAP, Özal’dan bir süre sonra yok oldu. AKP de bir süre sonra ANAP gibi tarihe karışacak. Din eksenli politika yapan bir parti, toplumdan belli bir oranda oy alır, ama bu zihniyetin bir daha iktidar olma şansı yok" dedi.

Siyaset Bilimci Doç. Dr. Mehmet Kabasakal Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.

- Siz Bülent Ecevit ile birlikte çalıştınız, o zaman ile bugünü kıyasladığında siyasi açıdan en çok dikkatinizi çeken nedir?

1970’lerde toplum bugünkü gibi ikiye ayrılmamıştı. Kutuplaşma, küçük ölçekte ve belli gruplar arasındaydı. O da büyük ölçüde dış güçlerin yarattığı yapay bir kutuplaşma idi. 12 Eylül sonrasında gençlere silahların aynı odaklardan geldiği görüldü. En önemlisi liderler seviyesinde bir kutuplaşma teşvik edilmiyordu. Ülkenin yöneticileri toplumu ayrıştırma konusunda özel bir çaba içinde değillerdi. Alparslan Türkeş’in, 1977 seçimlerinden birinci çıkan CHP’ye, TBMM Başkanlığı için MHP’nin de oy verebileceği bir aday çıkarırsa destekleyeceği yönünde mesaj gönderdiği, Cahit Karakaş’ın bu şekilde Meclis Başkanı seçildiği, 2015 seçimlerinden sonra eski bir MHP yöneticisi tarafından kamuoyuna yansıtıldı.

- Bunun anlamı nedir?

Türkeş’in ülkede siyasal gerilimin olduğu bir dönemde kutuplaşma olmaması için böyle bir mesaj göndermesi çok önemli. 2015 seçimleri sonrası Deniz Baykal’ın Meclis Başkanı olmak istediği, Erdoğan’la görüştüğü basına yansımıştı. O sırada, AKP Baykal’ı desteklese veya Kılıçdaroğlu Baykal yerine MHP’nin de oy verebileceği başka bir CHP’liyi aday gösterseydi, belki kutuplaşma biraz olsun önlenebilirdi.

‘SİYASİ GELENEK BOZULDU’

- O dönem istikşafi görüşmeler öncesinde Kılıçdaroğlu Bahçeli’ye “Hükümet kuralım başbakan sen ol” önerisi yapmış, Bahçeli kabul etmemişti. Böyle bir ortamda Bahçeli CHP’nin adayını ne kadar desteklerdi?

Erdoğan, AKP’nin oylarını artıracağı yeni bir seçime gidebilmek için Davutoğlu’na 45 gün içinde hükümeti kurdurtmadı, hükümeti kurabilecek ikinci parti CHP liderine de görev vermedi. Yakın dönemde siyasi gelenekler bozuldu.

- CHP’nin 2024 yerel seçimlerindeki başarısı, 1977’den bu yana alınan en iyi sonuç olarak sürekli anımsatılıyor. O gün Ecevit neden başarılı olmuştu?

1977 seçimlerinde toplumun çoğunluğu, bugünkü gibi ekonomik sorunlardan rahatsızdı. İkincisi CHP örgütünün kadroları yeniydi, “Siyasete girenin parası pul, karısı dul olur” denirdi. Yani siyaset, almak için değil, vermek için yapılırdı. Örneğin, o zaman Hazine’den partilere yardım yoktu. 1970’lerin başında bizler üniversite öğrencileri olarak Kızılay’a kan bağışı yapıp bedelini partiye verirdik. Örgüt böyle canlı ve inançlıydı.

