
Bakan Şimşek’in uyguladığı “Ücretleri baskılayalım, enflasyonu düşürelim” tezinin yanlışlığı görüldü. 2024’te asgari ücrette ikinci artış yapılmadı ve enflasyon hedefini 5 puan artırmak zorunda kaldılar.
19 Mart bir kırılma anı, milyonlar sokaklara çıktı. Bir taraftan demokrasiye bir taraftan da emeğe sahip çıkacağız. Mücadele, emek örgütlerinden muhalefet partilerine kadar en geniş cephede yürütülmeli.
DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı.
- CHP’nin gerek davalarla gerek belediye başkanları ve bürokratlarının tutuklanmasıyla hedef durumunda olması nedeniyle İzmir’de Genel İş’in grevi çok eleştirildi, AKP’nin ekmeğine yağ sürdüğü iddia edildi. Bu eleştirilere yorumunuz nedir?
Cumhuriyet tarihine baktığımızda, emeğin toplam milli gelirden aldığı pay, iki dönemde en düşük seviyede seyrediyor. Bunlardan ilki 12 Eylül 1980 askeri darbe koşulları, ikincisi ise Cumhurbaşkanlık Hükümet Sistemi adı altında demokrasiyi ortadan kaldırmayı hedefleyen, içinde bulunduğumuz dönem. Demokrasi yoksa ekmek de yoktur. Böylesi bir süreçte biz DİSK olarak bir yandan demokrasiye ve memlekete, diğer yandan emeğe ve ekmeğe sahip çıkıyoruz.
'EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET EVRENSEL HAK'
İzmir grevi hem kitlesel hem de “eşit işe eşit ücret” grevi olması açısından önemli. Yani aynı iş yerinde aynı işi yapan işçilerin aynı ücreti alması ilkesi idi mesele. İzmir Büyükşehir Belediyesi’yle Genel- İş Sendikamız arasında yaşanan toplu iş sözleşmesi sürecinin uyuşmazlıkla sonuçlanması üzerine çıkılan bir grev. Sendikamız toplu iş sözleşmesi görüşmelerini en temel, evrensel bir hak olan eşit işe eşit ücret talebi üzerinden yürüttü. İşçilerin grev hakkını kullanması asla sorgulanamaz. Bu süreçte maalesef manipülasyonlar devreye girdi.
- Ne gibi?
Örneğin, bir başka belediyede sendikamızın sıfır sözleşmeye imza attığı söylendi ki kesinlikle doğru değil. Bir diğer örnek, talep edilen ücretler olduğundan daha yüksek gösterildi. Üniversite hocalarının, akademisyenlerin ücretleri ile kıyaslanarak değerlendirmeler yapıldı.
Bizim açımızdan ise mesele sendikalı işçi arkadaşlarımızın ücretinin yüksek olması değil, diğer ücretlerin düşüklüğüdür. Ülkede ücretleri sürekli olarak baskılayan politikalar doğrultusunda ücretlerin açlık ve yoksulluk sınırı altında kalması idi mesele.
'MÜCADELEMİZ İMZAMIZ'
Bir başka manipülasyon olarak “DİSK asgari ücrette hiçbir şey yapmadı” denildi. Bu kabul edilemez. DİSK bu ülkede her türlü zorluğa, baskıya, toplu sözleşme masalarından, asgari ücret tespit komisyonundan dışlanmasına rağmen, masada olmamasına rağmen bütün işçilerin hakkını, hukukunu savunan bir örgüt. Tersten şunu sorabiliriz: Üyeleri asgari ücretli olmamasına rağmen, masada dahi değilken, asgari ücret için yıllardır kimin raporları veri alınıyor, kimin üyeleri sokağa çıkıyor. Hangi örgüt iktidar ve sermaye çevreleri tarafından “gerçeklikten uzak asgari ücret talebi” dile getirmekle suçlanıyor. Hatta daha da ötesi, asgari ücreti hangi işçi örgütü bir politik kampanya olarak yıllardır örgütlüyor, gündemleştiriyor. Asgari ücret mücadelesi bizim imzamızdır. Asgari ücreti Türkiye’nin gündemine sokan DİSK’tir.
