Tugay Uluçevik uyardı: Açıklama istenmeyen ihtimallere kapı açıyor
Türkiye ile Ukrayna’nın, Rusya olmadan bir tahıl anlaşması yapmaları düşünülemez, düşünülmemelidir. Türkiye için de vahim sonuçları olur
Rusya’nın “Karadeniz’de seyrüsefer açısından verilen güvenlik garantilerinin geçersiz” olduğunu açıklaması istenmeyen her ihtimale kapıyı açıyor.
Emekli diplomat Tugay Uluçevik Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı:
İsveç’in NATO üyeliğine ilişkin başından beri sert şekilde karşı çıkan Erdoğan’ın, Vilnius Zirvesi öncesinde beklenmedik bir şekilde tutumunu değiştirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye 2023 seçimleri için 2021 yaz aylarından itibaren “seçim sath-ı mailine” girdi. Ülkeyi seçim atmosferi kaplamaya başladı. Türkiye’nin, 2009’dan itibaren dış ilişkilerinde içine düştüğü yalnızlıktan kurtulmayı amaçlayan hamleleri de yanılmıyorsam aynı dönemde başladı. Rusya’nın 24 Şubat 2022’de Ukrayna’ya saldırısı ve savaşın başlaması; Finlandiya’nın ve İsveç’in NATO üyeliği için başvurmaları yine böyle bir döneme tesadüf etti.
Seçim dönemine girmiş olan ülkelerde ve özellikle Türkiye’de iç ve dış politikada siyasi aktörlerin söylemlerinin ve eylemlerinin seçim atmosferinin etkisinde kalmadığını söylemek mümkün değildir; söylesek bile inandırıcı olmaz.
‘ESİP GÜRLEME TERCİH EDİLDİ’
Finlandiya’nın NATO üyeliği nispeten suhuletle halledildi. İsveç’in ülkesinde kutsal değerlerimize karşı yapılan menfur eylemlerde, PKK unsurlarının Türkiye karşıtı eylemleri gibi olaylarda kendilerine göre bazı gerekçelerle müsamahakar davranmalarına karşı haklı tepkilerimizi, seçim atmosferinin de etkisiyle, diplomatik yöntemlerden ziyade, kamuoyu önünde, tabir caizse, “eserek, gürleyerek” dile getirmeyi tercih ettik.
Bu çerçevede, Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik başvurularını onaylayabilmesi için gereken şartları ihtiva eden ve Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında NATO çerçevesinde imza edilen Üçlü Mutabakat Muhtırası’nın hükümlerine göre somut adımlar atılması gerektiğini her vesileyle vurgulamaya başladık.
Bu cümleden olmak üzere, terörle mücadele konusunda Türkiye ile işbirliğinin artırılması; başta PKK olmak üzere terörle ilişkilendirilen İsveç’teki Türkiye kökenli örgütlerin her türlü faaliyetinin engellenmesi; Türkiye’nin “terör suçlusu” olarak isimlerini verdiği kişilerin Türkiye’ye iade edilmeleri”, Türkiye’ye uygulanan silah ambargosunun da kaldırılması gibi şartları zikrettik.
BEŞ HAFTA KALA SON UYARI
Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin görüşünü “NATO üyeliği çeşitli sorumlulukları da beraberinde getiriyor. İsveç ve Finlandiya NATO’ya üye olacaklarsa, ittifakın 70 yıllık mensubu Türkiye’nin güvenlik endişelerini dikkate almak zorundalar. Bunun aksi düşünülemez” şeklinde açıkladı. En son olarak dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 1 Haziran’da Twitter hesabından İsveçli mevkidaşına “Üçlü Muhtıradan doğan taahhütlerinizi yerine getirin ve terörle mücadelede somut adımlar atın. Gerisi takip edecek” mesajını verdi. Böylece İsveç’in NATO üyeliği için nihai kararın alınacağı son durak olarak belirlenen NATO Vilnius Zirvesi’ne beş hafta kala İsveç’e son bir uyarı yapıldı.