‘PARTİ ÖRGÜTLE YENİLENDİ’

Üçüncü olarak; 1972’de CHP Genel Başkanı seçilen Ecevit 1976’da tüzüğü ve programı örgütle birlikte yeniledi. Ecevit, önce mevcut programda, günün koşullarına ve partinin gelişen demokratik sol anlayışına göre değişiklikler yaptı. Bu taslağı, bir kısmı daha önce bakanlık, müsteşarlık yapmış konunun uzmanlarıyla değerlendirerek bilimsel bir temele oturttu. Sonrasında bu taslak Parti Meclisi’nde siyasal olarak ete kemiğe büründü. Ortaya çıkan metin, il ve ilçelerde tartışıldı. Ecevit’in yedi bölgede bizzat katıldığı toplantılar düzenlendi. Taslak, buralardaki eleştiriler de göz önüne alınarak geliştirildi. Bu hassasiyet hem tüzük hem de program için gösterildi. Sonuçta 1976 tüzük ve programı ortaya çıktı. Program sosyal demokrasinin evrensel ilkelerini de kapsıyordu.

- Program ve tüzük seçmenin oy verme davranışında ne kadar etkili?

Doğrudan etkili olduğunu söylemek zor. Ancak, program örgüt ile birlikte yapıldığı için o programı benimseyen örgütten farklı sesler çıkmıyor. Örgüt programı sahiplendi, ülkenin her köşesinde aynı mesajlar verildi, hatta programın içinden halkın daha kolay anlayacağı sloganlar ürettiler. Örneğin “Karaoğlan” bu şekilde ortaya çıktı.

‘1977’DE UMUT KAZANDIRDI’

Örgütünde çatlak sesler çıkmayan CHP’nin bu bütünlüğü ve tutarlılığı halkın partiye güvenini de artırdı. Bürokratlar ve akademisyenler programın uygulanması için ayrıntılı çalışmalar yaptılar. Parti içi eğitimler gerçekleşti. Hatta bir bina kiralanarak yatılı eğitimlere başlandı. Programa sanatçılar, aydınlar destek verdiler ve programa dayalı olarak afişler ürettiler. O afişler gönüllü üniversite gençleriyle Türkiye’nin dört yanına dağıtıldı, yayıldı. Mesaj birliği ve bütünlüğü sağlandı. Bunun yanında Ecevit’in getirdiği birçok yenilik de oldu. Seçim otobüsünün üzerinden seslenme ilk kez o dönem yapıldı. Yenilikler ve topluma umut veren mesajlar 1977 seçimini kazandırdı.

‘ÖNCÜ CHP OLMALI’

- CHP de yakın zamanda programını yeniledi, tüzükte değişiklikler yaptı...

CHP, Cumhuriyeti kuran, çok partili yaşamı getiren parti. Bu nedenle Türkiye’ye her alanda öncülük etme görevi ve sorumluluğu var. Günümüz Türkiye’sinde en büyük sorun liyakat meselesi. Yani layık olan insanların hak ettikleri yere gelebilmesine CHP öncülük etmeli. CHP’nin Türkiye’ye demokrasiyi getirme iddiası varsa, önce parti içi demokrasiyi sağlamalı.

- CHP’de parti içi demokrasi yok mu?

CHP bugün diğer partilere baktığınızda parti içi demokrasiyi en iyi işleten parti ama kanımca yeterli değil.

- Nasıl yeterli olur?

1950-60 arasında uygulanan ocak/bucak örgütlenmesinden günümüzde parti içi demokrasiyi geliştirmek için yararlanabiliriz. Köylerde ve mahallelerde sandık bazında örgütlenme olduğu zaman, herkes birbirini tanıyor. Çünkü üyeler ocak kongrelerinde toplanıyorlar, yöre ve ülke sorunlarını konuşuyorlar. Bu toplantılarda kimin neyi ne kadar yapabileceği konusunda fikir sahibi oluyorlar. Günümüzde partilerde bir delege ağalığı var. Bu mahallelerde delege seçimiyle başlıyor. CHP bu delege ağalığını ortadan kaldırmak için kongrelerinde tüm adayların isimlerinin yer aldığı, üyelerin tanıyıp bildikleri ve beğendikleri adaylara oy verecekleri “çarşaf liste” kuralını tüzüğüne koydu. Ama il ve ilçe kongrelerinde tüm delegeleri kendileri belirlemek isteyen gruplar, önerge vererek bunu uygulatmıyor. Kongrelerde donanımı yetersiz ama listeyi hazırlayanlara bağlılığı yüksek isimlerin de yer aldığı listeler çıkıyor. Bu sistem liyakati önemsemeyen, partiye değil, kişiye bağlılığı öne çıkaran bir sistem.