- İzmir’deki grevde hükümetin erteleme kararı almaması da çokça konuşuldu...
Türkiye’de grev hakkı fiilen kullanılamaz durumda. Zaten sendikalı olmak, toplu sözleşme hakkına ulaşmak, uyuşmazlık durumunda grev kararı almak son derece zor bir süreç. Karşımızda grev yasaklamakla övünen bir zihniyet var ve biz tam da bu zihniyeti değiştirmek için mücadele ediyoruz.
Belediyede olan bir grevde hükümet böyle bir karar almadı ve grev yürürlüğe girdi. Ama burada asıl önemli olan işçilerin grev hakkını kullanabilmesi. İşçiyi evrensel bir hak olan grev hakkını kullandı, diye eleştirmek demokratlıkla bağdaşmaz. Burada CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e, sosyal demokrat bir partinin genel başkanı olarak ilk günden itibaren grevin hak olduğuna işaret eden yaklaşımları için bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
'GREV RAHATSIZLIK YARATIR'
Tabii grev bazı rahatsızlıklar da yaratacaktır, doğaldır. Hele de hizmet alanında grev yaptığınızda belli hizmetlerin görülmemesi söz konusu olur. Zaten grevin yaptırımı budur, işçiler çalışmadığı zaman hayatın olağan akışının değişmesidir.
- Ege Bölge temsilcisi, “Cemil Tugay ile Hamza Dağ arasındaki oy farkına bakın. Biz ailelerimizle 500 bin kişiyiz hebası ona göre yapın” dedi. Bu ifadeler çok tepki çekti, siz duyduğunuzda ne düşündünüz?
Grevin sıcaklığı içerisinde bağlamından, anlamından kopartılan ifadeler oldu. Orada söylenen; “Biz de bu partinin seçmeniyiz. Hatta seçim sürecinde ailelerimizle beraber çalışan sendikalılarız”ın ifadesidir. Ama bu alındı, farklı bir biçimde yansıtıldı, bağlamından, amacından kopartıldı. Biz bütün iletişim olanaklarımızla süreç boyunca gerçekleri aktarmaya çalıştık. Sonuç olarak İzmir halkı başka, işçiler başka değildir. İşçi sınıfı şu anda ülke genelinde ve İzmir’de nüfusun çoğunluğudur. Belediye işçileri de bunun bir parçasıdır. İşçiler ile halkı başka şeylermiş gibi gösterilmesi kesinlikle gerçek dışı ve haksız bir yaklaşım olacaktır.
- Genel İş Sendikası İzmir 2 Nolu Şube Başkanı’nın 58 yakınının belediyede çalıştığı iddia edildi. Doğru mu?
Ben “300 yakını” diye rakamlar dahi gördüm. Böyle bir şey olamaz, kimin bir belediyede 300 yakını çalışıyor olabilir? Bunlar doğru yaklaşımlar değil. İşçiler işverenle uzlaşamamışlar ve toplu sözleşme süreci anlaşmayla noktalanamayınca yasal, anayasal bir hak olan grev devreye girmiş. İşin esası bu. Konuyu magazinleştirmenin ve gerçeklikten uzaklaşmanın, muhalif belediyeler zaten iktidarın hedefinde iken yalan yanlış sosyal medya dedikoduları ile sanki bu belediyeler yolsuzluk ve kayırmacılık yapıyorlarmış gibi bir algıyı oluşturmaya çalışanların kimler olduğunu yakından takip ettik ve etmeye devam edeceğiz.
'ÖRGÜTLENEBİLSEK AKP'Lİ BELEDİYELERDE DE YAPARIZ'
- “AKP’li belediyelerde yapsınlar” denildi...
