Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Vakfı, Maraş Katliamı'nın 47. yıldönümü nedeniyle bir açıklama yayımladı.
Katliam "12 Eylül askeri darbesine giden karanlık yolun en kanlı duraklarından biri" olarak tanımlandı. Gerici ve faşist odakların planlı işbirliğiyle sahneye konan katliamda hedefin doğrudan Aleviler ve solcular olduğunun altı çizilen açıklamada, "Bu saldırı yalnızca o günün kurbanlarını değil, Türkiye’nin birlikte yaşama iradesini hedef almış; toplumsal barışa ağır bir darbe vurmuştur" denildi.
"SİSTEMATİK KIYIM VE ZORUNLU GÖÇ"
Resmî rakamlar 111 can kaybından söz etse de gerçekte çok daha fazla insanın, neden hedef seçildiğini bile anlayamadan vahşice katledildiğinin belirtildiği açıklamada, "Öldürülenlerin arasında çocuklar, yaşlılar, engelliler, hamile kadınlar ve kundaktaki bebekler vardı. Maraş’ta bir halk, devletin ve hukukun gözü önünde sistematik bir kıyımdan geçirildi. Bu vahşet yalnızca canları değil, kentin demografik ve toplumsal yapısını da hedef aldı. Binlerce insan doğup büyüdüğü toprakları terk etmek zorunda bırakıldı. Bir coğrafyanın hafızası parçalandı, yaşayan bir kültür dağıtıldı" ifadeleri kullanıldı
“MEZHEP ÇATIŞMASI” YALANI VE CEZASIZLIK"
Katliamın, gerçekleri örtmek için yıllarca bilinçli biçimde “mezhep çatışması” olarak sunulduğunun anımsatıldığı açıklamada, "Oysa Maraş’ta yaşananlar tek taraflı, örgütlü ve planlı bir katliamdı. Bu gerçek, Sıkıyönetim Mahkemesi’nin gerekçeli kararlarında dahi yer almasına rağmen asıl sorumlular hiçbir zaman yargı önüne çıkarılmadı. Yargılananlar bu suçun yalnızca figüranlarıydı; kısa sürede serbest bırakıldılar. Adaletin yerini kurumsallaşmış bir cezasızlık aldı. Devlet, gerçeği aydınlatmak yerine karartmayı; hesap sormak yerine unutturmayı seçti" ifadeleri yer aldı.
"FAİLİN KORUNDUĞU, ADALETİN SUSTURULDUĞU DÜZEN"
Katliamın faillerinin yalnızca korunmakla kalmayıp, ödüllendirildiğinin vurgulandığı açıklamada, "Sanık kürsüsünde olması gerekenlerin yıllar sonra milletvekili yapılarak Meclis’e taşınması, bu ülkede katliamlarla yüzleşilmediğini; aksine meşrulaştırıldığını açıkça göstermektedir. 12 Eylül sonrasında gerçekler ters yüz edildi, suçun örgütlü yapısı unutturulmak istendi. Devlet, katledilenleri değil katilleri koruyan bir tutum aldı. Bu tercih yalnızca geçmişe değil, geleceğe de ihanettir" ifadelerine yer verildi.
"MARAŞ’LA HESAPLAŞMAYAN TÜRKİYE, YENİ KATLİAMLARLA YÜZLEŞTİ"
Açıklama şöyle sonlandırıldı: "Maraş’ta kurulan cezasızlık düzeni, yeni katliamların yolunu açtı. 1993’te Sivas Madımak’ta 33 aydın ve sanatçı diri diri yakıldı. 1995’te Gazi Mahallesi’nde devlet güçleri sivil halka ateş açtı. Her seferinde aynı senaryo, aynı zihniyet, aynı hedef: Aleviler, solcular, muhalifler. Maraş’la yüzleşmeyen bir ülke, Madımak’ın dumanını da Gazi’nin kurşunlarını da görmezden geldi. Failler yine korundu, mağdurlar yine suçlandı, adalet yine ertelendi. Maraş’ın hesabı sorulmadığı için Sivas’ın, Sivas’ın hesabı sorulmadığı için Gazi’nin hesabı da sorulamadı. Cezasızlık, yeni suçların güvencesi haline geldi.
Biz buradayız ve hatırlıyoruz. Çünkü Maraş’ı unutmak; adaletsizliğe ortak olmak, bu karanlık suç düzenine razı gelmek ve yeni katliamların önünü açmaktır. Hafıza, adaletin ilk adımıdır. Hesaplaşma olmadan barış olmaz; gerçekler açığa çıkmadan bu yara kapanmaz. Her yıl Maraş’ı anmak yalnızca geçmişe saygı değil, geleceğe karşı sorumluluktur. Unutulan katliamlar tekrarlanır; hatırlanan acılar ise bir daha yaşanmaması için direnir. Maraş’ı unutma, unutturma!"