‘İKİ ÖNEMLİ EKSİK’

Ayrıca, mahallelerde delege seçimlerinde önemli iki eksiklik var: süreci yöneten, toplantıya katılanların seçtikleri bir divan yok ve çarşaf liste uygulanamıyor. Genelde iki liste birbiriyle yarışıyor. Bu listeleri düzenleyenler de halk dilinde söyleyeceğim, “delege ağası” oluyorlar. CHP’nin parti içinde demokrasiyi geliştirmesi, ülkede de liyakate dayalı bir yönetim anlayışını getirmesi için, tüzüğünde küçük bir düzenleme yaparak, mahalle delege seçimlerinin ilçe kongreleri gibi, adayların konuşacağı, listeler yerine isimlere oy verileceği şekilde yapılmasını öneriyorum.

‘HAKÇA BİR DÜZEN İÇİN ÇIKARLARA ÇOMAK SOKULMALI’

Çarşaf liste uygulamasının tek sakıncası var, çok popüler ama katkısı olmayacak donanımsız isimlerin seçilme ihtimali. Ancak, mahalle toplantıları belirli aralıklarla yapılır, o toplantılarda herkes birbirini yakından tanırsa bu sakınca da ortadan kalkar. Bu uygulama, iktidara gelindiğinde daha çok işe yarar; CHP, örgütle ve toplumla güçlü bağları olan nitelikli kadrolarını belirlemiş bir parti olarak rahat eder. Bundan rahatsızlık duyanlar elbette olacaktır, ama Türkiye’de insanca ve hakça bir düzen kurmak için bazı insanların çıkarlarına çomak sokmak gerekir.

- Peki CHP’nin 2024 seçimlerindeki başarısının arkasında ne var?

Bugün halkta AKP iktidarından kurtulma arzusu var. İktidarı değiştirmek için Türkiye’de merkez sağ ve sol partilere oy verenler CHP’ye yönelmeye başladı. Sonunda değişim beklentisi bir noktaya geldi. CHP de kendini sınırlı da olsa yeniledi, eski yönetim devam etseydi 2024’teki sonuç alınamazdı. Geleceğe umutla bakamayan toplumun, özellikle de gençliğin değişim isteği ve AKP iktidarından kurtulma arzusu, CHP’nin 2024 seçimlerindeki başarısında büyük rol oynadı.

- Türkiye’de seçmen oy verirken neye bakıyor?

Dini ve etnik kimliklerin bir ölçüde etkisi olsa da oy vermede temel belirleyici insanların yaşam koşulları oluyor. Seçmen, bugünkü durumu ile bir önceki seçimdeki durumunu kıyaslıyor, bugünkü durumu bir öncekine göre daha iyi ise iktidar partisine oy veriyor. Durumu kötüleşen seçmen ise ya oy vermiyor ya da muhalefete yöneliyor. Bu yapılan araştırmalarla da destekleniyor. Bugün ülke ekonomisindeki sorunlar nedeniyle toplumun büyük çoğunluğunun yaşamı her geçen gün daha kötüye gidiyor. O nedenle iktidar partisinin erken seçimden korkması normal. Bu süreçte CHP’nin yerelde yaptığı hizmetler çok önemli. Halk bunlara takdirini arkadan gelen genel seçimde gösteriyor. CHP’nin 1970’lerde yerel yönetimlerdeki başarılı uygulamaları da etkili oldu, 1977 başarısı geldi.

‘İNANDIRMADAN OLMAZ’

- Türkiye’nin ekonomisi her seçim döneminde bir öncekine göre daha kötüye gitti ama iktidar değişmedi...