Örgütlenebilsek AKP’li belediyelerde de yaparız. Ayrıca kayyumun el koyduğu belediyelerde arkadaşlarımızın mücadelelerine, direnişlerine yapılan büyük bir saygısızlık bu ifade. Gerçek şu ki AKP’li belediyelerde de kamuda da DİSK örgütlenemiyor. Çünkü örgütlendiğimiz anda arkadaşlarımız kapının önüne konuyor. AKP’li belediyede, işçi arkadaşlarımız öyle bir baskı, öyle bir tehdit altındalar ki, belediyeler el değiştirdiğinde bir gecede bütün işçiler DİSK’e geçiyor. Çünkü hepsi hak, hukuk aranacaksa bunun tek adresinin DİSK olduğunu biliyor. Fabrikalarda, özel sektörde, kamuda bugün sandık koyalım, iddiayla söylüyorum; tüm işçi arkadaşlarımız DİSK’e bağlı sendikalarımızı tercih eder. Ancak şu an işçiler özgürce sendikalarını seçemiyor.
'HİÇBİR ÜLKEDE ASGARİ ÜCRET BÖYLE KONUŞULMAZ'
- “Asgari ücret komisyonu acil olarak toplanmalı” çağrınız oldu. Bir gelişme var mı?
Evet, bu konuda düzenli olarak çağrı yapıyoruz. Asgari ücretin yüksek enflasyon dönemlerinde yılda dört kez güncellenmesi gerektiğini söylüyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde asgari ücret bu kadar çok konuşulmaz. Çünkü semboliktir, işçilerin çok azı asgari ücretle çalışır. Fakat Türkiye’de çalışanların yarısından fazlası, üniversite mezunu çocuklarımız bile asgari ücretle çalışma hayatına başlıyor. Bunun temel nedeni sendikal hakların, örgütlenme hakkının ve az önce bahsettiğimiz grev hakkının kısıtlanmış olması. Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’na göre Türkiye işçi hakları açısından, sendikal haklar açısından dünyanın en kötü 10 ülkesi arasındaki yerini yıllardır koruyor. Böylece Türkiye işçi sınıfı asgari ücrete mahkûm edilmek isteniyor.
'TEMEL PARAMETRE'
Bugün asgari ücretin belirlenme süreci, devletin toplumla yaptığı en büyük toplu sözleşme sürecidir. Kaldı ki asgari ücret sadece asgari ücretlilerin meselesi değil. Bütün ücretleri, bütün sosyal hakları belirleyen temel bir parametre.
- Ara zam için çağrınız var ama masada yoksunuz...
İşçileri temsilen, en çok üye sahip konfederasyon TÜRK-İş olduğu için TÜRK-İş katılıyor. Bu kadar önemli bir süreç, daha katılımcı şekilde, gerçek bir toplu pazarlıkla belirlenmeli. Bütün konfederasyonların, işçi örgütlerinin masada bulunduğu ve uyuşmazlık durumunda grev hakkımızın olduğu gerçek bir toplu pazarlık masası kurulmalı. Böyle olmadığı için yıllardır enflasyon karşısında gerileyen, son derece düşük asgari ücret belirleniyor.
- TÜRK İş ile görüşmeleriniz oluyor mu bu konuda?
Hem kamu sözleşmeleri hem asgari ücret süreci şu an bir arada. Bu tür noktalarda iletişim halindeyiz. Ama bu iletişimi daha ileriye, ortak bir mücadele düzlemine taşımak önemli. Zaman zaman işçilerin bütününü ilgilendiren meselelerde üç konfederasyon olarak ortak açıklamalar yapıyoruz.
- Ara zam talebi ile ilgili ortak bir açıklama planlıyor musunuz?
