Çatışma bölgesinden bildirdi: Dehlizlerde Nazi ve Pagan simgeleri var
Siyaset Bilimci Onur Sinan Güzaltan, Rusya ve Ukrayna arasında çatışmaların yaşandığı şehirlere gitti ve izlenimlerini yazdı.
Moskova’dan başlayan uzun bir tren yolculuğu sonrası Rostov’dayız. Hava sıcak. Alışveriş yapanlar, kahvelerde içeceklerini yudumlayanlar, sokaklarda müzik yapan gençler…Ukrayna sınırına yakın bir konumda olan şehirde savaşa ait hiçbir emare yok.
Akşam çöküyor. Sınırı geçeceğimiz otobüs hazır. AFP, AP gibi büyük ajansların yanı sıra Asya ağırlıklı olmak üzere çeşitli ülkelerden katılım var. Avrupa’dan ise kuvvetli katılım Fransa’dan. Le Monde, Le Figaro ve Radio France tam kadro kalkışı bekliyor. Rus görevliye diğer Avrupa ülkelerinden neden resmi katılım olmadığını sorduğumda “hükümetlerinden korkuyorlar” cevabını alıyorum.
“HAYAT DEVAM EDİYOR”
Çatışma bölgelerinde 5 uzun gün geçireceğimiz otobüsümüz hareket ediyor.
Dolambaçlı yollar ve artık bir anlamı kalmayan “sınır kontrolü” sonrası sabah 5 civarı bir zamanlar Sovyetler, sonrasında Ukrayna ve şimdi ise “Donetsk Halk Cumhuriyeti” ne ait olan topraklara giriş yapıyoruz.
Kamuflajlı ve yüzü maskeli bir asker, “turistik bir gezide olmadığımızı ve eve canlı dönebilmek için kurallara harfiyen uymamız gerektiğini” hatırlatıyor. Miğfer ve çelik yelekler ihtiyaç halinde kullanmamız üzere dağıtılıyor.
Zırhlı araçların eşliğinde çatışmaların sürdüğü topraklara doğru ilerliyoruz.
İlk ziyaret noktamız yapımı süren bir hastane. İnşaatı gezdikten sonra Lugansk Halk Cumhuriyeti’nin başı Leonid Paseçnik üzerinde askeri üniforma, belinde silahı ve yanında eşiyle beraber kalabalığa yaklaşıyor. “Nazizme karşı savaş” ve “altyapı hizmetlerinin geliştirilmesi” üzerine bir konuşma yapıyor.
Uzaktan top sesleri duyulmaya devam ediyor. Rus görevlilerden biri, Ukrayna ordusunun Batı ülkelerinden temin ettiği uzun menzilli silahları kullandığını söylüyor.
Hemen arkasından Ukraynalılar tarafından terk edilmiş bir kontrol noktasına uğruyoruz, duvarlarda Nazi işaretleri… Yanmış, yıkılmış binanın içinde gezerken yanımızdaki askerlerden biriyle sohbet ediyorum. Savaşla ilgili sorularımı “Zafer önlemez” cevabıyla geçiştirip, Türkiye’deki tatil anılarını anlatmaya başlıyor.
Günün son durağı Alchevsk Demir Çelik Fabrikası. 21 bin işçinin çalıştığı Avrupa’nın en büyük demir-çelik fabrikası tek kurşun atılmadan Rusya destekli kuvvetlerin eline geçmiş. Fabrika şimdilerde Rus Devleti ve özel bir holding ortaklığıyla yönetiliyor. Avrupai görünümlü holding yöneticisinin eşliğinde fabrikayı geziyoruz. 1895’den bu yana ayakta olan fabrikada hummalı bir çalışma sürüyor.Kızgın demirin sıcaklığı zaten sıcak olan havayı daha da ısıtıyor.
Ziyaret boyunca pek çok fabrika ve tarım arazisi gezdik. Mesaj açıktı; “Rusya’nın kontrolünde olan bölgelerde üretim ve ticari hayat devam ediyor.”
DONETSK BOMBALANIYOR
Akşam saatlerinde Donetsk’te geceyi geçireceğimiz otele varmamızla beraber Ukrayna ordusunun şehre yönelik bombardımanı başlıyor. Gök gürültüsünü andıran patlama sesleri duyuluyor. Atılan roketlerin bazılarının havada patlayışını görüyoruz.
Askerlerden biri gülerek “yine yağmur başladı” diyor. Adeta otomatik bir şekilde “şemsiyeniz var mı?” sorusunu soruyorum. Şehirde bulunan hava savunma sisteminin modelini söylüyor.
Patlamaların üzerinden çok fazla vakit geçmeden, Telegram hesaplarına, şehir merkezinde bulunan Pazar yerinden görüntüler düşüyor. Hava savunma sistemi roketlerin tamamını engelleyemiyor. 3 sivil hayatını kaybediyor ve yaralılar var.
Rus görevlilerden biriyle kısa bir sohbete dalıyoruz. Daha önce Suriye’de görev yapmış. “Sizin PKK’ya karşı yaptığınız mücadelenin bir benzerini biz burada yapıyoruz” diyor.