Çünkü halkın çoğunluğu, CHP’nin ülkeyi başarıyla yönetebileceğine inanmadı. Bugün CHP’nin yapması gereken en önemli şey, nitelikli kadrolarıyla ve uygulayacağı politikalarla, Türkiye’de huzurun ve sosyal adaletin sağlandığı, insanların geleceğe umutla bakacağı bir düzeni kuracağına inandırmak.

- CHP yerel seçimdeki başarısını genel seçime taşıyabilecek mi, halkı inandırabilecek mi, öngörünüz nedir?

Belediyelerin hizmeti ve bunun sandığa yansıması çok önemli, ama yerel ve genel seçim arasında çok önemli bir fark var. Belediye seçimlerinde aday olanlar oylarına sahip çıkmak, sandıkları korumak için bizzat çalışıyor. Genel seçimde özellikle CHP’nin birinci parti olmadığı illerde sandığa sahip çıkacak tüm demokratlarla, gençlerle, gönüllü kuruluşlarla işbirliği yapması çok önemli.

- CHP’ye yönelik operasyonlar, belediye başkanlarının içeride olmasının seçimde etkisi ne olur?

Yargı alanındaki sorunlar ekonomiye göre oy vermede belirleyicilik konusunda daha alt sırada. Operasyonlarda ortaya çıkan mağduriyetlerin bir etkisi görülebilir ama iktidar süreci uzatarak kendi tabanındaki algıyı iyi yönetiyor. Unutulmamalı ki, “adalet mülkün (yani devletin) temelidir”, yargının bağımsız olmaması devletin temelini sarsar. Mevcut anayasa iktidara yargıyı şekillendirme imkanı veriyor olsa da, iktidar, toplumun yargıya güvenini sağlamak için de yargıya müdahale etmemeli.

‘AKP İLK DEĞİL’

Ancak şunu açıkça ifade edeyim, yargıya müdahale AKP iktidarı ile değil, anayasa değişiklikleri ile başladı. 1961 Anayasası Türkiye’de yargının bağımsızlığını sağlayacak çok önemli mekanizmalar kurdu. Ama bu yapı 1982’de kısmen, 2010 ve 2017 anayasa düzenlemeleriyle tamamen bozuldu. Bugün artık kuvvetler ayrılığından, bağımsız yargıdan söz edemiyoruz. Halk bunu görüyor ve en küçük bir eleştiri dahi yapsa başına geleceklerden çekiniyor. Ama bunun sandıkta yansıması farklı olacaktır. Çünkü sandıkta oy gizli veriliyor. Halk sandık başına gittiğinde tepkisini korkmadan ortaya koyacak.

‘ERDOĞAN’A RAĞMEN OLAMAZ’

- Bir yandan iktidara yakın olan isim ve kesimlere yönelik de operasyonlar görüyoruz. Tümünü birlikte düşündüğünüzde bu tabloyu siz nasıl yorumluyorsunuz?

Erdoğan sonrasına hazırlık yapan grupların çatışmasından söz ediliyor. Ne kadar doğru bilemem, ama Erdoğan’a rağmen bir şey yapılmadığına eminim. Geçmişte AKP içinde demokrat insanlar tanıdım ama artık hiçbirinin partide görevleri ve etkileri yok.

- Tayyip Erdoğan’dan sonra oğlu Bilal Erdoğan’ın hazırlandığı çokça konuşuluyor. ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack da “Ortadoğu’da en işleyen yönetim modeli hayırsever monarşi” dedi. İhtimal veriyor musunuz?

Diplomaside bir ülkenin iç işlerine yönelik mesajlar veren büyükelçiler uyarılır. Yetkiyi halktan almış bir iktidara “meşruiyet” verdiklerini söyleyen bir temsilci, “istenmeyen adam” ilan edilip, ülkesine gönderilmiyorsa bile uyarılmalıdır. Öte yandan Türkiye’de soyadının etkili olduğu dönemi yalnızca 12 Eylül sonrası İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü’de gördük. Darbe sonrasıydı, kritik bir dönemdi, partiler kapanmıştı, siyasi yasaklar vardı. İnsanlar İnönü’nün etrafında toplandı. ANAP Turgut Özal’dan bir süre sonra dağıldı, yok oldu. Oğlu denemek istedi ama olmadı. AKP de bir süre sonra ANAP gibi tarihe karışacak. Yerini başka partiler, özellikle din eksenli başka partiler alabilir.