Geçen yıl bu zamanlarda asgari ücret ve vergi ile ilgili açıklama yapmıştık. İletişim halindeyiz ama ortak açıklama şu an gündemde yok. Ama önümüzdeki günlerde farklı biçimlerde ortak söz söylemeyi önemsiyoruz.
- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan işçileri enflasyona ezdirmeyeceklerini söyledi ancak ara zam konusunda “Konuşmak için çok erken” ifadesini kullandı. Bu ne anlama geliyor sizce?
TÜİK'in enflasyon hesabıyla bile 2025 yılı asgari ücreti aralık ayı sonunda belirlendiğinde yüzde 30 artışla 22 bin 104 lira. 2024 yılı yıl sonu enflasyonu yüzde 44.4. Yani 14.4 puan alacağımız var. Gerçek enflasyondan söz etmiyorum bile. 5 aylık enflasyon yüzde 15’in üzerine çıktı. 3 Temmuz’da 6 aylık enflasyon ortaya çıkacak ve yüzde 17 bekleniyor. Çok ciddi bir gelir kaybı var. Gerçek enflasyonda düşündüğünüzde ise bu TÜİK’in enflasyonunun neredeyse iki katı oluyor. Rakamlar ortada. Aralık sonuna kadar 22 bin 104 Türk Lirası’nda diretmek milyonları açlığa mahkûm etmektir.
'ZİHNİYETİ DEĞİŞTİRMELİ'
- Ara zam konusunda öngörünüz nedir, yapılacak mı?
Ara zam bizim, hep birlikte işçi sınıfı olarak ne kadar güçlü bir baskı kuracağımızla ilgili. Elimizden gelen her tür çabayı göstereceğiz ve bu konuda adım atılmasını sağlamak için bir mücadele vereceğiz. Ancak şurası açık ki ücretleri gerileten, gelir dağılımını işçiler, emekçiler, emekliler aleyhine bozan politikaları benimseyen bir iktidar ülkeyi yönetiyor. Asıl olarak bu politikaları, bu zihniyeti değiştirmek gerekiyor.
- “Özgür Özel 3 ayda bir asgari ücreti artıracağız” dedi. Siz de “Enflasyon tek haneli rakamlara düşene kadar asgari ücret yılda 4 kez güncellenmeli” diyorsunuz. Bazı görüşler bunun enflasyonu daha da artıracağı yönünde. Öyle mi?
Hiç doğru bir yaklaşım değil, en başta bilimsel değil. Enflasyonla ücretler arasında böyle doğrudan bir ilişki yok. Tam tersine, enflasyon yüksek seyrettiği için ücretler artırılmak zorunda. Ücretler arttığı için enflasyon artmıyor. Ücretler enflasyonun sebebi değil. Bakan Şimşek’in iki yıldır uyguladığı “Ücretleri baskılayalım, enflasyonu düşürelim” tezinin yanlış olduğu görüldü. 2024’te asgari ücrette ikinci artış yapılmadı, enflasyon düştü mü, tam tersine yıl sonu enflasyon hedefini beş puan artırmak zorunda kaldılar.
- Nedir enflasyonun nedeni?
Bu söylemi, politikalarına meşruiyet kazandırmak için ileri sürüyorlar. İktidarın politikası; ücretleri baskılayarak, talebi kısarak enflasyonu düşürmek. Hepimizin anlayacağı dille söyledikleri şu: “Hiç kimse bir şey alamayınca fiyatlar düşer”. Bu böyle değil. Çünkü ülkemizde enflasyonun nedeni aşırı talep değil, aşırı kârlardır. En büyük sermaye kesimini daha fazla zenginleştiren, yoksulu daha yoksullaştıran bir düzen kuruldu. Türkiye üretimden kopartıldı. Sanayide de tarımda da bütün alanlarda üretim ciddi biçimde azaldı. Enflasyonun gerçek nedenleri bunlardır.
'İŞSİZLİK REKORA KOŞUYOR'
- Asgari ücrette yapılacak artışın işsizliği de arttıracağı söyleniyor...