Ve ekliyor; “NATO ısrarla şartlarımızı reddetti ve Ukrayna tarafı burada yaşayan Rus kökenlilere karşı saldırılarını arttırdı. Ve sonuç özel operasyon oldu.”
MAYINLAR VE PLAJ KEYFİ
Ertesi gün, ilk hedefimiz Mariupol Limanı…
Güneye doğru ilerledikçe hava güzelleşiyor. Fakat Mariupol şehrindeki yıkım güzelliklerin üzerini örtüyor. Şehrin bir kısmı taş ve toz yığınına dönmüş.
Deniz gözüküyor. Yıkılmış binaların önündeki plajda güneşlenen ve denize giren insanlar…
Limandayız. Burası da tıpkı şehrin diğer bölgeleri gibi darmaduman halde.
Az sonra tepemizdeki droneların sayısı ve askerlerin sayısı artıyor. Donetsk Cumhuriyeti Başkanı Denis Puşilin konuşma yapmak üzere yanımıza geliyor.
Donetsk’te savaşın 8 seneden bu yana sürdüğünü hatırlatarak lafa başlıyor, saldırılar, altyapı sorunları ve insanların tekrar şehre yerleştirilmesi konularıyla devam ediyor.
Türkiye’den geldiğimi öğrenince, Türkiye’nin önemli bir tahıl yolu olduğunu söylüyor ve devamla “Türkiye-Rusya arasında bazı konularda anlaşmalar var. Tahılın Türkiye üzerinden taşınması konusunda. Bunu çok olumlu karşılıyorum” ifadelerini kullanıyor.
Ukrayna’ya verilen Bayraktar droneları konusunda eleştirileri olsa da genel olarak burada görüştüğüm yetkililer Türkiye’ye yönelik sıcak mesajlar veriyor.
Liman’ın mayınlardan temizlenmiş kısmında kısa bir gezintiye çıkıyoruz. Denizden bakınca, şehirdeki yıkım çok daha iyi anlaşılıyor.
DEHLİZLERDE NAZİ VE PAGAN İŞARETLERİ
Ve Azovstal… Devasa fabrika 3 ay süren yoğun çatışmalardan sonra adeta bir demir ve beton yığını halini almış.
Yanmış, kurşun delikleriyle dolu iş araçları, kamyonlar, tanklar kapıda bizi karşılıyor. Bir zamanlar fabrikanın tabelasının asılı olduğu yerde yeller esiyor.
Askerler yolun kenarında mayınlar olabileceğini, onların adımlarını takip etmemizi ve göreceğimiz objelere asla dokunmamamız gerektiğini söylüyor.
Fabrikaya doğru ilerledikçe yıkım ve toz bulutu artıyor.
Ana meydandayız. Çevremizde sadece demirlere tutunmaya çalışan beton parçaları var. Yerlerde kovanlar, patlamamış mermiler, silah parçaları ve envai çeşit kıyafetten arta kalanlar var.
Nazi özentisi Azov Taburları ve beraberindeki paralı askerler 3 ay boyunca burada saklanmışlar.
Yer altına doğru açılan dehlizlerden birine giriyoruz. Zifiri karanlığı askerlerin silahındaki fenerler aydınlatıyor. Ağır bir koku. Uzun yıllar Suriye’de görev yapmış gazetecilerden biri “ceset değil kan kokusu” diyor.
Daracık odaların içine sıkıştırılmış onlarca ranza, duvarlara asılmış çamaşırlar, yemek artıkları, Nazizm’i öven yayınlar, Azov Taburu’nun flamaları, patlamamış mermiler...
Dehlizler yerin 9 kat altına uzanıyor. Diğer katlara inmemiz yasak. Aşağı katlarda mayınlar yüzünden çıkartılamamış cesetler var.
Dik merdivenleri tırmanıyorum. Temiz hava ve güneş ışığı. 3 ayın sonunda sağ teslim alınan paralı askerlerden birinin ilk sözleri “Lütfen ışıkları kapatın” olmuş.
Fabrikanın ana giriş kapısında tank ve zırhlı araçlarla bir kontrol noktası oluşturulmuş. Hemen yanındaki çadırda askerler sigara içip aralarında şakalaşıyorlar. Yanlarına oturuyorum. “Çok fazla yabancı çıkardık içeriden, Polonyalılar, Fransızlar ve Amerikalılar” diyor sakallı olanı…
Fabrika’nın yeniden inşa edilip edilmeyeceğini soruyorum. Sigarasından bir nefes alıp, “Şeytanın ini yıkılacak” diyor. İnce yapılı diğer asker lafa karışıyor, “hepsi yıkılacak, yerine park yapılacak. Disneyland yok yok Rusyaland yapılacak” diyor.
Yıkıntıları arkamızda bırakarak fabrikadan uzaklaşıyoruz.
Yolun kenarında geniş buğday tarlaları beliriyor. Zengin topraklar. Son mola yerimiz bir vişne bahçesi. Az önce gördüklerimizi unutup dallardan vişne toplamaya başlıyoruz.
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Edirne'de korkunç kaza