Türkiye özellikle İsveç’in NATO üyeliği hakkında nihai kararını geciktirirken elbette ki Rusya ile olan dostane ilişkilerini de düşünmekteydi. Kaldı ki, Rusya ile köprüleri atmış, iletişim kanallarını kapatmış olan Batı, kendilerinin ve dünyanın birçok bölgesinin çıkarına da olan konularda Türkiye’nin Rusya ile iletişim halinde kalmasında fayda görmüştür diye düşünmek sanırım yanlış olmaz. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin arasında kurulmuş olan dostluk ve bu suretle Türkiye – Rusya arasında işleyen iyi komşuluk ilişkileri sayesinde Sayın Erdoğan’ın görünür girişimleriyle “Tahıl Koridoru” anlaşması uygulanmakta ve mekanizma İstanbul’daki Koordinasyon Merkezi tarafından muntazam bir şekilde işletilmekteydi. Bu anlaşma ve mekanizma hem uluslararası camia için faydalı olmaktaydı, hem de Türkiye’ye itibar sağlamaktaydı. Bu da elbette ki Cumhurbaşkanlığı’na yeniden aday olan bir siyasetçi için de tercih edilen bir durumdu.
‘DIŞA BAĞLIMLI ÜLKELERİN GİRDAPTAN KURTULMASI ZOR’
Böylece, Sayın Erdoğan 28 Mayıs’ta yeniden Cumhurbaşkanı seçildiği için, görüşüme göre, Vilnius NATO Zirvesi’nin arifesinde seçimle ilgili hesap ve mülahazalardan büyük ölçüde kurtulmuş olarak Türkiye’nin gerçeklerine ve diplomasinin gereklerine göre karar verme imkanını elde etmiştir.
Kaldı ki, dış politikamızı çevreleyen şartlar Türkiye’yi esasen bir süredir hem Batı ile hem bölgesel planda ilişkilerindeki arızaları onarma çabasına sevk etmiş bulunuyordu. Bununla beraber, Türkiye’nin zaten sıkıntılı vaziyetteki ekonomik ve mali durumuna bir de 6 Şubat deprem felaketinin yüksek faturası eklendi. Türkiye’nin dış kaynak ihtiyacı arttı.
Böylece Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan Vilnius’a hareketinden önce Türkiye’nin pozisyonunu bilinen çerçevede açıkladı. Hatırlatmam gerekirse, Erdoğan şöyle demiştir:
“50 yılı aşkın zamandır Avrupa Birliği kapısında bekletilen bir Türkiye var. Ve şu anda NATO üyesi ülkelerin hemen hemen tamamı AB üyesidir. Türkiye’yi Avrupa Birliği kapısında 50 yılı aşkın zamandır bekleten bu ülkelere buradan sesleniyorum. Ama aynı zamanda da sesleneceğim. Önce gelin Türkiye’nin Avrupa Birliği’nde önünü açın ondan sonra biz de Vilnius’ta Finlandiya ile ilgili nasıl onun önünü açtıysak, İsveç’in de önünü açalım.”
Vilnius NATO Zirvesi’nden önce Erdoğan ile Biden ve Fidan ile Blinken arasında birden fazla temas ve görüşme yapıldığına dair haberleri okumuş bulunuyoruz. Büyük güçlerin de katıldığı uluslararası forumlarda cereyan eden çok taraflı diplomasiyi bir girdaba benzetirim. Ekonomide, ticarette, teknolojide, enerjide, savunma sanayinde, tarımda dışa bağımlı olan; cari işlemler açığı devamlı büyüme eğilimi gösteren, dış sermayeye büyük ve acil ihtiyaç duyan ülkelerin bu girdaptan kendileri kurtarmaları çoğu zaman mümkün olamamaktadır.
- İsveç’in üyeliğini TBMM’nin Ekim ayından sonraya bırakması bu ülkeden halen bir beklenti olduğunu mu gösterir, iktidar medyasının “deneme süresi” diye yorumlaması gerçekçi mi?
