PKK silah bırakacak peki ya YPG? Uzmanlar Cumhuriyet’e değerlendirdi

Terör örgütü PKK kendini feshettiğini, silah bıraktığını ve “PKK adıyla yürütülen çalışmaları sonlandırdığını” açıkladı. Buna karşın örgütün Suriye ayağı YPG/SDG başta olmak üzere diğer kollarının gireceği süreç ve kararın etkileri belirsizliğini koruyor. Konuya ilişkin Cumhuriyet’e değerlendirmede bulunan uzmanlar, PKK’nın feshedilmesi ve silah bırakması uygulamaya geçirilse de Türk ulusal güvenliği açısından yeni dönemde asıl tehdit kaynağının Irak’ın kuzeyi değil Suriye’nin kuzeydoğusu olduğunu söylüyor. 

Türkiye’nin eski Los Angeles Başkonsolosu, Dış Politika Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi Gülru Gezer, Türkiye’nin sadece terör örgütü PKK’nın değil, KCK yapılanması altındaki tüm unsurların silah bırakması gerektiğini vurguladığını belirterek, örgütün Suriye kolu SDG/YPG’nin de buna dahil olduğunu anımsattı. SDG/PYD’nin Şam yönetimi ile imzaladığı bir niyet beyanı bulunmasına karşın geçtiğimiz haftalarda Kamışlı’da yapılan toplantıda ‘federalizm vurgusu’ yapıldığını vurgulayan Gezer, “Terör örgütü, ABD’nin Suriye’ye yönelik net bir tutum içerisinde olmaması, Fransa ve İsrail’in yeni aktörler olarak SDG/YPG/PKK’ya destek vermeleri nedeniyle adım atmakta aceleci davranmamaktadır. Onların amacı Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (IKBY) benzeri bir yapı oluşturmak ve orta ve uzun vadede bölgede bir devlet kurmaktadır” dedi. 

Eğer Ankara’nın ‘askeri harekat’ yapmasını istemiyorlarsa, bölgede hem Türkiye tarafından hem de Suriye’deki yeni yönetim tarafından ortaya konulan şartların yerine getirilmesinin zorunlu olduğuna işaret eden Gezer, meseleye sadece Suriye özelinde değil uluslararası boyutuyla bakılması gerektiğini söyledi.

Ortadoğu uzmanı Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu ise, terör örgütünün söz konusu açıklamasının terörist elebaşı Abdullah Öcalan’ın çağrısına bir yanıt niteliği taşıdığını bildirerek, bazı konuların netleşmesi gerektiğini vurguladı. Terör örgütünün üst düzey kadrosuna ne olacağı, silahların nasıl bırakılacağı, kime ve ne zaman bırakılacağı gibi konuların belirsiz olduğuna işaret eden Atlıoğlu, “Lider kadronun Suriye’ye veya bazılarının Avrupa’ya gitmesi mümkün. PKK’nın Irak’ın kuzeyinde kaç terörist ve ne kadar silahı olduğu belirsiz. Terör örgütünün silahlı varlığının ağırlık noktası, neredeyse son 10 yıldır Suriye’ye kaydı ve Irak’taki PKK’nın Türkiye’ye karşı tehdit oluşturma gücü azaldı. Öte yandan Suriye’deki PYD/YPG’nin ABD’nin açık bir müttefiki olduğunu, uluslararası toplum tarafından “terör örgütü” olarak görülmediğini ve büyük bir silahlı güce sahip olduğunu unutmamak gerekiyor” diye konuştu. 

Atlıoğlu bu koşullar altında terör örgütünün Irak’ın kuzeyindeki silahlarını veya en azından bir kısmını Birleşmiş Milletler veya uluslararası toplum temsilcilerinin aracılığıyla teslim ederse ‘terörist örgüt’ olmaktan kendince kurtulup, aynı kadrolarla muhtemelen Suriye’de yeni bir isim altında siyasi bir yapıya dönüşme imkânı yakalayacağını açıkladı. PKK’nın silah bırakmasının Suriye kolu PYD/YPG’yi kapsamadığının altını çizen Atlıoğlu, “Suriye’deki yeni yönetim ile SDG adı altında örgütlenen Kürtler arasında ayrı bir süreç yürütülüyor. Suriye yönetimi, ülkenin toprak bütünlüğünü savunduğunu söylese de ne SDG’ye silah bıraktırma ne de Fırat’ın doğusunda otorite kurma gücüne sahip. PKK kadrolarının Suriye’ye geçmesine de ses çıkaracaklarını zannetmiyorum” ifadelerini kullandı. 

Önümüzdeki aylarda ABD’nin Suriye’deki gelişmeleri yönlendirecek ana aktör olacağını belirten Atlıoğlu, “SDG’nin bazı siyasi ve askeri kazanımlar (idari özerklik, bölgesel olarak silahlı gücünü koruması) elde ederek Suriye’deki yeni devlete entegrasyonu, benzer taleplerin Türkiye’de de ortaya çıkmasına yol açabilir. PKK’nın feshedilmesi ve silah bırakması uygulamaya geçirilse de Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından yeni dönemde asıl tehdit kaynağı Irak’ın kuzeyi değil Suriye’nin kuzeydoğusu olacaktır. Kısacası Türkiye’nin PKK’nın ortadan kalkmasını siyaset ve güvenlik açısından bir başarıya dönüştürebilmesi, Suriye’deki devletin üniter ve merkeziyetçi bir yapı altında toprak bütünlüğünü koruması koşuluna bağlı görünüyor” değerlendirmesinde bulundu.