İşsizlik zaten çok yüksek, rekora gidiyor. Pandemi döneminin rakamlarına ulaşıldı. Bu tezlerin tamamı milyonları açlık, yoksulluk sınırının altında ücretlere razı etmek için üretiliyor, dolaşıma sokuluyor.
- Tüm işverenlere verilen aynı oranlardaki destek ne kadar adil?
Türkiye bir teşvik cenneti. Asgari ücretin düşük olması özellikle büyük işverenlere çok geniş imkan sağlıyor. Aynı oranda verilen teşvik yerine küçük ve orta ölçekli işletmelere yönelen, sendikalı iş yerlerini, sendikalı olmayı özendiren çeşitli uygulamalarla hem bu adaletsizlik giderilebilir hem de istihdamdaki daralmanın önüne geçecek bir adım atılmış olur.
- Asgari ücreti ortalama ücret olmaktan çıkarmanın formülü nedir?
Bir; sendikalaşma. Bir ülkede sendikalı işçi sayısı ne kadar azsa, toplu sözleşme kapsamı ne kadar darsa asgari ücretle çalışanların oranı o kadar artar. İki; asgari ücretin gerçek enflasyon karşısında kaybının giderilmesi. Büyümeden, milli gelir artışından mutlaka payını alması. Üç; işçinin ailesiyle birlikte geçinebileceği bir ücret olarak belirlenmesi. Dört; bir evde iki kişi çalıştığında o eve en azından yoksulluk sınırı kadar ücret girebilmesi. Asgari ücret belirlenirken bu kriterler göz önüne alınmalı ve yüksek enflasyon dönemlerinde asgari ücret yıl içerisinde mutlaka revize edilmeli.
- Siyasi partiler asgari ücreti gündemde tutmakta ne kadar başarılı?
Ana muhalefet başta olmak üzere muhalefet partileri emeği gündemde tutmaya çalışıyor. Bizlerle sık sık bir araya geliyorlar. Özgür Özel DİSK’i ziyaret etti. Raporlarımızı verdik. Türkiye’de gündem hem çok çeşitli hem de çok hızlı değişiyor. Ama emeğin gündemi her zaman en üst düzeyde tutulmalı ve bu mücadeleyi hep beraber vermek zorundayız.
'DEMOKRASİ VE EKMEK DOĞRUDAN İLİŞKİLİ'
- CHP lideri Özel, asgari ücret taleplerini 30 bin 205 TL olarak açıkladı ve destek çağrısı yaptı. Bu çağrıya karşı DİSK ne yapacak?
Biz hem asgari ücret hem vergi meselesi hem de kamudaki işçilerin sözleşmeleriyle ilgili bir eylem süreci içerisindeyiz. Geçtiğimiz hafta Çalışma Bakanlığı’nın önünde eylem yaptık. Genişletilmiş Başkanlar Kurulu’ndan bir dizi eylem etkinlik kararı aldık ve bunu bütün, muhalefet partilerinden diğer emek meslek örgütleri konfederasyonlara kadar herkesle ortak yapmak istiyoruz. 3 Temmuz’da Haziran ayı enflasyonu açıklandığında altı aylık enflasyon ortaya çıkacak, Biz 3 Temmuz’da TÜİK önünde olacağız. Gerçek enflasyonun açıklanmasını isteyecek ve bu enflasyon karşısındaki kayıplarımızın giderilmesi talebini bir kez daha ifade edeceğiz.
'TEMEL MESELE GEÇİM'
19 Mart’ı bir kırılma anı olarak görürsek, milyonlar sokaklara çıktı. Herkes ülkeye sahip çıktığını gösterdi. Bu sürecin demokrasi ve adalet talebiyle birlikte emeğin talepleriyle bir arada yürütülmesi gerek.