Vilnius’ta Türkiye İsveç’in NATO üyeliğine ilişkin onay işleminin Türkiye bakımından tamamlanması maksadıyla konuyu TBMM’ne sevketme taahhüdünü verdi. 10 Temmuz’da Vilnius’ta Türkiye, İsveç ve NATO Genel Sekreter’i arasında yapılan toplantıdan sonra yapılan 7 maddelik açıklamanın 7. Maddesinde şöyle denildi:
“Bu temelde ve Avrupa-Atlantik bölgesinin caydırıcılık ve savunma zorunlulukları göz önünde bulundurularak Türkiye, İsveç'in Katılım Protokolünü TBMM'ne iletecek ve onaylanması için Meclis ile yakın işbirliği içinde çalışacaktır.”
Bu açıklamada “sevk” eyleminin ne zaman yapılacağına dair bir kayıt yoktur. Türkiye TBMM’nin yeni yasama yılına başlamasıyla konuyu TBMM’ne göndereceğini açıklamıştır. Ekim ayına kadar geçecek zaman zarfında da Hükumetimiz elbette İsveç’in tutumunu yakın takibe alacaktır. Konu TBMM’nin gündemine girdikten sonra TBMM’nin iradesi belirleyici olacaktır. Türkiye Vilnius’ta “onay için Meclis ile yakın işbirliği yapmayı” vadetmiştir. Türkiye’nin haklı beklentisi İsveç’in Üçlü Mutabakat Muhtırası çerçevesindeki ve son olarak Vilnius’ta üzerinde mutabık kalınan noktalardaki yükümlülüklerini yerine getirmesidir.
‘GEREKİRSE REDDETMELİ’
Türkiye’nin bu aşamadan sonra İsveç konusunda alması gereken tutum sizce ne olmalıdır?
Vilnius’ta ne yapmaya söz verdiyse onu yapmalı. İsveç taahhütlerini yerine somut olarak getirmemişse, bu durumu TBMM somut verilerle kanıtlamalı ve başka hiçbir düşünce ve kaygıya yer vermeden TBMM onaylamayı reddetmelidir.
Bir çok açıdan, İsveç’e ve benzeri tutumdaki devletlere tavır koymakta haklı olduğumuzu ve prensip tutumu olarak tutumumuzda direnmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Daha önce 14 Temmuz 2022’de gazetenizde yayınlanan “Üçlü Muhtıra’nın İçerdikleri” başlıklı yazımda da dile getirdiğim üzere, söz konusu muhtıranın içerik itibariyle adeta herhangi bir NATO üyesinin diğerine karşı uyması gereken “davranış kodlarını” ihtiva ettiği görüşündeyim. “Üçlü Muhtıra’nın” muhtevasıyla İsveç’e yüklenen vecibeler halen NATO üyesi olan Devletler için de esas itibariyle geçerli olmalıdır. “Üçlü Muhtıra’da” yer alan hükümleri Türkiye PKK, YPG/PYD, FETÖ gibi terör örgütlerine destek veren devletlere karşı da hukuken olmasa bile siyaseten dermeyan etmelidir.
‘TÜRKİYE OYALAMA GÖRÜNTÜSÜNDEN KAÇINMALI’
Öte yandan, Türkiye onay konusunun 31 Mart 2024 için takvime bağlanmış olan yerel seçimler sonrasına kalmasını sağlamak maksadıyla işleri oyalıyormuş izlenimini yaratacak herhangi bir söylem ve eylemden kaçınmalıdır. Ülkemizin itibarı, ilkeli tutumu, yüce menfaatleri zarar görmemelidir.
‘İTİBAR UYGULAMASI SONA ERDİ’
- İsveç’in NATO üyeliğine onay verilmesi Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerini gündeme getirdi. Tahıl anlaşmasının askıya alınmasının onayla bir bağlantısı düşünülmeli mi?