‘ARTIK DENİZ BİTTİ’

- Bu partiler AKP kadar başarılı olur mu?

AKP, ekonomik krizden sonra seçim barajının sağladığı imkanla yüzde 34 oyla TBMM’de aldığı oyun iki katına yakın sandalye kazanarak iktidar oldu. Din eksenli politika yapan bir parti, toplumdan belli bir oranda oy alır, ama bu zihniyetin bence önemli ekonomik kaynakça desteklenmezse bir daha iktidar olma şansı yok. Erdoğan tek parti dönemini eleştiriyor ama o dönemde yapılanları satarak buralara geldi. O paralarla toplumda geçici mutluluk ve refah artışı sağladı ama artık deniz bitti. İstanbul ve başka büyük şehirleri de kaybedince dağıtılabilecek kaynak da azaldı. AKP’nin yakın çevresine, yandaşlarına verecekleri de tükendi. Demokratik, adil bir seçimde bu iktidar sürmeyecek.

‘YANLIŞ DEĞİL AMA BİR SAKINCALI VAR’

- CHP’nin özellikle 19 Mart sürecinden sonra izlediği siyaseti nasıl buluyorsunuz?

Genel Başkan Özgür Özel’in 19 Mart sonrası performansını çok başarılı buluyorum. Her yere yetişmeye çalışıyor. Ancak göz ardı ettiğini düşündüğüm bir şey var: CHP, adayını cumhurbaşkanlığına getirme odaklı bir politika yürütüyor. “Bu tamamen yanlış” demiyorum ama sadece bununla politika sürdürmesini sakıncalı buluyorum.

‘FORMÜL BASİT: HALKA GÜVEN VERMEK’

- Stratejinin yalnızca Ekrem İmamoğlu üzerine kurulduğu yönünde eleştiriler var. Sizin “sakınca” dediğiniz de bu mu?

CHP’nin programını iyi anlatması, kadrolarını iyi tanıtması lazım. Halk özellikle CHP’nin ekonomiyi düzelteceğine inanmalı. Toplumda insan ilişkileri güven üzerine kurulu. Bu siyasette de böyle. CHP’ye güven duyulması çok önemli. Seçim kazanmanın en basit formülü, halka güven vermektir. Özgür Özel zaman zaman bunu da yapmaya çalışıyor, hakkını vereyim. Ama bunu emekliyle, gençle, asgari ücretliyle daha çok buluşarak anlatmalı, destek aldığı alanı genişletmeli. Öte yandan, bu çabayı sadece kendisinin göstermesi yetmez, 1970’lerde olduğu gibi, tüm örgütün, güven veren kadrolarla bu çalışmaları yaygın olarak yapacak donanıma kavuşturulması lazım.

PORTRE

1951’de Malatya’da doğdu. Üniversite öğrenimine Robert Kolej Yüksek Okulu’nda başladı. Lisans derecesini Boğaziçi Üniversitesi’nden, doktorasını Ankara Üniversitesi’nden aldı. 1975-78 yıllarında CHP Araştırma Bürosunda uzman ve Planlama Bürosunda Genel Başkan Danışmanı olarak görev yaptı. Rahşan Ecevit ve Altan Öymen ile Umut Gazetesi’ni çıkardı. 1978-80 arasında Başbakanlık DPT’de Müşavir, 1981’de Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nde kurucu Genel Sekreter ve Müdür Yardımcısı olarak görev yaptı. Türkiye’de Siyasal Parti Örgütlenmesi başlıklı tezi ile Yunus Nadi ödülünü kazandı. SODEV-TÜSES Sosyal Demokrasi Okulu’nda 20 yıldır kesintisiz ders veren Kabasakal, öğretim üyesi görevini sürdürüyor.

FOTOĞRAFLAR: VEDAT ARIK