Geçim derdi bugün Türkiye’nin temel meselesi. Dolayısıyla bir taraftan demokrasiye, adalete bir taraftan da emeğe sahip çıkacağız. Çünkü demokrasiyle ekmek arasında doğrudan bir ilişki var. Mücadele, emek örgütlerinden muhalefet partilerine kadar en geniş cephede yürütülmeli.
'GÜCÜMÜZÜ ANCAK ÖRGÜTLENİRSEK KULLANABİLİRİZ'
- İşçiler üretimden gelen gücünü ne zaman kullanmalı?
En büyük gücümüz üretimden gelen gücümüz. Ama üretimden gelen güç, ancak örgütlü isek kullanılabilir. O nedenle DİSK asgari ücret, emekli aylıkları, vergi konularında mücadele yürütürken, diğer taraftan da örgütlenme seferberliği içerisinde. Türkiye’nin dört bir yanında, DİSK’le buluşmayı bekleyen milyonlarca sınıf kardeşimiz var. Ama bugün sendikalaşmanın önünde binbir türlü engel konuyor. İşverenin tutumu, hükümet, yargı. Bütün bu zorlukları aşacak ve işçi sınıfını DİSK’in çatısı altında birleştirecek bir örgütlenme seferberliği içerisindeyiz.
'GEZİ'DE ÇAĞRI YAPTIK, KARŞILIĞI SINIRLI OLDU'
Örneğin Gezi sürecinde KESK, TMMOB ve Türk Tabipleri Birliği’yle birlikte iki kez genel grev çağrısı yaptık. Ama alandaki karşılığı son derece sınırlı oldu. Çünkü sendikal örgütlülük çok zayıf. Üretimden gelen gücü kullanmak gerçekten bir örgütlülük gerektirir. Bunun için de daha fazla örgütlü olmak için, bütün sınıf kardeşlerimizi DİSK’li olmaya, sendikalı olmaya çağıran bir örgütlenme seferberliği içerisindeyiz.
- İBB Başkanı İmamoğlu’nun tutuklanmasından sonra “Direnişteyiz” çağrısı yapmıştınız, nasıl bir karşılık buldu?
19 Mart’tan sonra da DİSK olarak 28 Mart’ta bir genel eylem çağrısı yaptık. Kimi iş yerleri iş bıraktı, meydanlara çıktı. Kimi iş yerlerinde, tezgah başlarında bildiriler okundu. Ama tabii DİSK’in örgütlü olduğu iş yerleriyle sınırlı oldu. Türkiye’de sendikalı işçi oranı resmi olarak yüzde 14/15 civarı. Kayıt dışı ile birlikte düşündüğümüzde bu yüzde 11’e kadar düşüyor.
- İmamoğlu’na destek protestolarına katılan İzmir Genel İş’ten iki sendikacı “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla tutuklanmıştı. Son durum nedir?
İki kadın arkadaşımız, Deniz Şahin Gümüştekin ve Mine Bilir anayasal bir hak olan protesto haklarını kullandılar ve hala tutuklular. Bu asla kabul edilebilecek bir durum değil. Tümüyle haksız ve hukuksuz tutuklamalar. İki kadın arkadaşımızın tutuklanması da önemli bir işaret. Biz 2020'den bu yana DİSK içerisinde kadın örgütlenmesini çok önemsiyoruz. Yani bugün sınıf mücadelesinin yaşadığı bu zorlu süreçten çıkması açısından kadın örgütlenmesinin çok temel dinamiklerden birisi olduğunu düşünüyoruz. O nedenle daha fazla kadın işçi arkadaşımızın DİSK’te söz ve karar sahibi olması için önemli adımlar atıyoruz. DİSK’e bağlı sendikalarımızda ve DİSK’te kadın üye, temsilci ve yönetici sayısı giderek artıyor. DİSK’i engellemek, DİSK’i susturmak isteyenler de kadın arkadaşlarımızı tutuklayarak bir mesaj vermek istiyor. Biz bu mesajı alıyor. İzmir'de iki kadın arkadaşımızın tutuklanması da bizim bu mücadelemizi, azmimizi ve DİSK’li kadınların kararlılığını daha da artırdı. Ümit ediyorum yakın zamanda Deniz ve Mine aramızda olacak ve kaldığımız yerden mücadeleye devam edeceğiz.
