PKK terör örgütü, 5-7 Mayıs’ta güvenlik gerekçesiyle iki farklı alanda eş zamanlı yapılan 12’inci kongresinde alınan kararları dün açıkladı. PKK 12’inci Kongre Divanı’nca yapılan açıklamada; terör örgütünün misyonunu tamamladığı açıklanarak, terör örgütünün “örgütsel yapısının feshedilmesi” ve “silahlı mücadele yöntemini sonlandırması” kararlarının alınarak, PKK adıyla yürütülen çalışmaların sonlandırıldığı duyuruldu.
YENİ PARADİGMA BELLİ OLDU: 'DEMOKRATİK ULUS ANLAYIŞI'
Terör örgütünün fesih açıklamasında; iktidarın “Terörsüz Türkiye” adıyla isimlendirildiği süreç için “Barış ve Demokratik Toplum” süreci denildi. Açıklamada; Lozan Barış Antlaşması’na karşı saldırı yapılarak, Türkiye Cumhuriyeti “soykırımla” suçlandı. Güvenlik güçleri ve sivillere saldıran iki teröristin şehit ilan edildiği açıklamada; “Partimiz PKK, kaynağını Lozan Barış Antlaşması ve 1924 Anayasası’ndan alan Kürt inkar ve imha siyasetine karşı, soykırım ve asimilasyon politikalarının egemen olduğu koşullarda halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih ve sahnesine çıktı” denildi. Lozan Barış Antlaşması’nın Türk-Kürt ilişkilerini sorunsallaştırdığı iddia edilerek, “Önder; 1924 Anayasası’nın öncesini referans alarak, ortak vatan ve Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti perspektifini ve demokratik ulus anlayışını benimsedi” ifadeleri kullanıldı. Terör elebaşısı Abdullah Öcalan, adında uzlaşılamayan süreç kapsamında; 28 Aralık 2024’teki yedi maddelik ilk açıklamasında “MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda katkı sunacak kararlılığa sahibim” demişti.
FESİHTEN ÖNCE İKİ YENİ YAPILANMA KURULDU
PKK terör örgütünün fesih açıklamasından önce dikkat çeken iki yeni yapılanma açıklanmıştı. İlk olarak Lozan Barış Antlaşması’nın imzalandığı yer olan İsviçre’nin Lozan kentinde Türkiye aleyhtarı “Lozan Kürt Enstitüsü” kuruldu. Enstitü amacını; “Lozan Barış Antlaşması’na karşı Kürtlerin kendi kaderini tayin etme hakkını geliştirmek” olarak açıkladı. Ardından; terör örgütünün 9 Mayıs’ta kongresini topladığını açıklamasının ardından; geçen hafta sonu Diyarbakır’da DEM Parti ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) öncülüğünde 301 kuruluş bir araya gelerek “Demokratik Toplum İnisiyatif”i kuruldu.
ANADİL, ÖZERKLİK VE KÜRDİSTAN ÇIKIŞI YAPILDI!
DEM Parti Van Milletvekili Gülistan Kaçmaz Sayyiğit tarafından okunan kuruluş deklarasyonunda; “Demokratik Birlik İnisiyatifi, Kürdistan’daki tüm halkların, inançların ve kültürlerin birliğini ve demokratik yaşamın inşasını hedefleyen bir sivil toplum platformu olarak şekillenmiştir” denilerek; savunularını şu maddelerle açıklandı: “Anadilinde kültür ve inançların özgürce gelişebilmesi için her türlü engelin kaldırılması yönünde mücadele etmek. Kürt meselesini bir özgürlük, demokrasi ve statü sorunu olarak değerlendirmek ve çözümünün yasal ve anayasal düzenlemeler ile yerel demokrasinin güçlendirilmesiyle mümkün olacağını savunmak.”
BAKIRHAN: 'DİL HANGİ ÜLKEYİ BÖLMÜŞ'
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ise inisiyatifin kurulduğu gün canlı yayına katılarak, terör örgütünün silah bırakmasına ilişkin değerlendirmeler de bulundu. Bakırhan; “Bizim kendi ana dilimizi konuşmamız bu ülkeyi bölmez. Dil hangi ülkeyi bölmüş? Dili inkar etmek böler” dedi. Cumhuriyetin demokratik olmadığını savunan Bakırhan; “Kürt hareketinin hiçbir zaman Türkiye’yi bölmek gibi bir hedefi olmadı. Biz eşit haklara sahip olmak istiyoruz. Bu ülke toprağının her karşısında bizim atalarımızın da alın teri var” dedi.
