Sosyal medyayı takip edenleriniz varsa iyi bilir.
Türkiye genelinde yapılan sokak röportajlarında "çıkar telefonunu göster bakalım" cümlesi AKP'lilerin kendilerini savunmak için en çok kullandığı argümanlardan biri haline geldi.
Ekonominin iyi olduğunu iddia eden zat-ı muhteremler aksi fikirde olanlara "Çıkar telefonunu" şeklinde çıkışlarda bulunarak aslında "paran yoksa bu telefonu nasıl aldın" demek istiyorlar.
Böylece şunu da görmüş olduk ki cep telefonu bu dönem iktidar yandaşlarının tartışmalarında neredeyse bir sembol haline dönüştü.
Baktığınızda AKP fanatiklerine göre ülkede kriz yok, her şey tıkırında işliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk iktidar olduğu 2002 yılı öncesi ekonomideki kötü gidişi anlatmak için sürekli simit ve çay hesabı yapardı.
Şahsım da ekonomik verileri çalışanın kalbi olan aylık açlık ve yoksulluk sınırı araştırmalarından vermeyi uygun buluyorum.
Özellikle de TÜRK-İŞ’in hazırladığı Açlık ve Yoksulluk Raporu’ndan.
Gelin beraber TÜRK-İŞ’ in 2022 yılı Mart Ayı Açlık ve Yoksulluk Raporu’na bakalım;
Raporda 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarının yani açlık sınırının 4 bin 928 lira olduğunu,
Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarının ise yani yoksulluk sınırının 16 bin 521 lira olduğunu,
Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyetini’ ise aylık 6 bin 474 lira olduğunu görmekteyiz.
Rakamlardan görüldüğü gibi ekonomik kriz ile birlikte hayat pahalılığı dayanılmaz bir hal aldı.
Özellikle ekonominin nabzının attığı pazaryeri ve çarşılarda bunu görmek hiç zor değil.
Vatandaş da esnaf da tek bir ağızdan “Gidişat berbat, hep beraber batıyoruz” diyor.
Artan enflasyon ise ne yazık ki yoksulluğu iyice derinleştirmekte.
Esnaf artan girdi ve maliyetlerden vatandaş ise düşük alım gücünden şikayetçi.
Hal böyleyken "çıkar telefonunu göster bakalım" diyenlere ne demeliyiz çok merak ediyorum.
Çok şey var da söylenecek lakin sadece gıda mallarına olan zamları yazsak satırlar almaz.
Ama şunu rahatlıkla ifade edebiliriz.
Unutmayın ki devletin “yalakası” olunmaz, vatandaşı olunur.
Devlet hiç bir şahıs, makam, mevkiye indirgenemez.
Devlet hepimizindir, kısaca biz demektir.
Eğer bizler alenen artan enflasyon, cep yakan zamlar ile yaşadığımız ekonomik buhranda bir ve beraber olamaz, bizleri bu hale getirenlere ses çıkaramaz ve bu da yetmezmiş gibi hakkını arayan yurttaşın karşısına yüzümüz kızarmadan "çıkar telefonunu göster bakalım" gibi alt yapısı boş argümanlar ile çıkarsak kula kulluk etmeye devam ederiz maalesef.
Yanlış ekonomik politikalar ve israftan dolayı ülkeyi bu hale düşürenler bir eli yağda bir eli balda hayat sürerken ucuz ekmek almak için saatlerce kuyruk beklemek zorunda kalan bu milletin aklı ile kimse dalga geçmesin lütfen!
Halkına bu zulmü reva gören, saraya 'itibar', halka 'tasarruf' öğüdü veren bu iktidarın ise ilk seçimde gitmesi artık kaçınılmaz gözükmektedir.
Zaten akşam yatarken manda yoğurdu içerisine Medine hurması ve kestane balı ekleyerek yulaf ile harmanlamaya hazır bir Z kuşağı da seçimi merakla beklemekte.
Kimsenin şüphesi olmasın!