Elbette düşünülmelidir. Vilnius Zirvesi’nden sonra yaptığım ve yayınlanmış olan bir değerlendirmede Rusya’nın hemen doğrudan Türkiye’nin ismini vererek bir tepki göstermesini beklemediğimi, ancak çok geçmeden ilgili bir konuda alacağı kararla tepkisini hissettireceğini ifade etmiştim. Nitekim Rusya 17 Temmuz’da “Tahıl Koridoru Anlaşması’ndan çekildiğini” açıkladı. “Karadeniz'de seyrüsefer açısından verilen güvenlik garantilerinin geçersiz olacağını” bildirdi. Uluslararası kamuoyunun gerçekleşmesinde ve uygulanmasında Türkiye’yi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı başrolde gördüğü bir anlaşmayı Rusya sona erdirmekle her şeyden önce Türkiye’ye itibar sağlayan bir uygulamayı sona erdirmiş bulunmaktadır. İsveç’in NATO’ya girmesiyle birlikte Baltık Denizi çok büyük ölçüde NATO ülkeleriyle çevrilmiş olacaktır. Rusya’nın Avrupa’daki tek toprağı ve Baltık denizi üstündeki kışın donmayan tek limanı olan Kaliningrad (exclav) da yine tamamen NATO ülkeleriyle çevrili hale gelecektir.
- Anlaşmanın yenilenmesi olasılığı görüyor musunuz?
Bu aşamada bir ihtimal dahi görünmüyor. Ama diplomaside her türlü ihtimale kapılar her zaman açıktır. Çünkü uluslararası diplomasiyi etkileyen, yönlendiren çok çeşitli faktörler vardır. Bir devletin uyguladığı dış politikada bütün ipler sadece o devletin elinde olamaz. Örneğin Türkiye’de çoğumuzun canını yakmış olan büyük deprem felaketinin devletimizin dış politika önceliklerini değiştirmiş, Türkiye’nin dış politika dengelerini bir gecede bozmuş olması çok muhtemeldir.
- Türkiye ile Ukrayna, Rusya olmadan bir tahıl anlaşması yapabilirler mi, Rusya bunu engeller mi?
Yapmaları mümkün değildir. Esasen Rusya “Tahıl Koridoru Anlaşması’nın” sona erdiğini açıklarken “Karadeniz'de seyrüsefer açısından verilen güvenlik garantilerinin geçersiz olacağını” da bildirmiş bulunmaktadır. Rusya olmadan Türkiye’nin Ukrayna ile bir düzenlemeye girişmesi düşünülemez; düşünülmemelidir. Türkiye için de vahim sonuçları olur.
- 'Vahim sonuçlar’ derken tam olarak neden söz ediyoruz?
Rusya’nın “Karadeniz’de seyrüsefer açısından verilen güvenlik garantilerinin geçersiz” olduğunu açıklaması her istenmeyen ihtimale kapıyı açmış oluyor.
Azov komutanlarının bir yıl sonra Ukrayna’ya teslim edilmesinin Rusya ile ilişkilere etkisi ne olur, Türkiye bu hareketiyle NATO ve Batı’ya olumlu mesaj mı vermek istiyor?
Azov komutanlarının Türkiye tarafından Ukrayna’ya iadesi üzerine Rusya’nın gecikmeksizin Türkiye’ye tepki gösterdiğine ve bu iadenin Rusya ile Ukrayna arasındaki esir değişimi anlaşmasına aykırı olduğunu açıkladığına dair haberleri basında okumuştum. Türkiye’nin hangi sebep ve saiklerle bu iadeyi yaptığını bilmiyor, tahminde bulunamıyorum.
‘İYİ İLİŞKİ DÜNYA BARIŞINA KATKIDIR’
- Türkiye, ciddi bağlantıları, 22 milyar dolarlık gaz borcu bulunduğu Rusya ile karşı karşıya gelir mi, ilişkileri nasıl yönetmeli?
