İzmir Barosu: İzmir’in İliç olmaması için mücadele edeceğiz
Erzincan-İliç’te yığın liçi yöntemiyle işletilen Çöpler Altın Madeni’nde yaşanan felaketine tepkiler sürerken İzmir Barosu, kentte faaliyet gösteren üç altın madeninin son durumu hakkında bilgi verdi. Madenlerin denetlenmesi ve analizleri hakkında resmi kurumlardan bilgi alınamadığına dikkat çeken İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Şefika Yıldırım Sert, bu durumun kaygı yarattığını ifade ederek “Benzer bir felaketin bölgemizde yaşanmaması için İzmir Barosu olarak gereken mücadeleyi yürüteceğiz” dedi.
Erzincan-İliç’te siyanür ile işletilen Çöpler Altın Madeni’nin liç sahasında meydana gelen kayma/çökme sonrasında 9 işçi siyanürlü toprak altında kaldı. İzmir Barosu Efemçukuru Altın Madeni, Ovacık Altın Madeni ve Çukuralan Altın Madeni'nde benzer felaketler yaşanmaması için yaptıkları tespit ve değerlendirmeleri paylaştı.
İzmir Barosu Konferans Salonu Barohan’da gerçekleşen açıklamaya İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, Bergama direnişinin avukatı Senih Özay, çevre avukatı Arif Ali Cangı, İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri Yüce Ayhan, TMMOB İzmir İKK sekreteri Aykut Akdemir, CHP Karabağlar Belediye Başkan Adayı ve Çevre Mühendisi Emi·ne Heli·l İnay Kınay, avukatlar ile çevreciler katıldı.
“BÜTÜN ALTIN MADENLERİNİN DENETLENMESİ BEKLENMEKTEDİR”
Basın açıklamasını okuyan İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Şefika Yıldırım Sert, İliç’teki yığın liçi sahasındaki çökmenin sonucu kestirilemeyecek kadar büyük bir çevre felaketine yol açtığını ifade ederek, “Konunun uzmanları zehirli ağır metalli atığın Fırat Nehrine karışma riski uyarısı yapmaktadırlar. Sınır aşan suların kirlenmesi halinde, bu eko kırım suçunun uluslararası boyutta sorumluluk doğuracağı ortadadır. Yaşanan İliç felaketinden çıkartılacak derslerle faaliyette olan diğer altın madenlerinin daha sıkı denetlemeye tabi tutulması gerekmektedir. Kamuoyu, Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürü tarafından ruhsatlandırılan, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından verilen ÇED kararları, çevre lisansı ve izinleri, Valilikler tarafından verilen birinci sınıf gayrisıhhi müessese açılma ruhsatlarıyla açılan ve faaliyette bulunan bütün altın madenleri; konunun uzmanları ile incelenmesi ve denetlenmesini beklemektedir” diye konuştu.
“FAY
HATTI ÜZERİNDE”
Altın madenciliğinin 1990 yıllarda ilk olarak Bergama-Ovacık Altın Madeni ile Türkiye’ye girdiğini hatırlatarak sözlerini sürdüren Sert, “Baromuz, o günden bu yana altın madenlerine karşı sağlıklı ve dengeli çevrede yaşama hakkını savunmaktadır. Bütün bilimsel itirazlar ile yargı kararlarına karşın ilimizde Koza Altın İşletmeleri A.Ş. tarafından Bergama-Ovacık Altın Madeni İşletmesi, Dikili-Çukuralan Altın Madeni Çıkarma tesisi, Tüprag Metal Madencilik San.Tic. A.Ş. tarafından işletilen Efemçukuru Altın Madeni Çıkarma ve İşletme Tesisi, yarattıkları risklerle faaliyetlerini sürdürmektedir. Çukuralan Altın Madeni Ocağı, hassas Kozak ekosistemi ile yeraltı su kaynakları için riskler yaratmaktadır. Ovacık Altın Madeni işletmesinde 3 ayrı atık depolama tesisi dolmuştur. Bu haliyle yarattıkları ağır metallerin yayılması riskinin yanı sıra fay hattında olan atık havuzlarının olası bir depremde ya da İliç’te olduğu gibi deprem olmadan çökmesi halinde, bölgenin ve Bakırçay Ovası’nın geri dönüşü olmayacak şekilde ekolojik yıkımına yol açacaktır” dedi.