'AMAÇ SURİYE'DEKİ PKK'NIN YENİDEN ŞEKİLLENDİRİLMESİ'
PKK terör örgütünün açıklamasını Cumhuriyet’e değerlendiren siyaset bilimci Prof. Dr. Barış Övgün, açıklamanın dün sabah saatlerinde yapılarak, terör örgütünün psikolojik üstünlüğün kendisinde olduğunu göstermeye çalıştığını belirtti. Prof. Dr. Övgün; “Yeni paradigmanın ne olduğunu da öğrenmiş olduk. Yeni paradigma; Ortadoğu’nun yeniden şekillendiği süreçte Türk-Kürt ilişkilerini yeniden konuşmak ve masaya yatırmak. Bunun dış kaynaklı olduğunu da görüyoruz. Suriye’deki sürecin PKK’nın yeniden şekillendirilmesi ve Kürt siyasi hareketinin yeniden kurulması amacı taşıdığını görüyoruz” dedi. PKK ile eş zamanlı KCK üst çatısından yapılan açıklamada “Kürtler hiçbir zaman örgütsüz kalmamıştır” denildiğini anımsatan Övgün; “PKK’nin mücadelesinin dönüşümünü konuşmamız gerekiyor ki, açıklamada ‘Mücadelemizin yeni safhasına geldik’ deniyor. Bu ‘Silahı bıraktık, düşünsel olarak devam ediyoruz’ deniliyor. Sadece PKK’nin değil, KCK ve diğer bağlı örgütlerinden açıklama yok, onların da silah bırakması lazım. Sadece PKK’nin değil KCK’nin tüm unsurları silah bırakmalı” dedi.
'TÜRKİYE'NİN KURUCU DEĞERLERİ HEDEF ALINIYOR'
Açıklamada Lozan’a vurgu yapılmasına da değinen Övgün; “Türkiye’nin kurucu tarihine dönük bir eleştiri var. Lozan’dan itibaren Kürtlere bir imha uygulandığı söyleniyor. Bu Türkiye açısından tehlikeli bir dil. Çünkü Türkiye yıllarca Ermeni meselesindeki benzer söylemlere yönelik uluslararası alanda mücadele veriyor. Türkiye’nin kurucu değerlerinin hedef alındığı bir süreç bu. Örgüt, sorunlarının Cumhuriyet ve onun merkeziyetçi yapısı olduğunu; çözümün Osmanlı’daki millet sisteminden geçtiği vurgulanıyor. Bu dille sorunun çözülmesi mümkün değil” ifadeleri kullanıldı.
PKK KURUCU KADROSU IRAK'TA MI KALACAK?
Eski Başbakan Necmettin Erbakan döneminde, PKK terör örgütünün silah bırakılması için “gizli” çalışmalar yürütülmüştü. Bu çalışmaları yürüten İslamcı yazar İsmail Nacar ise isimde uzlaşılamayan çözüm süreci kapsamında gazetemiz Cumhuriyet’e özel bir iddiayı dile getirdi. Nacar; süreç kapsamında yürütülecek yargısal sürecin 2 yılı kapsayabileceğini belirterek; “Mutlak olarak barışın sağlanması için genel affın olması lazım” olduğunu savundu. Nacar, genel affın sağlanana kadar terör örgütünün 40-50 kişilik yönetim kadrosunun Türkiye’ye giremeyeceğini, bu nedenle yönetim kadrosunun Irak’ta kalmasına yönelik çalışmaların da sürdürüldüğünü iddia etti. Nacar; bu konunun 8 Mayıs’ta Ankara’ya gelen Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın arasında konuşulduğunu öne sürdü. Nacar; “Bunlar için en uygun yer Irak olacaktır. Burası olmazsa Katar uygun olabilir. Batı ülkeleri de gündem de ancak bu kadronun Türkiye’ye karşı bir kez daha kullanılmayacağı bir formül bulunmalı” dedi. Ayrıca Nacar; bu açıklamanın ardından süreçte başat aktörün Öcalan olacağını, Öcalan’ın da “Türkiye’de barışın aktörü olmak istediğini” ileri sürdü.
'PKK KENDİNİ DEĞİL, TÜRKİYE CUMHURİYETİ'Nİ TASFİYE ETMEK İSTİYOR'
Uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Hasan Ünsal ise sosyal medyasından yaptığı değerlendirme de ise “PKK yaptığı açıklamayla kendini feshetmekten ziyade Lozan ile uluslararası tanınma elde etmiş ve 1924 Anayasası ile ulus devlet/üniter yapı esasına göre kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti devletini tasfiye etmek istiyor. Sevr’i geri getirmek istediği açık ve bütün bunların yasal/anayasal çerçeveye kavuşturulmasından bahsediyor. Kendi açısından haklı ama bütün bunları biz nasıl ve neden kabul edeceğiz?” tepkisini gösterdi. Ünsal sözlerine şöyle devam etti:
'HANGİ SAVAŞI KAYBETTİK?'
“Böyle bir şeyi herhangi bir devlet ancak büyük bir savaşta yenilip bütün toprakları işgal altında kaldığında yani kayıtsız şartsız teslim olduğunda (İkinci Dünya Savaşının yenilenleri gibi) kabul eder/etmek zorunda kalır. Biz hangi savaşı kaybettik onu anlayamadım. Normalde askeri açıdan Türkiye içinde bütün gücünü kaybetmiş, Orta Doğu coğrafyasında çok kutuplu bir dünyada kıymeti harbiyesi sürekli azalan/azalacak bir PKK terör hareketini adeta kendi küllerinden diriltmeye kalkışmanın mantığını anlamak zor. Bütün bunlara hükümet partileri oy devşirmek açısından bakıyorsa - ki, öyle görünüyor - ekonomik krizde bunalmış durumdaki kendi seçmenlerinin büyük bir kısmını kaybetmeleri ihtimali ortadayken aynı siyasal Kürtçü/PKK eğilimli tabanın oylarını almaya çalışan ana muhalefeti anlamak ise imkansız. Atatürkçü bir muhalefetin ezici bir çoğunlukla iktidara gelmesi işten bile değilken...”