Rusya 1990’lı yıllara kadar kara sınırı ile Türkiye’nin kuzey komşusuydu. Günümüzde Rusya ile Karadeniz üzerinden komşu bulunuyoruz. Ayrıca Rusya, Suriye’de arttırdığı askeri varlığı ile fiilen güney komşumuz haline geldi denebilir. Türkiye, sadece Rusya ile “ciddi bağlantıları olduğu, Rusya’ya 22 milyar dolarlık doğal gaz borcunun bulunduğu” için değil, Rusya’dan ülkemize hayati bir tehdit ve tehlike gelmediği sürece, bu komşu ülkeyle daima karşılıklı menfaatler dengesine göre iyi komşuluk, dostluk ve işbirliği ilişkileri yürütmeye azami dikkat ve çabayı göstermeli. Rusya ile bu çeşit ilişki içinde bulunmamız mensubu olduğumuz NATO ittifakının da menfaati icabıdır. Bu aynı zamanda dünya barış ve güvenliğine katkı yapan bir tutum olur.
‘PUTİN DE KGB AJANIYDI’
- MİT Başkanı’nın Dışişleri Bakanı olarak atanmasını diğer ülkeler nasıl değerlendirir, getireceği kolaylık ve zorluklar açısından siz nasıl yorumluyorsunuz?
Bir devletin istihbarat teşkilatının başında bulunduktan sonra o devletin başkanı veya dışişleri bakanı olarak atanmış yabancı şahsiyetler vardır. Putin KGB’nin başı değildi ama ajanıydı. ABD Başkanlarından George W. Bush CIA Direktörlüğü yaptıktan sonra başkan seçilmişti. ABD Dışişleri Bakanlarından Mike Pompeo da CIA Direktörü olarak görev yapmıştı.
Türkiye’de bürokraside veya siyasette ağırlığı ve tecrübesi olan, uluslararası planda da tanınmış ve çevre yapmış, özellikle de devletin en üst karar makamına yakın ve güvenini sağlamış olan bir şahsiyetin dışişleri bakanı olarak atanmasında, hem Türkiye’nin dış politikasında kararların en seri biçimde alınması ve uygulanması hem de doğrudan Dışişleri Bakanlığı’nın bütçe ve kadro ihtiyaçlarının gecikmeksizin karşılanması, tayin ve terfi işlemlerinin düzenli yürümesi gibi açılardan fayda olacağını düşünenlerdenim. Görev yaptığım yıllarda bunun örneklerini görmüşüzdür. MİT’in önceki Müsteşarı Sayın Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olarak atanmış olmasının bu mülâhazalarla değerlendiriyorum. Başarılarının devletimizin yararına olarak devamını temenni ederim.
‘DIİŞİŞLERİ’NDE DE İSTİHBARAT VAR’
Dışişleri Bakanlığında da işlerin sağlıklı yürütülmesi önemli ölçüde doğru istihbarat ile olur. Ancak bu istihbarat MİT’in görev alanındaki kapalı istihbarat şekil ve yöntemlerinden farklıdır. Dışişleri memurları kendilerine tevdi edilen görev alanlarına giren konularda kordiplomatik çevrelerinde ve/veya çeşitli açık kaynaklarda yer alan bilgileri toplamak, tahlil etmek suretiyle istihbarat yapmış olur. Dışişleri Bakanlığımız bünyesinde de bir İstihbarat Dairesi vardır.
TUGAY ULUÇEVİK KİMDİR?
1939’da Ankara’da doğdu. TED Ankara Koleji’ni bitirdi. Ankara Hukuk Fakültesini’nden mezun oldu. Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangir’in özel kalem müdürlüğünü yaptı. Dışişleri Bakanlığı’nda Kıbrıs Dairesi Başkanı, Kıbrıs-Yunanistan İşleri Genel Md. Yrd., Müsteşar Yardımcısı oldu. Abu Dhabi, Bükreş, Bonn, Berlin Büyükelçisi görevlerinde bulundu. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilâtı Genel Sekreter Vekililiği yaptı.
En Çok Okunan Haberler
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!