"KAPASİTE ARTIŞI YAPILIYOR"
İzmir’in su havzası içinde olan Efemçukuru Altın Madeni’nin de kapasitesini artırarak faaliyetini sürdürdüğünü ifade eden Şefika Yıldırım Sert, “Maden işletmesi İzmir'in içme suyunun yaklaşık yüzde 40’nı sağladığı Tahtalı Barajı havza koruma sahası sınırında, inşa edilmesi planlanan Çamlı Barajı havza koruma alanındadır. Gündeme geldiği 2000’li yılların başından bu yana yapılan araştırmalar ve davalarda yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda, “yörenin kayaç yapısı ve işletmede yapılacak zenginleştirme işlemi sonucunda maden işletmesinin ağır metal kirliliği yaratacağı, bunun sonucunda bölgenin yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının kirleneceği, yörenin bitki ve orman örtüsünün zarar göreceği, bölgede uygulanan ekolojik tarımın sona erdireceği, kısaca ekolojik ve toplumsal yıkıma yol açacağına dair çok sayıda bilimsel rapor düzenlenmiştir. Bu ciddi bilimsel uyarılara rağmen çevre sağlığı ve canlı yaşamı için risk oluşturan altın madeni 1 Haziran 2011 tarihinden bu yana faaliyetini sürdürmektedir. Maden faaliyete başlamasından kısa bir süre sonra kapasite artırımı talebinde bulunmuş, bu talep 31.12.2012 tarihli ÇED olumlu kararı ile karşılanmıştır. Kapasite artırımı projesiyle toplam cevher rezervi 2.5 milyon tondan 8.5 milyon tona, faaliyet süreci 12 yıldan 17 yıla, ekonomik olmayan kaya (PASA) 660 bin tondan 3 milyon 200 bin tona ve yüzeyde kapladığı stok alanı 4.74 hektardan 12.32 hektara, ortaya çıkacak proses atığı (kuru atık) 2.2 milyon tondan 8 milyon tona ve yüzeyde kapladığı deponi alanı 7.67 hektardan 16.18 hektara çıkması öngörülmüştü” dedi.
“ANALİZLER DÜNYA KABUK ORTALAMASI SEVİYESİNİN ÜZERİNDE”
Kapasite artırımı ÇED Olumlu kararının iptali için İzmir Su Kanalizasyon İdaresi, EGEÇEP, İzmir Tabip Odası, TMMOB Çevre Mühendisleri, Kimya Mühendisleri, Ziraat Mühendisleri ve Peyzaj Mimarları Odası ile Ahmet Karaçam ve Arif Ali Cangı tarafından davalar açıldığını ifade eden Av. Sert, “Usul ve yasaya aykırı şekilde reddedilmişse de yargılama sırasında alınan bilirkişi raporu şimdiye kadar bilimsel olarak çürütülememiştir. Mahkeme tarafından yaptırılan keşifte uzman bilirkişiler tarafından alınan numunelerin İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsünün laboratuvarlarında yapılan analizleri sonunda düzenlenen söz konusu 28.01.2015 tarihli bilirkişi raporuyla ‘kuru atıktan alınan örnekte bulunan sülfür ve ağır metal konsantrasyonlarından; arsenik, kadmiyum, bakır, kurşun, Manganez, nikel, selenyum, kükürt ve çinko elementlerinin Dünya Kabuk Ortalaması (DKO) seviyelerini aştığı, bu elementler arasında arsenik, kadmiyum, bakır ve çinko elementlerine ait değerlerin ÇED raporları içeriğinde belirtilmiş seviyelerin üzerinde olduğu, özellikle kadmiyum (1397 ppm) ve bakır (7806 ppm) metallerinin DKO değerlerinin çok üzerinde olduğu’ tespit edilmişti. Bu tespitlere rağmen altın madeni faaliyetini kesintisiz sürdürmektedir” şeklinde konuştu.
“BENZER BİR FELAKETİN BÖLGEMİZDE YAŞANMAMASI MÜCADELEYİ YÜRÜTECEĞİZ”
“Medyada geçtiğimiz günlerde yayınlanan haberlerde, sahada yeni sondajla arama faaliyetlerine başlandığı yer almaktadır” diye devam eden Av. Şefika Yıldırım Sert, “Söz konusu maden işletmesinin yer altı madencilik faaliyetlerinin nereye, hangi derinliğe kadar uzandığı, yeraltı su kaynaklarını nasıl etkilediği konusunda hiçbir inceleme olmamasının yanı sıra, maden artığı pasaların yüzeyde depolandığı eskiden vadi olan alandaki etkileri, kayma riski konuları bilinmemekte ve İzmirliler için kaygı yaratmaktadır. Bu kapsamda İzmir Barosu olarak ; Enerji Ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden Ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünde ve Çevre, Şehircilik Ve İklim Değişikliği Bakanlığından; Bergama-Ovacık Altın Madeni İşletmesi, Dikili-Çukuralan Altın Madeni Ocağı İle Menderes-Efemçukuru Altın Madeni Çıkarma Ve İşletme Tesislerinde, yukarıda söz ettiğimiz riskler yönünden gereken incelemenin yapılarak, verilen lisans, ruhsat ve izinlerin koşullarının var olup olmadığının değerlendirilmesini, koşullar mevcut değilse lisans ve izinlerin geri alınmasını, yapılan çalışma ve değerlendirmelerin, düzenlenecek raporlarla birlikte tarafımıza bildirilmesini talep ettik. İliç’te yaşanan felaket; bilimsel verileri yok sayan, denetimsiz, sömürgeci madencilik anlayışının telafisi mümkün olmayan acı e yıkıcı sonuçlarını bizlere gösterdi. Benzer bir felaketin bölgemizde yaşanmaması için İzmir Barosu olarak gereken mücadeleyi yürüteceğiz” ifadelerini kullandı.
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Marmaray'da seferler durduruldu!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Apple'dan 'şifre' talebine yanıt!
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- ‘Hepinize test yapalım, bakalım kim ne kadar geçiyor!’
- Erdoğan'ı protesto eden gençlere işkence iddiasına yanıt