'ELEŞTİRİ OLMADAN YOLDAŞLIK OLMAZ'
- “Sarı sendika” ve “sendika ağalığı” söylemleri çok kullanılıyor. Sendikaların bir öz eleştiri yapması gerekir mi?
Sendikalar genel olarak çok eleştiriliyor. Eleştirilmeli de. Ancak bu son zamanlarda sendikaların eleştirisini aşarak sendika eleştirisine dönüşüyor. Bir noktadan sonra işçi sınıfını sendikalardan uzak tutarak, asgari ücrete, düşük ücretlere mahkûm etmeye yönelik bir stratejinin parçası olarak bu söylemler destekleniyor.
Şurası bir gerçek ki yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada sendikaların hem üye sayısı hem toplumsal etkisi geriledi. Bu neoliberal kapitalizmin temel hedefiydi. Ama DİSK açısından şunu çok net bir biçimde söyleyebilirim ki; DİSK kurulduğu günden beri işçilerin söz ve karar sahibi olduğu bir konfederasyondur. Sendikalarımızın varlık zemini budur. Kuşkusuz DİSK de eleştiriden muaf değildir. Hatta en fazla eleştirilen örgüt de hep DİSK’tir. Biz bundan rahatsız olmayız. Eleştiri olmadan, yoldaşlık olmaz. Eleştirilerin hepsi başımız gözümüz üstüne. Fakat DİSK’e yönelik sarı sendika suçlamalarının DİSK’te karşılığı olmadığını herkes bilir. DİSK’te her şey işçinin dayanışma örgütü olması ilkeleri üzerinden yürür.
'İŞÇİNİN YAPISI DA NİTELİĞİ DE DEĞİŞTİ'
Bizim öz eleştiri olarak yaklaşmamız gereken mesele şudur: Neoliberal politikaların hayata geçirilmesiyle birlikte bütün dünyada işçi sınıfının ve istihdamın değişen yapısına, niteliklerine uygun kendimizi yenileyecek, tepeden tırnağa hem örgütsel araçlar, işleyiş, hem mücadele yöntemleri anlamında bir yenilenme konusunda DİSK’in de eksikleri var. İşçi sınıfı dediğimizde sadece bundan 50 yıl önce olduğu gibi fabrikalarda çalışan işçileri kastetmiyoruz. Bugün öğretmenlerin de avukatların da doktorların da gençlerin de yani herkesin çok ciddi bir biçimde proleterleştiği bir süreci yaşıyoruz. İşçi sınıfının yapısı da niteliği de çok değişti. Sınırsız bir sömürü düzeni kuruldu. Bugün bizim bütün bunları gören ve buna karşı hem iş yerleri hem ulusal hem de uluslararası düzeyde işçi sınıfının birliğini, mücadelesini büyüten ve kazanımlarına sahip çıkan ve bu kazanımları ilerleten bir sendikal hat örgütlememiz lazım.
PORTRE
1969’da Artvin’de doğdu. İÜ Tıp Fakültesi’nde eğitim gördü. İstanbul Öğrenci Dernekleri Federasyonu kurucu genel sekreterliği görevinde bulundu. Hekimliğe başladıktan sonra Tüm Sağlık Sen ve Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nda üç dönem şube başkanlığı yaptı. 2008’de Dev Sağlık-İş’te genel başkanlık görevini üstlendi. 2013’te DİSK Genel Kurulu’nda genel sekreter seçildi ve DİSK’in ilk kadın genel sekreteri oldu. Çerkezoğlu, 2018’den beri DİSK Genel Başkanlığı görevini sürdürüyor.