“Biriyle karşılaşmak sadece bir rastlantı değildir.” Bu cümle, romantik filmlerin ötesinde aslında psikoloji, nörobilim ve hatta kuantum fiziğinin ilgi alanına giriyor. Psikolojiye göre insan zihni, farkında olmadan kendine benzer enerjileri, durumları ve insanları çeker. Peki bunun bilimsel bir karşılığı var mı?
1. RASLANTILARIN ARDINDAKİ PSİKOLOJİ: RETİKÜLER AKTİVE EDİCİ SİSTEM (RAS)
Beynimizin “Retiküler Aktive Edici Sistemi (RAS)” adı verilen bölgesi, farkındalığımızı yönlendirir.
Bu sistem sayesinde zihin, hedeflerimiz ve duygusal ihtiyaçlarımız doğrultusunda çevremizi filtreler.
Örneğin, yeni bir araba almaya karar verdiğinizde o model arabayı her yerde görmeye başlamanız gibi…
İnsanlar da aynı şekilde, bilinçdışı düzeyde radarımıza takılır. Bir bakış, bir söz ya da ortak bir duygu bizi görünürde “tesadüfen” karşılaştırır.

2. KARL JUNG VE SENKRONİSİTE KURAMI
Psikanalist Carl Jung’a göre, bazı olaylar nedensel bağa sahip olmasa bile anlamlı bir şekilde birbirine bağlıdır.
Bu olguya “senkronisite” adı verilir.
Yani birini aklınızdan geçirmenizle aynı anda ondan mesaj almanız, sadece rastlantı değil, bilinçdışı düzeyde bir etkileşimdir.
Jung’a göre “ruhlar zaman içinde konuşur” ve biz farkında olmasak da ortak enerjilerle birbirimizi “çağırırız”.
3. KUANTUM FİZİĞİNDEN DESTEK: DOLANIKLIK KURAMI
Kuantum dolanıklık (entanglement), iki parçacığın uzakta olsalar bile birbirlerini anında etkileyebileceğini söyler.
Bu kuram, bazı bilim insanlarına göre sadece fiziksel değil, enerjetik düzeyde de bağlantıların var olabileceğini düşündürmektedir.
İnsanlar da, belli titreşim alanlarında birbirlerine “çekilir”. Yani karşılaşma anları, evrensel düzeyde bir “senkron manyetizma”nın sonucu olabilir.
4. SOSYOLOJİK VE DAVRANIŞSAL GÖZLEMLER
Sosyolojik araştırmalar da benzer kişilik yapılarına sahip bireylerin aynı sosyal ortamlarda bulunma ihtimalinin daha yüksek olduğunu gösteriyor.
Bu da “rastlantı” gibi görünen karşılaşmaların, aslında benzer yaşam dinamiklerinin bir kesişim noktası olduğunu ortaya koyuyor.